AKLINA ESER, TUTUŞUR GİDER

AKLINA ESER, TUTUŞUR GİDER

Nerden gelir deme bu vesvese. Aklını alır kor kafese. Güven olmuyor herkese.
Çölde serap gibi gelse. Uyma sakın kötü nefse. Oku bildiğin dua ne varsa.
Bu gün olan, yarın yoksa. Gelir haktan, nasibin varsa.

Sabır ile selamet birbirini bekler. Yolların uçları farklı yere gider.
Farklıdır, her birinde dönen değirmenler. Kimi öğütür un eder. Kimi dönmez, kurutur gider.

Yola bakan değil, yoldan giden bilir. Yolda gideni soran tecrübe eder.
Tecrübe elde harita. Bindirir kıra ata. Hayat dediğin gelmez son sürata.
Yolun hali uymaz her saate. Karda yağar, güneşte açar. Akıl başta saklar.
Kandırmasın gördüğün rüyalar.Rüyalar biter,hakikat başlar.Gerçekler hep bizlerle yaşar.

‘Akıl, müminin dostu; ilim, veziri; sabır, ordusunun komutanı; amel ise temsilcisidir.’ Der Hz. Ali (r.a)

Ey mümin, dost arama, sana dost aklın. Öğren bil. İlmin sendeki, senin vezirin.
Güç dediğin ordun, sendeki sabrın. İyi olsun seni temsil eden amelin.

Diyarı memleket. Uzak illere kısmet. Kısmeti bulmak ister zahmet.
Elinde kolunda varsa kudret. Aklınla hizmet et. Akıl götürür, akıl getirir.
Bazen ola ki şeytan dürter. Yollar yolluğunu terk eder. Zahmeti cefa eder.
Alır aklını baştan, sürükler gider. Uyma sakın nefsine. Dönderme herşeyi tersine.
Kuru dallar tez tutuşur.Sonunda seninle buluşur.Giden sevdiklerinden oluşur.
Can tende,her kimde. Ateş yandığı yerde. Tutuşur.

Hoca Nasrettin’de yine yazımızın içinde gezer.

Aklın Varsa Göle Koş

Nasreddin Hoca günün birinde eşeğine binerek ormana odun kesmeye gider.

Kuru odunlardan epeyce kestikten sonra bunları eşeğine yükler ve evin yolunu tutar.
Ancak, yolda aklına, kestiği odunların yanıp yanmayacağı konusu gelir ve ince kuru dallardan birkaçını tutuşturur.

Başlangıçta odun çıtır çıtır yanarken Hoca ve eşeği gayet rahattır.

Fakat bir süre sonra kuru odunların tamamı yanmaya başlayınca Nasreddin Hoca’yı bir telaş alır ki sormayın.

Bu arada odunların yanmasıyla birlikte semeri de yanmaya başlayan eşek iyice huysuzlanır ve hoplayıp
zıplamaya başlar.

Eşeğin bu acı haline çok üzülen Nasreddin Hoca yüksekçe bir yere çıkar ve; “Eşeğim, aklın varsa göle koş, yoksa halin duman…” deyiverir.

Kimi başımızda, kimi sonumuz da. Kimi önümüzde, kimi arkamızda.
Ne sağımızda. Ne solumuzda. Buluştuğumuz yerde. Tam ortamızda.
Uzanan eller, konuşan diller. Açılır derinden derine sohbetler.
Dökülürler inci gibi hepsi birer, birer. Ne güzel olur tatlı diller.
Sarılır ince beller. Erir gider şiş göbekler. İnsanoğlu iç içedirler. Hep böyle şenlenirler.

Memleket dediğin bir ulu çınar. Kimler göçer, kimler konar.
Anlattığımız sayfalar. Saklayacak kitapları da bulamazlar.
Kitap dediğinin ağaçtandır özü. Saklar kalbinde her bir derin sözü.
Okuyanın bazen dolarsa da gözü. Hatıralar canlanır. Kim bilir kimler nerelerde aranır.
Dağlar, taşlar, susar durur. Rüzgarın dediği ne de güzel anlaşılır.
Pınarları dertlenir. Suları kesilir. Sıcaktan yanan çiftçiler. Dağları taşları deler.
Saklandığı yerdedir, buz gibi sular. İnsanoğludur ararsa onu da bulur.

