SONUCU SONUNCU

SONUCU SONUNCU

Her merak iyi değildir. Seni ilgilendiren acaba nicedir? Anlaşılır, bir gündüz, bir gecedir.
Öğrenmek hece, hecedir. Alfabesi bunun neresindedir? Marifet yazılıp, çizilmesindedir.
Her kimse ne sorduğundur. Bilemezsin kafasını yorduğundur. Merak kafanda ne kurduğundur.
Her işin sonu hem kısa, hem uzundur. Uzatırsan fazla sorundur. Her zaman aklında bulundur.
Anlatılanlar fıkradandır. Merakın sonu soranla anlatandadır. Sebebi sonucun altında yatandır.

Her başın ağrığında arama hekimi. Ben bulurum de çaremi. Acaba her sorun merakın içinmi?
Ne dedik şimdi der geçer kimi. Ben bulurum kime ne dengimi.Kimi durmadan sarar başa filimi.
Her damdan silkeler kilimi. Bana bırakın der, tozu, dumanımı. Bildiği yerden gelir çözümü.
Konu komşu bilirmi halimi? Tutsam desen acaba birde dilimi. Ya kim yumacak birde gözümü?
Hoca Nasrettin bu durur mu? Altını, üstüne oturtur mu? Her merakın vardır elbet çözümü.

Cübbenin İçinde Ben de Vardım

Nasreddin Hoca şehre inmek için evinden çıkar. Bu sırada bahçe kapısında bir komşusuyla karşılaşır.
Komşusu Hoca’ya; “Hocam, geceleyin sizin evden gürültüler geliyordu, merak ettim, hayrola?”deyince
Nasreddin Hoca da; “Bir şey yoktu, hatunla biraz tartışmıştık, demek ki ağız dalaşımızı duymuşsun.” der.
“Hoca Efendi, öyle küçük bir tartışma gibi değildi sanki…” Bu defa Hoca şöyle bir sakalını sıvazladıktan sonra;
“Haa! Hanımın ayağı benim cübbeye takıldı, yırtıldı, demek ki o sesi duymuşsunuz.” der.
Komşusu ısrarlıdır, sormayı sürdürüp; “Hocam, cübbeden hiç öyle ses çıkar mı?” deyince,
Nasreddin Hoca dayanamaz; “Yahu komşu, ne uzatıp duruyorsun, cübbenin içinde ben de vardım.” der.

Ne demiştik sonucu sonuncu. Başta ne idi, orada ucu. Dön, dolaş, bulunur hep bir sorgucu.
İki gönül bir olur sevince. Şımartır sonra yeri gelince. Her soru sorana da anlatmak işkence.
Bırak uzasın sabaha geçmesin gece. Ninniler uzasın uykular gelmeyince. Sukut bulur ses çıkmayınca.
Sen anlamazsan halinden hal nice. Halden hale fark vardır anlatmayınca. Vakıf olursun sonra anlayınca.
Zor gelir kimine bilmeyince. Yol yordam görmeyince. Anlaşılır halinden sorunca. Sonucu olur sonuncu.

Anladı anlamayan halden. Gölge gibi durmasın önünden geçen. Karanlıkta gündüz gibi seçen.
Bilir elbet bilmeyen. Öğrenmek için binbir yöntem. Zamanı devri alem çooook eskiden.
Bize fıkra gibi gelirdi der eskimeyen. Hep bakar eskisini yenilemeyen. Neler neler anlatır içlerinden.
Ömürdü geldi geçti der bilen. Gayileye almaz ömrüm çok daha diyen. Dilden çıkan, kulaktan duyan.
Merak eder hep insanoğlu bu diyen. Kimi var anlatan. Kimi var anlamayan. Hak eder hep sebat eden.

01 Temmuz 2024

Güven Gürbüz

Şebinkarahisar / Ankara

SEBEBİ İÇİNDE. SONUCU DIŞINDA

SEBEBİ İÇİNDE. SONUCU DIŞINDA.

