YILDIZLAR HAVAMIZI YANSITIRLAR

YILDIZLAR HAVAMIZI YANSITIRLAR

Gurbete çıkanın çoktur diyeceği. Olmasa da elinde harcayıp, dökeceği.
Çalışırız der, kazanırız ekmeği. Yeter ki içten içe inansın yüreciği.
Yollar uzun gelir yoktur durağı. Nereye kursak der, bizde bu otağı.
Elinden olur elbet bir tutacağı. Ne dinler soğuğu, ne de sıcağı.
Sonunda olur elbet gurbet eller son durağı. Hayat örer ince, ince ağı.

Memleketini sorar kimi. Söyler de bilmez çoğu. Kim söyler varı, yoğu. El değilmi?
Bulur yerini kalmaz elde avuçta. Her şey yerine gelmiyor bir solukta.
Sabır, selamet, kapıda. Sana düşer onları davet etmekte. Olmalı hepsi iyi niyette.
Nasip, kısmet denilir. Eline geçene şükredilir. Bereketli olsun. Daha ne denir.
Gurbet dediğin bir avuç toprak değil. Ekilen ağaç kök salar yeter ki sen eğil.
Fidanlar dikilir. Yıllar, yıllara eklenir. Kimi büyür dal olur. Kimi solar kurur.

Her nere gitsek vardır ahtimiz. Velakin çok çabuk geçer vaktimiz.
Sorumlumuz akrep ile yelkovanımız.Çok çabuk olur birbirinizi kovalamanız.
Bizim yetişmiyor buna hızımız.Bizden önde koşar zaman dediğimiz saatimiz.
Ömür geçti, doldu yaşımız. Gözümüzden sel oldu çoğu zaman, aktı yaşımız.
Ne yapsın garipte kaldı başımız. Boşa ağarmadı saçımız, kaşımız.
Yinede fıkralar anlatırız. Birlikte güler, birlikte ağlarız. Çoktur yıldızlarımız.

O Kadar Yıldız Var

Hoca günün birinde Konya’ya gelir ve camilerden birinde vaaz vermek için kürsüye çıkarak;
“Ey cemaat, biliyor musunuz, buranın havasıyla bizim Akşehir’in havası aynı.” der.
Cemaatten biri dayanamayıp; “Hocam, nereden bildin?” diye sorunca Hoca;
“Bunu bilmeyecek ne var, orada ne kadar yıldız varsa, burada da o kadar yıldız var.”
deyiverir.

Her nere gitsek. Nerelerde, neler söylesek. Sadece biz anlatıp, biz dinlesek.
Olmaz muhabbetlerimize diyecek. Kimi hak verecek. Kimi yok diyecek.
Hal yolunu bulacak. Yaşam bir gün son bulacak. Kimse kimseye soracak bir şey bulamayacak.
Yerinden çıkarılacak piller. Çalışmayacak ses çıkaran saatler. Nerede kaldı o günler?
Ahvali halimiz hal bilene. Hürmetimiz hak verecek hakkımız hakta diyene. Hak kuluna diyene.

Güven Gürbüz

08 Eylül 2023

Şebinkarahisar / Ankara

DAR BİR MASA. HAYAT ÇOK KISA

DAR BİR MASA. HAYAT ÇOK KISA

Ben küstüm der yarenime. Sözüm geçmez oldu elalemine.
Kim nerelerde dolana? Cevap vermez sorana.
Kumaşı azdır büzülürmü? Dikiş tutmazsa dikilirmi?
Hayat böyledir işte küsülürmü? Arkamız dönülürmü?
İnsanoğlu bilmez kadrini. Tasarruflu harca elindekini.
Bu günün birde olacak yarını. Unutma tut bir kenarını.
Atma bol keseden. Rüzgar eser bir gün kim bilir nereden?
Geçme bilmediğin dereden.Hem gündüz, hem geceden.
Sel olur akarsın. Çamur olur batarsın. Kim sana koşsun?
Birde bakmışsın çulsuz da kalmışsın.Nereden bileceksin?