Düştük bir yola, yol, yoldan öte gider. Yoldan yola, nice taze otlar biter.
Geldik dünyaya, işte bizdeki kader. Kimini gülden gül eder. Kimini sarar dertten dert eder.
Yaşanılan ömürden. Yaktığımız ne odundan, ne kömürden. Hayatın geride bıraktığı tezeğinden.
Yanar ateş olur. Tutuşur keder tüter. Bacalarımız her sene başka tüter.

Yolların kaderi yollarda biter. Alır götürür bizleri neyler. Kim bilir bizleri nerelerde terk eder.
Vefayı aradık. Aradıkta ne yaptık. Maddiyata kul ettik. Maneviyatı da terk ettik. Köşelere attık.
Gün geldi hatırladık. Hatırladık hatalarımızı anladık. Aradık, aradık, bir türlü bulamadık.
Akıl başta. Kalmasın kara kışta. Mendile saklanan gözdeki yaşta.
Hayat böyledir hep bir yarışta. Koşanlarda yorulur. Birde bakmışsın nefeste durur.
Ömür dediğin budur. O’ da bir gün son bulur.

Aklı selim dostlara selam ile..

Sevgiler, Saygılar……

28 Aralık 2022

Güven Gürbüz

Şebinkarahisar / Ankara

MEVLADAN ÇARE KULUNA GÖRE.

MEVLADAN ÇARE KULUNA GÖRE.

Hayatımız boyunca karşılaştığımız bir çok çaresizliklerde mevlaya sığınır, çare sende ey mevla deriz. Mevla ne eylerse güzel eyler de deriz. Mevla kuluna vesilelerle verirken çareleri, çare olanda kendini kaf dağında görmemeli. Kendinin de bir vesile olduğunu bilmeli. Belki vesile olmakla kendinin de başka vesilelere kavuşacağını düşünmeli.

Düşüncenin beli ince olur erik dalı gibi fazla asılınca kırılır. Çare olayım derken çaresizliğe de davetiye çıkarabilir bazen. En iyisi mi iyi düşünmek için zamanın, konuşmak içinde mekanın öneminin çok büyük olduğunu bilmeli. Sesli düşüneyim derken bazen dalda ki meyvede düşebilir kafamıza, havada uçan kuşta yapacağını yapabilir. Düşüncenin önemi çareyi bulmakla başlasa da, düşünceyi yoğuracak olgun beyin, içine katılacak dolgun unun, sevgi pınarından suyun, kalp ateşinden odunun, merhametten sacın, dostların nefesinden yelin. Önüne çıkacak keteyi de şekillendirsek gerek. Bizler gerekleri bilsekte, yürekleri pek hesaba katmayız çoğu zaman. Oysaki çare düşünmekle bulunurken, yürekten gelen sese de kulak vermek gerek. Üçüncü göz dedikleri de bu olsa gerek.

Hayat yolculuğunda çoğu zaman, bulamayız alet edavattan. Hepsi ortaya çıkar sonradan. Hesaba katıldığında zarar ziyan, nerden baksan kabahat yolculuğun aksamasından. Bu günden yarınlara senet veremeyiz hayattan. Çıkacağımız bile şüpheliyken yarınlara. Düşünerek atmak varken adımları, düşünmeden atlarız derenin sularına. Ya yağarsa yağmur, akarsa sel. Alimallah halin yaman. En çok sevdiklerimiz pempe gül dağıtanlarımız. En iyilerimiz çok güzel başını sallayıp evet diyenlerimiz. En merhametlimiz karşılıksız verenimiz. En beğendiğimiz hesap kitap nedir diyenimiz. Sana da mı güvenmeyeceğiz deyip al yanaktan öpenlerimiz. Filim bazen istediğimiz gibi bitmez sinema sahnesinde. Senaryoyu yazanlar, hangi dala konanlar bilemeyiz. En iyisi ince düşüncelimiz. Bir bilene sormamız. ne kadarda bilirsen bil, yine bir bileni bul. Akıl akıldan üstün olsa da, akılsızın söylediğide doğru çıkar tesadüfen. Tesadüflere de açık olmak gerek. Bazen tesadüfler yerin dibine de gömer. Yanlış yapanın yanlışı bağdattan döner derseler de kanmamakta lazım, gelirken yolundan da sapar.