Varsa sebep, ortada sonuç, nedir ilişkisi? Aranır elbet, bulunur bilirkişisi?
Düşününce içerisinde gizli sır perdesi. Bulmak için olmalı elbette en akıllısı.
Toprak, hava, su, etkisi. Canlıya ortam sağlaması.Güneşin tabiata can vermesi.
Tamamlar birbirini her birisi. Yenilenir doğada her eskisi. Doğması.. Ölmesi..
Vardır her birine sebebin etkisi. Sebebin içinde ta kendisi. Dışına yansıması.
Sonsuz olan yaradanın kendisi. İsterse olur herşeyin tam tersi. Yeter istemesi.

Acizliğimizdendir bilebilmeyi öğrenmemek.Öğretmemektir bildiğimizi, küçültüp yok etmek.
Her birimizin içinde sebeplenmek.Sonucunu dışarıdan özümseyememek. Empati de ne demek?
Sonucu göre sebep, kişilikleri önemsemek.Nerede? Ne zaman? Nasıl? Öğreterek geliştirmek?
Varlığımızın sebebi, geleceği olgunlaştırmak.Sonuca ulaşması ise sebeplerle anlaşılmak.
Tüm karmaşıklıklardan sıyrılmak. Her biriyle bir bağ kurmak. Bağları birbirinden koparmamak.

Anladığımız kadarıyla anlatmak. Kısa yoldan sonuca ulaşmak. Ne mümkün Nasrettin Hocaya sormamak.

Denizin Suyu Niçin Tuzludur?

Günün birinde Hoca’nın da içinde bulunduğu toplulukta yarenlik edilirken,
hazır bulunanlardan biri Hoca’yı imtihan edercesine bir soru sorar:
“Hocam, denizlerin suyu niçin tuzludur?” “Aaa, bunu bilmeyecek ne var, balıklar kokmasın diye.”

Anadolu kültüründe sohbet etmek. Vazgeçilmez adetlerimize en güzel örnek.
Konuşup, dertleşmek. İçini dökmek. Rahatlamak. Yaşamın gayesi, çözüm üretmek.
Sebebi yaratan sonuç içimizdeki istek. Bize düşen en güzelini dışarıya çıkartmak.
Örneğin; bir gün çocuk olabilmek. Onlar gibi düşünebilmek. Çocukluğumuzu yadetmek.
O günlerden örnek çıkarmak. Saflık, incelik, paylaşımcılık. Birbirimize bağlılık.
Acı yaratan ayrılık. Sarılıp, sahip çıkmak. İçimizi ısıtacak duyguları yaşatmak.
Kaybolmadan her birimiz, her birini ayakta tutabilmek. Üşenmeden harekete geçebilmek.

Bir su gibi akmasıdır sonuç düşüncelerin. Her ne olursa olsun vardır bir sebebin.
Bizi ilgilendiren iyi olmasıdır sonucun. Yarınlardan beklenti azaldıkça sonuç tüketir.
O’na da nihayetinde bir sebep yaratmak gerekir. Yaşamın gayesi, yaşamdaki varlığın.
Sardıkça bedenini canlanır hümanist duygular. Yıldız gibi parlar toplum içinde duruşlar.
Ayna gibidir ne görürse aldığı gibidir. Aldığını alacaklara ışığını istediği gibi yansıtır.
Sevmek sonuç olmak ister. Sevilmek sebep oldukça. Yüzlerimizde çiçek gibi açar.
Bakanlar doğa anayı görürler. En güzel sebepler. Toplumu aydınlatır nihai sonuçlar.
Yaratıldıkça çoğalır en güzel sebepler. Böylece artar birlikler, beraberlikler.

Güven Gürbüz
27 Mayıs 2024
Şebinkarahisar / Ankara

İçimizde yarısı. Diğerinin yeri kapı arkası.

İçimizde yarısı. Diğerinin yeri kapı arkası.

İsteriz istemeyi bilmeden. Gelip geçer, uçar, kaçar, bazen istemeden.
Kim neyi istemez bizden? Bahsederiz durmadan hep nasipten, kısmetten.
Nasipse gelir derler Hint’den Yemen’den.Nasip değilse ne gelir elden?
Her birimiz kimbilir nerelerden? İstememek için bulamayız bir neden.
Gider, gelir, ayaklarımız hissettirmeden.Sonuçlarını bazen kestiremeden.
Gönül bu nafile desen. Dürter habire bir kenardan. Bulur sonra bir neden.
Esen rüzgara kapılır giden. Sarhoş eder rüzgar sessiz, sessiz, boşlukta yüzerken.
Bulunmaz sonra arasan da bir kenarından tutan. Fırsat denir sonra adına kaçırılan.