Hayaller çiçek açar masal diyarında.Her anlatılan gerçek olmaz masada.
Masada, sandalyede. Hepsi kalır bir odada. Arama başka yerde.
Kilidin anahtarı, kim bilir kimlerde? Aklın olsun yerinde.
At üzerinden boş çuvalı. Önüne sermeyecek kimse atlas halı.
Aklı yerinde, ol hafızalı. Unutma sakın gördüklerini.
Ortaya dökme sırlarını. Koru, üzme, unutma sahiplendiklerini.
Sahiplik elde avuçta. Alınteri, el emeği, hep yürekte.
Ne varsa acıda, sevinçte. Terk edip gitme sakın hemen bir günde.
Yarınlar daha çok sırasını beklemekte. İşin sırrı sebat etmekte.

Ne fıkralar dinledik hayatta. Yaslamadık sırtımıza bayata.
Kim, kime, ne dayata? İyi bak, eğrilen, doğrulan surata.
Bu günü var say. Her önüne gelen deme hay, hay.
Geçmez her yerden tranvay. Diyenlerde olacak bay, bay.
Tazelikte her tadın lezzeti.Nefsin iyi olsun niyeti.
Değerli kılalım hayatta izzeti. Şeref ile artar kıymeti.
Dostlar göçer birer, birer.Yazılanlarda bir gün unutulur gider.
Güngelir neler sorar? Hayat insanı çabuk yorar.
Cevap verende bulunur. Bir yalana, bir dolanda katılır.
Kimbilir neler, neler, anlatılır? Nicelerini de kandırır.

Mola verelim arada. Bu haftaki fıkramız da sırada.

O Şimdi de Benim Sözümü Dinlemez

Nasreddin Hoca hayatının bir döneminde Sivrihisar’da kâtiplik yapar.
Bu arada subaşı ile de sürtüşür durur.
İkilinin kavgası o kadar ileriye gider ki birbirleriyle konuşmayacak seviyeye gelir.
Gün gelir, vakit geçer, subaşı ölür. Halk subaşıyı defnettikten sonra Nasreddin Hoca’ya;
“Haydi Hocam, talkını ver.” deyince Nasreddin Hoca; “Bu hiç mümkün değil,
çünkü subaşı benimle küs idi, o şimdi de benim sözümü dinlemez.” der.

Bu günlük bu kadar. Daha sırada neler, neler var.
Uzamasın yazılar. Daralmasın zihinler.
Ufkumuzu açalım. Güzel düşünceler saçalım.
Güzel günlere doğru hep birlikte koşalım.

Güven Gürbüz

08 Eylül 2023

Şebinkarahisar / Ankara

EVİR, ÇEVİR. YİNE KENDİNEDİR.

EVİR, ÇEVİR. YİNE KENDİNEDİR.

Giyer iken yeşilleri. Bürününce karaları. Hesaba katmalı merak edenleri.
İknada etmeli soranları. Gelmez yoksa soruların ardı arkaları.
Döner dolaşır. Söylenen söz neye yakışır? Kendi kendine de atışır.
Evirir, çevirir. Yine söz kendinedir.Her zaman olmaz sonlarda.
Merak eder sonra dostlarda. Nasrettin Hoca bu sefer başlarda.
İş fıkranın manasını kavramakta.

Oğlumun Babası Öldü de Onun Yasını Tutuyorum

Nasreddin Hoca, günün birinde karalara bürünmüş vaziyette sokağa çıkar.
Onun bu hâlini görenler;“Hocam, hayırdır, biz seni hep yeşil cübbenin içinde görüyorduk,
ne oldu da karalara büründün?” deyince Hoca, soruların ardı arkasının kesilmeyeceğini anlar ve;
“Sormayın dostlar oğlumun babası öldü de onun yasını tutuyorum.” der.

Kendimizedir çoğu zaman tasamız.Davranışlarımız kendi yasamız.İçinde kusur aramayız.
Neler görür, neler? İnsanoğludur rüzgar gibi eser.
Meltem olur sonra sahile de düşer. Üzülür, büzülür. Gözlerinden yaşlar süzülür.
Yaşam çoğu zaman göründüğü gibi değildir.
Tasa yapar. İpe asar. Sallar yere düşer.
Çamur olur kirlenir. Yıkar, yur, temizlenir.
Umduğunu bulduğunda neşelenir. Düzelir asık surat tebessümlenir.
Hayat budur işte denir.