Düşünmek ve düşündürmek. Düşünerek çare olmak. Çareyi önce kendimizde aramak. Kendi yaramıza da merhem olmayı bilmek.
Kendi söküğünü tikemeyen terzi çok olsada, elbisenin kumaşı kalitelisiyse düşünmeye doğru karar vermeye itecektir. Ne de olsa karşılığında güzellikler doğacak.

Umudumuz güzellikten yana. Her ne tarafından bakarsak bakalım, güzel gördükçe güzelleştiğini fark edeceğiz. Güzel olmayan yönlerini de iyi düşünerek, iyi hale getireceğiz er veya geç.

Hoca Nasrettin de nur içinde yatsın yattığı yerde. Rahmetle anarken fıkraları ile de yazılarımızı süslemeyi ihmal etmemeliyiz. Ne de olsa her fıkrası, içi dolu fıstık helvası misali. Tadına doyulmuyor, düşünmeden edilmiyor..


” Taşları Bağlamışlar, Köpekleri İnsanın Üzerine Salıyorlar”

Hoca soğuk bir kış günü, eşeğine binerek başka bir köye doğru yola çıkar.

Hoca, köye doğru yaklaştığında köpekler havlayarak üzerine doğru gelince o da savunmaya geçer ve yerde bulduğu taşlara sarılır, fakat taşlardan hiçbirisini yerinden kaldıramaz. Çünkü bütün taşlar buz tutmuştur.

Hoca bir dener, iki dener, fakat kurtuluşun olmadığını anlayınca elini açar ve;

“Allah’ım, burası nasıl bir memleket, şaşırdım. Görmüyor musun, taşlarını bağlamışlar köpeklerini insanın üzerine salıyorlar.” der.

Yar dedik yaren olduk, hep bir sofrada güldük eğlendik. Soframız kelam ile dostlar selam ile yürüsün. Ne kul vefasız, ne dost hayırsız olsun. Memleket için yazdıkça yüzümüz hep güleç olsun.

Sevgi dolu güleç insanlarımıza selam olsun.

Güven Gürbüz

19 Temmuz 2022

Şebinkarahisar / Ankara

ÜMİTLER YAŞATIRLAR.

ÜMİTLER YAŞATIRLAR.

Ümitlerin varlığı, gönüllerin hükümranlığı, eritir demirden duvarları.

Ümitlerin en güzeli sevgiden alır temeli. Sağlamsa temeli fetheder gönülleri.

Yıllara meydan okuyan yaşam, koparırken yavaş, yavaş bizlerden bir şeyleri.

Tutunduğumuz dallara nisbet en güzel ümitleri, yine filizlendiren sevgi tohumları.

Saçıldığı yerde yeşerip, yine bizi bulacağını biliriz.

Ümitlerin içerisinde büyüttüğümüz filizlerin, çiçek açtığını görmek.

Ömrümüzün baharında esen yellleri, bir kez daha bitmeyen hayalleri, canlandırır.

Yaşama tutunur, tutundukça dalların, aslında ümitlerin yetiştirdiği fidanlar olduğunu geçte olsa anlarız.

Fidanlar boy attığında, asırlık ağaçların arasında yerini aldığında.

Belkide bizler o zamanlarda aralarında olamadığımızda.

Kimbilir ne şimşekler çakacakta, aydınlanan ışığında nice ümitlere daha kucak açacak.

Memleketim diye şiir yazan şairin duygularını irdelediğimizde;

İçerisinde yaşattığı anları, zamanları, kavramları.

Ümitle bezediği, hayalle süslediği, gönlünü mest ettiği, ferahlığında kendini serinlettiği.

Hazlarını en derinden hissettiğinide anlamak gerek.

Anlamak yine boşlukta kendini rüzgara kaptırmış bir yaprak kümesi içerisinde.

Yavaş, yavaş, süzülerek, konacak bir yer bakmak gibi.

Anlamak, içinde sakladığı hisleri duyguları bir arının peteğine bal olarak akıttığı gibi akıtmak.

Anlamak içinde beslediği kavuşma, ulaşma, buluşma, görme, hissetme ile başlayıp,

Aşma, koşma, azmetme, çaba, gayret ile ümitlerinin gerçekliğine inanıp kanat çırparak uçan kuşlar misali.

Ümitlerin içerisinde hayaller, hayallerin içerisinde gerçekler.

Hepside birer birer yaşamın içerisindeki bizler.