Bitmez arzular, istekler. Sığdırmaz içine kitaplar, defterler.
Dilleri olsa neler söylerler? Bir hayaldir bazen gelir en içten.
Tutmaz ucundan adına rüyada desen. Kopar gider hissettirmeden benliğinden.
Yaşamın izleri yer tutar en derinden. Alır götürür aklından, beyninden.
Nerelere konar düşüncen? Kanatlanır kuş misali dallara yüksekten.
Korkar her gün incinmekten. Serçe misali acaba nasıl da, nasıl da, ötsen?
Oturup derinden,bir düşünsen.Neler kaybetmişiz su gibi akıp geçen ömrümüzden?

Hoca Nasrettin rüyadadır. Ne görürde uyanır? Okuyalım neler anlatır.

Dokuz Yüz Doksan Dokuzu Veren Allah Birini de Verir

Hoca’ya rüyasında dokuz yüz doksan dokuz akçe verirler, ancak Hoca;
“Bin olmazsa kabul etmem.” diye direnirken uyanmaz mı?
Elinin boş olduğunu gören Hoca tekrar yatar ve avuçlarını açarak;
“Verin, kabulümdür, dokuz yüz doksan dokuzu veren Allah birini de verir!” deyiverir.

Uyanır toprak uyanır. Yağar yağmurlar, seller, kapıya dayanır.
Hangi bendi, kimbilir nerelerde yıkılır? Yeşerecek rengarenk otlar.
Gözlerini açacak börtü böcekler.Geceyi aydınlatırken çakan şimşekler.
Doğa Ana neler söyler, çözülür diller. Tercüman olur bize hayaller.
Uyanınca kaybolur renkli rüyalar. Aranır sonra her bir yandan gerçekler.
Aklını beyninde süzecekler. Doğacak güngelip ışıl, ışıl, en güzel düşünceler.
Bilinecek hayal gibi gelip geçenler. Hatırlayacak elbet son sözü söylecekler.
Kimler olacak, kimbilir kimler? Nerelerde şimdi kimbilir boynu bükülecekler?

İstemekten öte sabretmek bizimkisi. Zordur hayatın zorluklarına direnmesi.
Bir rüya gibidir oturupta düşünmesi. Umutlarımızdandır yaşar biri, ikisi.
İçimizde saklı bir yarısı. Diğerinin yeri ise kapı arkası. Açtığında uyanması.
Rüya gibi gelir pişmanlıkların arkası. Rüyalarda da olsa güzeldir inanması.
Kolay değildir kapatsanda gözlerini yakalaması. Yenilere açılır hep kapısı.
Birinin kıymeti diğerinin dengesi. Biri, bir diğerini çağırır gelir gerisi.
Bizlere düşendir her şeye sabretmesi. Söz gümüş ise. Sukut altın denirse.
Kolay gelir çoğu zaman kabullenmesi. Kalmamış ise insanoğlunun son bir çaresi.

Güven Gürbüz

24 Mayıs 2024

Şebinkarahisar / Ankara

NASIL DENENE, ÖYLE BİLİNE, İŞİNE GELENE..

NASIL DENENE, ÖYLE BİLİNE, İŞİNE GELENE..

Bizim olan bizdendir. Bilinmelidir. Bizde ne varsa o bizimledir.
Bizimle gelen, bizimle gidendir. Biz diyebilmek el birliğidir.
Elin elden üstünlüğü kudretindendir. Birlik kudreti doğurandır.
Başarıda sır inanmaktır. İnanç, insanlar için bağlılıktır.
İnançla bağlılık yaratmaktır. İnanmak yolun yarısını almaktadır.
İnanan insanlar, yolda yalnız kalmazlar. Birileri hep koşarlar.
İnançlı insanlar savunanlardır. Denizde, havada, karadadır.
Vatanını, Devletini, Milletini, koruyanlardır. Milli duygulardandır.

