NASILSA BEDEL. ÖĞRENDE GEL.

NASILSA BEDEL. ÖĞRENDE GEL.

Beklentilerdir bedele muadil. Kimden neyi beklediğini iyi bil, iyi düşün.
Bedel dediğin hakettiğin. Hak için nedir gösterdiğin. Hakkı kimden beklediğin.
Çevrende gördüğün birer delil. Hakkını alamayan düşmesin sefil. Olmayasın gafil.
Ne konuştuğunu iyi bil. Bakma öyle melul, melul. Her yerde bulunmaz anladığın kul.
Gerçeği gör kendinde. Ne biterse kendi elinde, dilinde. Tanımadan bilmez seni el de.

Bekleriz umduğumuzu. Unuturuz dünkü yediğimizi. Kime anlatalım ahvali halimizi?
Yardım ederiz aklımızca. Yolumuzu da şaşırırız görmeyince. Yetişmez kimse imdadımıza.
İyi bakmalıyız sağımıza,solumuza. Selamı eksik etmemeliyiz etrafımıza. Kim, kime kıza?
Bir bakalım çaldığımız saza. Dikkat edelim konuştuğumuz söze. Gelmeyelim sonra göze.
‘Ben isterim beklerim’ der size. İndirmeyiz beklediğimizi aza. Bilmeyen kim ki aramıza boza?

Huylu, huysuz, bir olur. Düştüğü kazan su doludur. Ateşi alttan yanar. Buharı üstten tüter.
Sorulmaz kimseye dert ile keder. Aranır etraftan çareler. Çalınır kim bilir hangi kapılar.
Kimi kovar kapıdan ‘Olmaz’ der ‘senden yar’. O zaman kimbilir saçları başları kimler yolar.
Kim, kime dur der? Elinden tutar. Yol yordam eder. Akıllardan akıllar sunar.
Hoca Nasrettin duyar. Vakti zamanından kalma ne fıkralar var. Okudukça okur okuyanlar.

Hınk Demenin Bedeli

Hoca’nın kadılık yaptığı yıllarda iki kişi birbirinden davacı olur.
Bir süre sonra da Hoca’nın huzuruna gelirler. Hoca’nın; “Derdiniz nedir, anlatın bakayım.”
demesi üzerine, adamlardan biri bağırıp çağırarak konuşur:
“Kadı Efendi, bu adamdan davacıyım.” Hoca adamı sakin olmaya davet eder ve;
“Önce sakin ol ve derdini anlat da bir dinleyeyim.” der.
“Bu adam ormanda odun keserken ben de onun yanındaydım.
O baltayı ağaca her vurduğunda ben de ‘hınk’ diyerek yardımcı oluyordum.
Adam ağaçları kesti kesmesine de ben paramı alamadım. Söyle buna Kadı Efendi, ödesin borcunu.”
Hoca adamları iyice süzdükten sonra, iyi birine benzettiği oduncuya döner:
“Sen bu adamın borcunu niye ödemedin?”“Aman Kadı Efendi, ben ona, ‘Hınk mınk de’demedim.
Sonra hınk demenin bedeli mi olurmuş?”
Hoca her ikisini de dinledikten sonra kendine özgü yöntemle adaleti dağıtmaya karar verir.
“Olur, olur, bal gibi olur. Şimdi sen bu adama on akçelik borcunu öde bakalım.”
Oduncu şaşırır ama Kadı’ya da bir şey diyemez. Çıkarır on akçeyi Kadı’ya verir.
Kadı madeni paraları duvara çarpınca sesler çıkmaya başlar.
Bu sırada Hoca’da ‘hınk’ların bedelini isteyen adama dönerek;
“İşte, aldın hınklarının bedelini, haydi şimdi gidin.” der.
“Kadı Efendi, Kadı Efendi! Sen beni aldatıyorsun. İki ses çıkardın, bizim para ne oldu?”
Kadı, parayı oduncuya teslim ederken, öbürüne;
“Uzatma adam! Senin hınklarının bedeli de ancak on akçenin sesiyle ödenir.” der.

Önümüzde kocaman bir dere. Bulunur her derde çare. Dokunmadan olmuyor zülfü yare.
Dere akar gider nerelere? Boş, boş, anlatma derdini önüne gelenlere. Gider kimbilir nerelere.
Dere gibi akar söz dediğin. Kalmaz eğilip bükülmediğin. Nerelere akıtıp, nereleri ıslattığın.
Derenin suyu çamura karışır. İçinde neler neler yarışır. Hiç ummadıkların nelere karışır.
Söz bilmektir hakettiğine. Hak kafada neyi hakketiğine. Önce sor hele bir kendine. Ne verdi sana?