Yaşamanın gayesi hayata tutunmakla başlarken,

Memleket sevgisi, tutkusu, bitmeyen özlemler.

Hepside birer birer bizler için varlar.

Amaç; aramaya gerek kalmadan, seni bulan, ecdadından kalan, en güzel duygulardan oluşan.

İlmek ilmek örülmüş iğne oyasının içerisindeki renk cümbüşü gibi karşımızda dururlar.

Onlar; dikilecek bir eşarpın kenar süsü, onlar vitrinleri süsleyen, onlar hayallerin içerisinden.

Ümitlerin gölgesinden, anahtar deliğinden süzülen ışığın bir yerlere düşmesi kadar ince.

Sabah güneşinin yavaş yavaş ısıtması kadar sımsıcak.

Boş dedikleri bir çok olgunun bir gün gelip hoş olabileceğini de ümit etmek.

Onunla yaşayıp onunla hayaller kurmak.

Kavuştuğunda mutluluklardan mutluluk tatmak, hoş olsa gerek.

Hoca Nasrettin’den de kesitlerle sayfamıza renk vermesek olmaz elbette.

Ya Tutarsa?

Hoca, günün birinde kepçeyi, tencereyi alıp Akşehir Gölü’nün kıyısına gider; başlar elindeki kepçeyle bir şeyler yapmaya.

Bu durumu görenler merakla izlemeye başlar. İçlerinden biri dayanamayıp sorar:

“Hocam, ne yapıyorsun?”

“Görmüyor musunuz? Göle yoğurt mayalıyorum.”

“İlahi Hocam, hiç göl maya tutar mı?”

“Arkadaşlar, dostlar, ben de biliyorum tutmayacağını; ancak, ya tutarsa!” deyiverir.

Üç gün önce yazdığım bir yazımın, bu gün yanlışlıkla sildiğimi farkettiğimde üzülmüştüm.

Ancak ümit seslenirken içimden, yeni bir sayfa daha açabilirsin dediğinde bu yazıyıda vücuda getirdi.

Kalemin dokunduğu her yerde en güzel ümitler, yeşererek kendilerini gösterirler.

Ümitlerimiz hep var olsun

Sağlıcakla kalın.

Güven Gürbüz

02 Temmuz 2022

Şebinkarahisar / Ankara

 

 

 

ÖLÇÜ İLE AYAR, AYAR NASIL KAYAR?

ÖLÇÜ İLE AYAR, AYAR NASIL KAYAR?

Ekmek davası yaşamın en büyük gayesi. Teknede hamuru, yoğuru, yoğuru, ocağa gitmeside var doğru, bunun odunu,ateşten yanan od’unu, uzatırken yakma kolunu, pişmiş taze somunu, ununu, suyunu, tuzunu, katıklısını, katıksızını, süsler sonunda sofrasını. Birde bunun evveliyatını unutmamalı. Çiftini, çubuğunu, öküzünü, motorunu, harmanını, patozunu, denesini, tohumunu. Birde bunun daha, daha, evvelini bilmeli. Havasını, toprağını, yağmurunu, selini, fırtınasını, dolusunu. Bir buğdadan bin buğday, ekmek davasına demesi zor kolay. Var olanı tüketmek, yok olanı üretmekten kolay. Ekmek davasında ayar, ölçü ile hizalar. Eğerim ki kayarsa ayar. Kapıya dayanır zarar. Ölçeriz, biçeriz, Hepimiz çok şeyler biliriz. Atarız, tutarız, yan gelir yatarız. Ekmek davasında kazanan. Ekmeğini kazanan, sofrasından eksik etmeyen gariban. Ondan iyisi varmı bu dünyadan. Geçim dünyasında ekmek davası yılların anlatılan sevdası. Bu uğurda yaşam mücadelesi, idame etmek için hayatın elzem gayesi.