Gezsekte dünyayı. Döner, dolaşır yine özleriz ecdat yadigarı sılayı.
Eksik etmeyiz sılayı rahim yapmayı. Soran çok olur, nereden, nereyi.
Karıştırmayın desekte orayı, burayı. Bozmakta isterler bazende arayı.
Bilir bildiğini. Bilmeli seni. Kim ki, hak bilir kendinde denemesini.
Kim söyleyecek derlerse aksini. Velakin düşünmeli karartmamalı ensesini.
Şaşırtma derler hedefini. Kaybetme köşesini. O’na göre verirler cevabını.
Anlamak isteyen anlar her tarafını. Sorana bakılır, sorduğuna.
Sorunun içinde ne aradığına.İyi bakmalı, sağına,soluna.Anlamayan gider yoluna.

Dünyanın Merkezi Neresidir?

Günün birinde üç papazın yolu Akşehir’e uğrar.
Burada Nasreddin Hoca ile sohbet eden papazlar, Efendi’nin bilgisini denemek isterler.
İlk soruyu birinci papaz sorar: “Hocam, dünyanın merkezi neresidir?”
Hoca hiç tereddüt etmeden eşeğini göstererek; “Eşeğimin sağ ön ayağını bastığı yerdir.” diye cevap verir.
İçlerinden biri itiraz eder: “Bunu nereden biliyorsun?” “İnanmıyorsanız ölçün.”
Bu defa ikinci papaz sorar:“Hocam, gökte kaç yıldız vardır?”
Hoca bu soruya da tereddüt etmeden yine eşeğini göstererek cevap verir:
“Gökyüzünde, eşeğimin kuyruğundaki kıl kadar yıldız vardır.”
“Bunu ispatlayabilir misiniz?” denildiğinde Nasreddin Hoca; “Arzu ederseniz sayabilirsiniz.” der.
Hoca’nın sorulan sorulara verdiği cevaplar, papazları şaşırtınca üçüncü soruyu sormaktan vazgeçerler.

Birliğimiz, beraberliğimiz. Cumhuriyetimiz en büyük güvencemiz.
Bizleri ayakta tutan inançlarımız. birbirimize olan bağlılıklarımız.
Onun için vardır dört yanda, düğünlerimiz. Derneklerimiz. Vakıflarımız.
Orada pekişir, kaynaşır, dostluklarımız. Canlı tutulur ilişkilerimiz.
Ayrımcılık bizlere asla yakışmaz. Savunuruz. Düşeni kaldırır, koruruz.
Biz. bizlerden soruluruz. Öğreniliriz.Güzel sözleri dostluğa davet biliriz.
Kırmayız asla incitmeyiz. Gün gelir kim bilir nerelerde, nasıl, olacağız?
Yarınlara dairdir sormalarımız. İlimden, irfandan yanadır fikrimiz.
Velakin sorulanları iyi düşünmeliyiz. Anlamalıyız. Kavramalıyız.

Gayemiz, çabamız. Hep birlikte bizim yanıtımız. Birbirimizden kopmamamız.
Nesilller boyu devam ettirebilmemiz. Örf ve adetlerimizi her daim yaşatmamız.
Ne destanlar yazmış aziz atalarımız. Kahramanlıklarla dolu şanlı tarihimiz.
Biz dedikçe yaşar içimizdeki sevgimiz. Doğa anayla bütünleşir yaşamımız.
Toprakla, suyla, havayla, buluşmamız. Onlarla bir bütün geçer hayatımız.
Asırlar geçsede kaybolmayacak asla inançlarımız. Biz dedikçe yaşatacaklarımız.
Sarılmalarımız. Birbirimize kenetlenmemiz. Mutluluğumuzda ortaklarımız.
Üzüntülerimizde yanımızda can dostlarımız. Daha hayattan ne bekleriz?

Güven Gürbüz

18 Mayıs 2024

Şebinkarahisar / Ankara

Çağıra Çağıra ara, bulurlar bir ara.

Çağıra Çağıra ara, bulurlar bir ara.