16 Ocak 2023

Güven Gürbüz

Şebinkarahisar / Ankara

Çok dinledik ninnileri. Boşa çalmayın kapıları.

Çok dinledik ninnileri. Boşa çalmayın kapıları.

Nerede kaldı bizim sahip çıkanlarımız? El aman deyip yardıma koşanlarımız.
Birliklerimiz. Beraberliklerimiz. Yardımlaşmalarımız. Dayanışmalarımız.
Saymakla bitermi. Akrabalarımız. Hısımlarımız. Dostlarımız. Arkadaşlarımız.
Başı sıkışınca koşanlarımız. Ne kadar da çok bir bilseniz hesap soranlarımız?
Her birimiz bir yerde, hangi havaları solumaktayız? Hangi aşamalardayız?

Kim girdi bizim dostluk evimize? Unutturdu bizleri bize. Sormalı her birimize.
Hangi masadan neyi kaptılar? Hangi yeri neyle süpürdüler? Perdelerinizi kimler çektiler?
Kimden alıp, kime verdiler? Payeler dağıtıp kenardan güldüler. Nerede hani o mevkiler?
Hep suçlular garipler. Aklı başı bir şeye ermemişler. Düşünün ki neler, neler, istemişler.
Her nere baksan reklam kokar. Kim kime ne alır, ne satar? Acaba her insan öylemi sanar?

Yok ettiniz içimizdekileri. Söküp attınız kalbimizdeki sevgileri. Hak ettiniz mi takdirleri?
Esas eksiltenleri görmediniz. İçinizde kim bilir neler beslediniz. Kimden neyi beklediniz?
El salladı alıp gidenler. Boy uzattı salkım söğütler. Kimin içinde kaldı büyüklerden öğütler?
Siz değilmiydiniz yok ediciler? Sarıp sarmalayıp uyutanlar. Neden bu hale düşürdüler?
Alıp götürdünüz bizden bizi. Hep bizlere yüklediniz günahınızı. Kim soracak sizden vebalinizi?

Hoca Nasrettin sorsun soruyu. Kim öttürürürse boruyu. Ses kaplar dipsiz derin kuyuyu.

Hırsızın Hiç mi Suçu Yok?

Bir yaz gecesi Hoca ile hanımı sıcağa dayanamadıkları için damda yatmaya karar verirler.
Herkesin derin uykuya daldığı sırada hırsızlar Hoca’nın evine girerler
ve buldukları her şeyi aldıkları gibi giderler.
Sabahleyin aşağıya, evine inen Hoca, eşyalarının çalındığını görünce, kapıya çıkarak
bağırmaya başlar: “Yetişin komşular, evimize hırsız girmiş; her şeyimizi çalmışlar!”
Hoca’nın sesini duyan komşuları, onun yanına gelirler ve arka arkaya sorular sormaya başlarlar:
“Ah Hocam, ah! Hiç insan geceleyin damda yatar mı?” “Hocam, kapının arkasına sürgüsünü takmamış mıydın?”
“Hocam, kilit bozuk muydu yoksa?” Hoca bakar ki soruların ardı arkası kesilmeyecek, dayanamaz;
“Bre komşular, doğru söylüyorsunuz da, bizim hırsızın hiç mi suçu yok?” der.

Çok dinledik ninnileri. Boşa çalmayın kapıları. Kaybettik nice, nice, insanları.
Çaldırdık duyguları. Bulamadık derin hisleri. Unuttular nereye ne koyduklarını.
Bulamadık kaybolmuş hepsiler. Kimlere sunuldu tabak tabak siniler? Kimdi bu hırslılar?
Bir kenarda unutulmuş yaşlılar. Maaşı kuşa dönmüş emekliler. Arama her yerde dertliler.
Anlat anlat bitiremediler. Masallarla nerelere sakladılar. Hepten hepe unutturdular.

Hayat pahalılandı. Alım gücü daraldı. Fakir, yoksul, bunaldı. Gelirimize ne oldu?
Tırtıkladılar gece, gündüz. Cepteki deliği nasıl kapatırız? Suçluyu nerede ararız?
Öyle değil böyle. Biri gitsin sen gel söyle. Yok öyle değil böyle. Her şey biter seninle.
Öğüt veren öğün vermez. Laf ile geçim sepeti dolmaz. Yalancının mumu yatsıdan sonraya kalmaz.
Beklenir iyi niyet. İçten olmalı samimiyet. Eşit olmalı hakkaniyet. Gerisine sabret.