Bu gün benzeseydi yarına. Kim bilir neler gelirdi hatırına.
Sarıldım mı ipin ucuna. Kaçmazdı balon gökyüzüne.
Yaz bulutu gibidir fırsat. Gelir geçerde fark etmez heyhat.
Belki sanada kavuşacaktı murat.
Sende de varken bu evhamlık.Öldüm bittim dedirtir pişmanlık.
Bir kıvılcıma tutuşmasın samanlık.
Sükunette var ferahlık. O zaman belli olur gündüz ile karanlık.
Birde bakmışın bir mum yakmalık. Yakında aydınlık.
Kendine geçmezse sözün. kaybetmiş derler özün.
Etrafı iyi tanısın iki gözün. İşte o’zaman o’sensin.

Uzun lafın kısası. Uzatmamaktır yazının hası.
İçi dolu köpüklü ayran tası. Gerekir dökülmeden içilmesi.
Her hafta bir yazı. Birde var bunun yazılması.
Geldi yine güzün yaprak dökülmesi. Ağaçların bir, bir, ağlaması.
Kış geliyorum diyecek. Güzün gelip karşılamasını bekleyecek.
Kim kime ne diyecek? Mevsim mevsimliğini yapacak.
Gelir geçer yaşam mevsimlerle. Her bir günde, ağlayıp gülmelerle.
Yaşa karışan gözdeki sürmelerle. Devam eder yenilerle.
Birimiz önden gider. Diğerleri arkadan gelir.
Sırasını savanlarda olur. Zaman tez geçer. Hepiside unutulur.

Güven Gürbüz

03 Eylül 2023

Şebinkarahisar / Ankara

SÖZÜMÜZ SÖZ OLUR. DÖNER YERİNİ BULUR.

SÖZÜMÜZ SÖZ OLUR. DÖNER YERİNİ BULUR.

Gezdik, gördük. Bildik tanıdık. Yabancı değil dedik.
O’ yanda bir bitik. Bu yanda bir yitik.
Anladık ki bu dünyada neleri kaybettik.
Yaşayacağa gençlik. Yaşamışa yaşlılık.Nerede kaldı tatlılık?
Sözünü bilmez söz söyler. Her gün hayal dünyasında yüzer.
Birde doluysa cepler. Şımarıklığı üsteler.
Alır cevabını patavatsız. Uslubunu bilir mütehassiz.
Bilinen o dur ki çoktur haddini bilmez edepsiz.
Yolları yol eyledik. Dere tepe düz eyledik.
Sevdiğimiz dostlar için dedik. Gönülleri harman eyledik.

Düğün olur. Çalar söylenir. En güzel horanlar orada oynanır.
Dostlar sıra, sıra kendini gösterir.
Gelin, damat, ne halde? Güler oynar meydan yerinde.
Gelecek vadeden günler.Şimdiden sıraya girdiler.
Kimi gün çiçek açacak. Kimi gün kar yağacak.
Ömür dediğin hep göz kırpacak.
Kimi gün yumacak. Kimi gün açacak.
Hayat söyleyecek son sözü. Doldurmasın sakın yaşla iki gözü.
Doğru yerde çalmalı her sazı. İçinde kalmasın sızı.
Biz söyleriz bilen bilir. Bilmeyen kendini yarından sanır.
Ömürde biter kapıya dayanır. Açamaz da kul, açarım sanır.

Çok güvenme gençliğine. Hatırın varsa say sahibine.
Ne demişler dersen kendine. Davul bile dengi dengine.
Fermuarı yoktur her giydiğinin. İyi tut görünmesin ayıbın.
İki dudak arası saygın. Kırılıpta meydana dağılmasın.
Cam gibidir kırılır. Kırılır da yerlere dağılır. İrilidir ufaklıdır.
Battığı yeri çok acıtır.O’ da iki çift laftır.
Hürmet et büyüğüne. Sahip çık çocuğuna.
Kulak ver büyük nasihatına. Senden de aktarıla nesilden nesline.
İyi huy güzel ahlak. Duyunca açılır sağır kulak.
Kimler daha neler duyacak? Ana, babası kimdir diye soracak.