Umutsuzluğun kaynağıdır umursuz. Gülüp geçmek gibidir sorunsuz.
Dildeki tutulmadır yorumsuz.Gökteki yıldızlar kadar sayısız.
Karanlığın içerisinde ayrımsız. Beklediğinden fazla kanaatsız.
Mantığındaki şekil düzensiz. Geometrik çizgileri belirsiz.
Sayılarla arası pekde alakasız.Yaşama bakışı, kuşbakışı, enlemsiz, boylamsız.
Haritadaki yeri, düşünene göre yerli, yersiz. Gerek yoktur, çoktur düşünmemiz.
Çokta mutlular hallerinden elemsiz, kedersiz. Kendi içinde sessiz.

Bir tren düdüğüne uyanmak gibi gün ışığına.
Vagonlarında taşınan yükü göremeden koşarcasına.
Göz kapakların kapanırken bakarken ay ışığına.
Kapılardan kapı aralar bir sonraki göreceği rüyalarına.
Sayar tek, tek, kaybettiklerini. Değişmez bir diğerini.
Hepsinin vardır ayrı bir önemi. Söylemelimi?
Aklına gelirken birer, birer, hatırlar eskiyen yıllarını.
Yamalık tutarmı yamasa eskiyen pijamasını.
Karanlık çökünce hayalinden çağırır umduklarını.
Anlatsınlar birer, birer, neden boynunu büktüklerini.

Bulun benim umutlarımı der. Kimler çaldılar?
Hangi duvar dibine gömdüler? Otlar, çayırlar kaybolup gittiler.
Bekleme boşuna senden yana senden koşanlar.
Kaybettiklerini senden yana arasınlar. Karardamı kalsınlar?
Özgürlüğün resmini çizdiğimiz ah o eski dostlar.
Defterimizin her birisine çizdiğimiz karalamalar.
Ne ara kayboldular? Bizde bizleri bizden bilerek arıyor sananlar.
Hayaller düşler dünyasında uçuştular.
Hoca Nasrettine soranlar. En güzel cevabı kendiliğinden aldılar.
Yanıtın içerisinde neler saklılar?

El Elin Eşeğini Türkü Çağıra Çağıra Arar

Bir gün subaşının eşeği kaybolur. Hoca, birkaç komşusu ile birlikte eşeği aramaya çıkar.
Hoca hem eşeği aramakta hem de türkü söylemektedir. Bu durumu yadırgayan komşularından biri Hoca’ya;
“Hocam, bu nasıl iş, insan kaybolan eşeği böyle türkü söyleyerek mi arar?” diye sorar.
Hoca bu lafın altında kalır mı? “El elin eşeğini türkü çağıra çağıra arar.” der.

Yenik düştü zamana hayallerimiz. Birbirine karıştılar, eskilerimiz, yenilerimiz.
Nerede kaldı bizim yerimiz? Duvar dibinde bir başına çaresiz.
Güneş yakmakta ateşi ile sessiz, sessiz. Terlerimiz akıyor nerede mendilimiz?
Dünyanın her bir yanında mazlumlarımız. Nerede kaldı diye çırpınırken hakkımız, hukukumuz.
Ne ola ki düşüncemiz? Bizimde var elbet derken arayanımız.
Arayanımız olmuş camdan, pencereden bakanımız. Bizimle nedir diye soruyor alakamız.
Kim alır üstüne darlığı bulmuşken varlığı.
En baş köşeye oturturken sağırlığı. Nereden koysun yok ki ağırlığı?

Bir masal gibi gelir anlamayana. Kulak asılmaz sıraladıkça sıralayana.
Yaz tahtasına, as duvarına. Aşk olsun bakıpta görene.
Görmek istediğini görür al sana. Birini oturt, birini koy buyana.
Varsa sarıl varına, varlığına. Laf söz olurmu hiç sana?
Her nere giderse dünya, sende gidersin o yana.
Yaşamın vadettiklerini bir baksana. Haydan gelir, huya gider, anlasana.
Verimlilik topraktan bakar ekene, biçene.
Yer vermemeli yararsız otuna, tikenine. Sahip çıkmalı üretene, çoğaltana.
Varsa bir yanda eksikliğinden. Arayıp bulmalı, tamamlamalı kendiliğinden.
Gelecek bekleme umursuz kalanlardan.

01 Mayıs 2024

Güven Gürbüz

Şebinkarahisar / Ankara