İnsanoğlunun yaşamına etki eden olumsuzluklar almış başını giderken, ne ölçü kaldı, ne de ayar. Har vurup, harman savuran, kapıya dayanınca el aman, dayan dizlerim dayan. Ne siparişler verdiniz, ölçtünüz, biçtiniz, iyiyi kendinize, kötüyü başkasına yüklediniz. Ne söylediniz, ne söylettiniz. Kulak ardında, baş bir yanda, salla bir o yana , salla bu yana. Yönetemeyen yöneticiler, dünyanın her yerindeler. El ense gezenler mi, kafası bozulunca dudak büzenlermi, adam seçenlermi, köşe tutanlarmı, hava atanlarmı, caka satanlarmı, koltuğa yapışanlarmı, çıkara kul, menfaate koşanlarmı. Verene el etek, vermeyene at dirsek. Kim bunlar diye sorsak, cevap havada soğan sarımsak. En tepede gezenler, en çok sözü edilenler. Ülkeler ellerinde derbeder. Savaş derler, zulm ederler. Ekonomi derler aç korlar. petrol derler vananın başını tutarlar, Gaz derler, saz çalarlar. Bir açar, bir kapatırlar. Ülkeler ülkeleri de meletirler. Kim kurt, kim kuzu. Sözü geçenin sözü sözlükte kalır. Ne kitap denir okunur, ne suyu sıkılır içilir. Doğru söze ne denir. Dön sırtını yat Bekir. Ne olacak senin bu halin, çok ta pektir. Sanmaki senden tektir. Derdini bölsen ortadan, gören kaçar dört yoldan. Sözümüz tekile değildir, çoğula. İyi bakın kovandaki oğula.

Velhasılı her şeyde var bir ölçü ayar. Yönetende kalmassa ölçü, yönetilende vermeli ayar. Ekmek davasında ön planda geçim dünyası var. geçim dünyasına uzanan savaşlar da var. Savaşlar yok etmek için var. Savaşlar şimdilerde çeşitleri ile yarışırlar. Teknik, pratik, atomik, nükleerik, biyolojik, ekonomik. Ne top, ne tüfek. Ölçü, ayar burada da sırasını sayar. Yönetemeyen yöneticiler burada da yine baş rollerdeler. Ekranlarda, meydanlarda, medyalarda, paralılarda, varlıklılarda, tepelerde, zirvedeler, el üstünde, kürsüsünde, pozunda, süsünde, kelimelerin en etkili sesinde, tenor, bariton, bas, soprano. Ölçü, ayar burada da ne arar. Bangır bangır bağıranlar, hak, hukuk arayanlar, hesap soranlar. Dünyanın her yerinde, ekranların gözü önünde. Hep haklılar, haklılar, haklılar. Hakkı ile dostlar. Ya garibanlar. Onlarda ayar olmayanlarla başlayan hayallar, ölçü biçi kalmamış, market, pazar, hepsinde değmiş nazar. Kimi yazar, kimi bozar. ne insaf bulur, ne merhamet. Kalmamış der büker boynunu, kendi kendine eder durmadan keder.

Kısa olsun özolsun, Söz yerini bulsun diyelim. Yazmışken Hoca Nasrettin’den de bir değinelim, ölçü ayara bir örnek verelim.

“Yoksa Bizim Ölçü Bozulacak”

“Günün birinde pazara gidecek olan Hoca’ya hanımı;
“Hoca Efendi, bana pazardan bir elbiselik alıver.” deyince Hoca da;
“Hanım, ne kadar olsun?” diye sorar.
Hanım kollarını açınca, Efendi de kendi kollarını açarak bir uzunluk belirler ve pazara doğru
koşmaya başlar. O sırada Hoca’nın karşısından bir tanıdığı gelince Hoca;
“Arkadaş, çekil yolumdan, yoksa bizim ölçü bozulacak.” deyiverir “

Ölçü ayar kaçınca, ben allahın bir kulu, kalem ele gelince, ne yazılır sizce. Yazdıklarımız kimine göre bir bilmece.
Anlayan anlasın gönlünce. Kemençenin sapı boyu, hep bir huyu. yazdıklarımız olursa dipsiz kuyu. İçmeyede bulamazlar suyu. Bizler yazmassak, sizler okumassanız, nasıl anlarız sağı solu. Kimi eğri der, kimi büğrü. Hak bildiğin yolda yalnız yürü. Artık sadece habere bakıp geçiyorum. Habercilere başarılar diliyorum yolları açık olsun. Sadece Şebin Medyam ile bir de Ahmetin gazetesinde köşemden yazıp çiziyorum. Okuyanda sağolsun, okumayanda. Dileğim odur ki halkımız her daim aydınlasın.