10 Ocak 2024

Güven Gürbüz

Şebinkarahisar / Ankara

KARIŞMIŞ NASIL DA AYRIŞMIŞ?

KARIŞMIŞ NASIL DA AYRIŞMIŞ?

Kavgalarımız vardır kavga olduğunu bilmediğimiz. İçerisinde kaybolup gittiğimiz.
Suskunluğumuzun içerisinde yanıp sönen yangınlarımız. Yoktur çoğu zaman söndüreceklerimiz.
Her birimiz bir yanda sessiz çığlıklarımız. Arşa değerde duymaz sağır kalır kulaklarımız.
Kaybolur gider karanlık çökünce ışığımız. Nerede kaldı der ararız bizim gündüzümüz.
Yalan söyler vakti dolana kadar yıldızlarımız. Şekilden şekile girer gökyüzünde ayımız.

Gölün içinde yüzen bizden ayaklarımız. Salladıkça çalkalanır berrak sularımız.
Koşu gelin dediğimiz sırnaşık arkadaşlarımız. Onlarla dönmez mi çoğu zaman başımız?
Bir sevdadır bizim özlem duyduğumuz dostlarımız. Koşar gelir diye yollarına baktığımız.
İçimizdeki en son karışıklığımız. Sesimizi yükseltiren değilmidir en çok muzib olanımız?
Bizimle bütünleştiğinde acımız. Ayrışı verir, çözülür bağlar, işte o bizim ayaklarımız.

Hoca Nasrettine denk geldi. Karışmış nasıl olduda ayrıştı?

Hocam! Ayaklarımız Karıştı

Sıcak bir yaz gününde serinlemek için ayaklarını Akşehir Gölü’ne sokan çocuklar
bir süre sonra ‘ayaklarımız karıştı’ diye kavga etmeye başlarlar.
Hatta en küçük çocuk; ‘ayaklarımı kaybettim’ diye ağlamaya başlar.
O sırada oradan geçmekte olan Nasreddin Hoca, gürültünün olduğu tarafa doğru yönelir ve;
“Çocuklar, hayırdır, nedir bu gürültü?” diye sorar. İçlerinden biri;
“Hocam, Hocam, ayaklarımız karıştı, bunları nasıl ayıracağız?” der ve ardından ağlamaya başlar.
Bunun üzerine Hoca;“Çocuklarım, ağlamayın, ben şimdi sizin ayaklarınızı bulurum.” der
ve hemen ardından bastonunu suya daldırır. Sonra da çocukların ayaklarına vurmaya başlar.
Ayakları acıyan çocuklar da “Buldum” diyerek ayaklarını dışarıya çıkarırlar.
Dayağın korkusuyla diğer çocuklar da ayaklarını sudan çıkarınca
Hoca, sıkıntıyı çözmüş olmanın verdiği keyifle yoluna devam eder.

Kimlerin nasıl çözdüğünden değildir yakınmamız. Dostların vefasızlığındandır yakınmamız.
Uzun veya kısadan değildir ayaklarımızı uzatmamız. Yorgana göremidir diye düşünmemiz.
Kimine zor, kimine kolay geçinmelerimiz. Geçimsizliklerden değilmidir en çok şikayetlerimiz?
Bir ışık huzmesi gibi karanlığa düşmemiz. Her ne tarafa baksak belli değil çıkmaz yolumuz.
Kimbilir nelerle dolu sağımız, solumuz. Aradığımız her zaman orta bir yol bulanımız.

Hayat yolunda geçti nice yolcular. Her nerelerde verildi ise verildi molalar.
Önünde uzuun bir yol bulunanlar. Yola çıkmadan önce iyi düşünmeliler.
Yolun sonu görünüyor diyenler. Yoldan geçtiklerini, gördüklerini iyi anlatmalılar.
Duran düşünür. Giden bilir. Gidene soran öğrenir. Doğru yol bellenir.
Her kim ki yoldan seslenir. Yol, iz, bilmeyen gizlenir. Yol aynı olsada yoldakiler değişir.