Hoca Nasrettin dediler. Yine yazının ortasında bittiler.
En güzel cevabı nasılda verdiler?

On Yıllık Sözümden mi Döneyim Bilmem ki?

Hoca bir gün dostlarıyla sohbet ederken konu döner dolaşır Hoca’nın yaşına gelir
ve arkadaşlarından biri sorar:“Hoca Efendi, kaç yaşındasın?”
Hoca hiç düşünmeden; “Elli…” deyiverir.
Bir başka arkadaşı da; “Yahu Hocam! Sen on yıl önce de ‘elli’ diyordun.
On yıl geçti hâlâ ‘elli’ diyorsun. Bu nasıl iştir?” diye sorar.
Hoca hiç istifini bozmadan cevabını verir: “Beyler, söz ağızdan bir kere çıkar.
Siz istiyorsunuz diye, bu yaştan sonra on yıllık sözümden mi döneyim?”

Sağlıcakla kalın.

Güven Gürbüz

02 Eylül 2022

Şebinkarahisar / Ankara

 

 

SORANMI BİLİR. YAŞAYANMI GÖRÜR.

SORANMI BİLİR. YAŞAYANMI GÖRÜR.

Ömür defterinden her gün bir sayfa. Açılır, kapanır, kim bilir kaç defa.
Yoksula ömründe göreceği bir gün sefa. Yüzer saadet denizinde her gün zengin tayfa.
Gelir, geçer, sayılmaz yoksula vardan. Varı kim bulmuş ki der, kaybetsin yoktan.
Unutulmuş niceleri çoktan. Ömür defterinde yazılı kalan ibaret bir masaldan.
Ha sen yazsan, ha ben yazsam. Kim bilir diye sorarlar önce yol, yordam.

Ne çoğumuş derler diyeceği. Evinde varmıydı acep yiyeceği?
Kul kulun hatrıdır bileceği. Sorsan bulamaz söz, söyleyeceği.
Emeğin çoktur dese biride. Hepsi gizlenmiş gönül perdesinde.
Ha gecesinde, ha gündüzünde. İnananda bulunmaz açıpta göstersede.
Daha ne söylesede. Daha ne yazsada. Son bir nefesin içinde saklı kalsada.

Hadi soralım kendimize. Muhabbetimiz önce kendi içimizde.
Deşersek neler vardır sinemizde. Hepimizin sırrı, kendi düşüncemizde.
Yol bekler, yol alır gemiler. Dosta doğru çevrilir rotalar. Nerede kaptanlar?
Bizleri bekler engin deryalar. Daha çok coşar bu dalgalar. Rüzgara ortak koşar.
Kucak açar limanlar. Gelene sarılır, gidene el sallar yolcular.

Sormalar çoktur sormalar. Sormalar sorulmayınca yorar. Dinlenmek için sorar.
Ömür defterinden sorar. Yaşadığından, yaşayacağından der. Merak eder sorar.
Kendi kendine de sorar. Yanıt bulamaz kendine de küser. Küstüğüne de sorar.
Hayatı deniz yapar. Limanları dostlar. Tekneler, yolcular. Durmadan el sallar.
Bilinenleri, bilinmeyenleri. Haramları, helalleri. Toplanınca sorulur allahın kulları.

Nasrettin hoca ile bağlayalım. yazımıza nokta koyalım. Kafamızı çok karıştırmayalım.

Onu Bana Sorun Bana

Nasreddin Hoca’nın hanımı ölür, öğle namazından sonra defnedilecektir.
Namazdan sonra cami hocası yüksek sesle sorar:“Merhumeyi nasıl bilirdiniz?”
Cemaat de hep bir ağızdan;“Allah rahmet eylesin, iyi biliriz.” der.
Ardından da cenaze omuzlara alınıp giderken Nasreddin Hoca bir cemaate,
bir de tabutun içindeki cenazeye baktıktan sonra derin bir ah çeker ve sessizce;
“Yahu siz, kimi kimden soruyorsunuz, siz onu bana sorun bana.” der.

16 Ağustos 2023

Güven Gürbüz

Şebinkarahisar / Ankara .