Karışır bazen hiç ummadıkların. Benzettiklerin hep olur en çok tanıdıkların.
Ne zamanki yanar canın. Hatırlatır sana yaşadıkların. Kaybolur gider dost sandıkların.
Adım atanlar, yürüyüp koşanlar değildir kaderi kaldırımların. Olur kazıpta bırakanların.
Yağan yağmurların. Akan sellerin. Bıraktığı derin izlerin. Bulunmaz sonra onaranların.
Bekleme boşuna beklediğin gelir. Eğer gelirse acıtır ayakların. Ayrışır o zaman karışıklıkların.

06 Ocak 2024

Güven Gürbüz

Şebinkarahisar / Ankara

VARLIĞIN. NEYİ, NASIL ANLADIĞIN.

VARLIĞIN. NEYİ, NASIL ANLADIĞIN.

Sevgi anlatılmaz hissedilir. Hislerdir belli edilir. Hisler nereden bellidir?
Gönül bilir, duygu doğar. Duygunun görüntüsü yüzüne vurur. Duygudan kim anlar?
Bir heyecandır kaplar. Kiminin eli kolu titrer. Kimi tutulur kalır. Kimi saçmalar.
Duygular gönülden doğar. Gönlünde sevgi olanlar anlar. Yaratılıştan gelen mirastırlar.
Kim, kime, diye sorarlar varlığın. Senin kimde ne aradığın. En önemlisi neyi, nasıl, anladığın.

Sevgiyi anlatır kimi, yazar, çizer. Başını uzatır dışarıya bakar. Rüzgar ne yandan eser?
Rüzgarın yönü her gün yeniden değişir.Mutluluğun resmini yapabilmek gibidir.
Bu gün burasından bakar. Yarın şurasından tutar koparır. Ne dersen de bildiğin gibi anlatılır.
Anlayanın anladığı gibimidir? İstenilen o’mu dur? Makbulu iyi tarafından bakılıp kavranıldığıdır.
Kolkola girip sahnede göründüğündür. Müziğin sesine göre ritim tutturmandır. Sevgidendir.

Aşık olur sevenler. Yanıp tutuşur yürekler. Nerede hoş muhabbet, mutluluk, saadet, diyenler?
Gönüldür penceresinden kanatlanır uçar. Adına sevgi derler konar uçan kuşlar. Hangi dala konarlar?
Mevsimlerde kabahat, her birinin var bir yanı. Durmaz yerinde çoktur oturup sayanı.
Ne yazını, ne kışını. Herkes çok sever ilkbaharını. Kopartmak istemez çiçek açtıranını.
Bahçelerde çiçekler, böcekler. Her biri bir dalda neler, neler, söyler. Hepside sevgiden bahseder.

Hoca Nasrettine ne dersin? Okuyan anlasın.

İçinde varsa şefkat. Onunla kolkola girer merhamet. Hepsi birer, birer. Nasip kısmet derler.

Hocam Hiç Âşık Oldunuz mu?

Bir gün Hoca ve öğrencileri ders sırasında sohbet ederlerken, muzibin biri Hoca’ya sorar:
“Hocam!” “Buyur evladım. ” “Hocam, hayatınızda hiç âşık oldunuz mu?”
Soru Hoca’nın hoşuna gider gitmesine de, bazı aile sırlarının da açığa çıkmasına gönlü razı değildir.
Bu sebepten düşünür, taşınır ve;”Çocuğum, bir keresinde tam âşık olacaktım, o sırada üzerime geldiler. ” deyiverir.

Gelmeyin üzerine dokunur gibidir. Dokundukça her tarafından dökülen yaprak misalidir.
Kimi tazedir dalını titretir. Kimi yaştır sormadan ağlatır. Kimi kuru daldadır. Düşer gibidir.
Hayat sevgiden doğar. Doğarken niye ağlar? Kararsızlığına bakar. Kimbilir sevgiden neler bekler.
Yaşayıp gördü kimileri. Sardı bağrına en güzel duyguları. Sevgiyle sulandı gönül bağları.
Görecek kimi görüp göreceği. Yaradandan niyazdır en güzel dileği. Her nere gitsen sevgidir direği.

Gün gelir, gün geçer. Sevgi deyince değişir heceler. Nerede nasıl söylenenler. Buharlaşır gider.
Kalıcı olanı sözde değil özde. İçten gelerek bakışan iki çift gözde. Gerisi hepsi yazar hikayede.
Anlatılmaz gerçek sevgiler. O’nunla doğar. O’nunla gider. Kadrini bilenler. Gönülden gelerek hissedenler.
Sormayın her gelene. Dolamayın muzibin diline. Sevgiden bahsedilmez sevmesini bilmeyene.
Sevgiden ırmak olsun gönül bağınız. Gözünüzden akıtmasın kimse yaşınız. Bahtiyar kalasınız.

05 Ocak 2024

Güven Gürbüz

Şebinkarahisar / Ankara

GİTTİĞİN Mİ ? GİDECEĞİN Mİ?

GİTTİĞİN Mİ ? GİDECEĞİN Mİ?

Med-cezir etkisidir dünya ile ayın. Gelip gitmesidir dalgaların.
Denizlerin. Okyanusların. Güneşin çekim gücüdür bilmem hangi ayın?
Canlanmasıdır doğanın. Cana can katmasıdır canlıların.
Döner dünya döner. Ay peşinden durmaz döner. Gezegenler döner.
Fezaya yükselen döner. İnmeler. Çıkmalar. Gitmeler. Gelmeler.
Hepsi bir düzen içerisindeler.Tek bir yaradanın önünde başını öne eğer.
Evren ve biz hep beraber.Kendi içerisinde doğar ölür.
Ne demişler; ‘Yaradan ne eylerse güzel eyler.’

Biz aciz kullar. Her gördüğünü ebedi sanar.
Görür coşar. Bakar şaşar. Düşer, kalkar.
El açışımızdır. Yalvarmalardır darda kalmalar.
Pembe düşler dünyasında görür, yaşar. Başlar unutmalar.
Gördüğümüz rüyalar. Kurduğumuz hayaller.
Göz açıp kapayıncaya kadar. Bir anda yok olmuşlar.
Nerede hani? derler. Bu günü yarına havale ederler.
Yarınlardan ise hep ümit beklerler.
İçimizde saklı en güzel gülüşler.
Ufak, ufak, olsa ruhumuza dokunuşlar.Ne de güzel coşar.

Hoca Nasrettin yaşamış görmüş. Anlattıkça güldürmüş.

İçinde Gitmeyin de Neresinde Giderseniz Gidin

Günün birinde Hoca’yı sıkıştırmak isteyen bir yakını;
“Hocam, biliyorsun hepimiz öleceğiz kabul, buna şüphe yok.
Ancak benim aklıma takılan bir soru var, hep düşünürüm,
acaba cenazenin namazı kılındıktan sonra tabutun neresinde gitmeliyiz?” der.
Hoca bu, şöyle bir düşünür ve cevabı yapıştırır:
“Tabutun içerisinde gitmeyin de neresinde giderseniz gidin.”

Zararı yok aklın. Her zaman lazım.
Öfkeni, hırsını yenmek için olmak lazım kazım.
Bize bizden başka ne lazım. Herşeyden önce düşünmek lazım.
Önce dersin sürünmelerim. Gelir ardından yürümelerim.
Sabrı kalmaz başlar koşmalarım.
Düşündükce durmadı ne yapacağım dersin kesilmiyor hızım.
Arttıkca artarken hızım. Frene de basmak lazım.
Ne yersen ye, birde hazmetmekte lazım.
Kendine dayanamazsın. Kim sana dayansın.
Sukunete de ihtiyacı var hafızanın. Rahatlamalısın.

Yaş kemale erer. Bülbüller su kenarında öter.
Güller suyu bulur dal açar. Olma naçar.
Otur oturduğun yerde. Yer, yer görsün.
Yerin altında nice canlılar var. Ne yapsın?
Yağmur yağsın. Güneş açsın. Toprak sulara doysun.
Her bir canlı birbirinden sorulsun.
Sende Allahın bir garip kulusun.
Öğünme kalır varlığın. Daralma biter darlığın.
Bir yaprak gibi daldan düşensin. Toprağa sarılıp göz yaşı dökensin.
Yaradandan başka kim, kime güvensin?

Fanisin. Unuttun konup, göçeni.
Nice dostlarına pek erken döndün arkanı.
Aldın arkana gücünü kuvvetini. Salladın kılıç gibi tüm imkanlarını.
Ne gördün allahın garibini. Ne sıvazladın bir yetimin sırtını.
Kim görür demedin hakkın kulunu. Hatırlarsın geldiğinde mahşer günü.
Hatırlarsın durup durduğunu. Kimlere neler sorduğunu. Nereye, nasıl kaçtığını.

Güven Gürbüz

31 Aralık 2023

Şebinkarahisar / Ankara