Sevgi ile kalın, sevgide buluşalım. Ne harlıyalım, ne horluyalım. Mütevazi olup küçümsemeyelim. Taş yerinde ağırdır diyelim. Sevdiklerimize her daim kucak açalım. Okuyalım, okutalım. Ne okumuşundan, ne de okumamışından, her ikisinden de cahil kalmayalım. Okumanın, okutmanın önünü açalım. Dedikodulara değil gerçeklere kulak asalım.

Sevgiyle kalın.

11 Haziran 2022

Şebinkarahisar / Ankara

ELVEDA MANALAR, HAYAT BİZİ OYALAR..

ELVEDA MANALAR, HAYAT BİZİ OYALAR..

Yıllara sırtını dayamış emek. Çektiği zahmet, yağmayan rahmet. Bulutlara gömülmüş vefa, kendine gördüğü reva. Denizlerde yüzen sefa, her gün bir limanda, en güzel manzara. İyiliğin adı menfaat olunca, çıkar kapıyı çalınca, daha çok masallar yazılınca, birde sonunda uyanınca, akıl başa gelince, ne denmeli sizce..?

Elveda haberciler. Ne denmeli bu işe sizce? Birleştirici olmak, elele vermek, konsolide etmek, ses olmak, nefes aldırmak, duymak, duyurmak vs.vs. Hata değil elbet diyecek, aklı başında olan yetkince. Oysaki öyle değil görünen manzarada resim. Bir tarafı düşük çerçevenin. Anlamamaya ne hacet. Anlayana sereserpe, birde ört peçe. Kimileri dışlandı, kimileri haşlandı. Kimi yolcu, kimi hancı, hepsi oldu karıştırıcı. “Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az” dediği gibi atalarımızın. Nalınada vur, mıhınada, üzüm dalında, dal sepette. Sepeti taşıyacak kol, uzun ince bir yol. Dağ başında pınar, pınara kimler uğrar? Aklı başında olanlar anladılar. Elveda dediğim neden? Ne manalar?

Gündemlere dokunduk aklımız erdikçe. Yazacağız yine elbet yaşam yol verdikçe. Bizim elvedalarımıza sevinenler, bir gün kendilerine lazım olduğunda dövünecekler. Ne oldum dememeli, Ne olacağım. Aklının bir köşesinde yazsın adam olacağım. Vurdumduymaz kel ayvaz, ne kadar da olsa da umursamaz, çalan saz yine dalında, söyleyen dil adam olanın adamında. Kimler geldi, kimler geçti. Biri yandı, biri söndü. Masalların sonu hep mutlu bitti. Kimini uyuttu, kimini büyüttü. En büyüğümüz olduğunda en küçük, küçüklerde büyüğünü unuttu. Yılların sabrı, bittiği yerde saklı. Bekle. Yarınlar aslında hemen yanında. Başını çevirip baktığın ana kadar. Geçmeyenle, geçen, aslında içinde saklı bilmece. Ne zamanki çözülür sizce? Akıl elbetteki gelince başa.

Şebinkarahisar vedaları uzun gecelerin hikayesine benzer. Bazen ilkler sona kalmadan tükenirler. Dinleyenleri uyku bastığında, sis, bulut gibi izi kalır. Köşesinde bir mahsun resim, anlatır, anlar aslında bir kesim. Dili olanın dillendiği, gözü görenin bakabildiği, kulağı duyanın anlayabildiği hikayelerdir bunlar. Masal olanların sahipleri ise kenardan bakanlardır. Onların duymak istedikleri yine hep kendi bildikleridir. Onları ne sen, ne ben, bir tek kavrayan bizleri yaratan. Eğrisiyle, büğrüsüyle, her tel doğrulur, doğrulduğu yerde izi kalır. Ne pense, ne keser. Tahta da yeri, mıhın kaderi. O zaman belli olur yeri.

Bu gün yorgun yüreğim ellerime söz geçiremiyor. Parmaklarım kalemi unuttu, klavye ile arkadaş olduğundan bu yana. Sadece dokunmak yetsede üzerine, gözler yine, neleri özler. Özlemlerde artık bu kadar, buraya kadar der. Özün sözü, elvedalarda gizli. O elvedanın adı. Hoş bir seda. Şair Baki’nin dediği gibi “Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş “

Gönülden gönüle yol çizen tüm dostlarıma, sevgi ve saygılarımla.

Güven Gürbüz

05 Haziran 2022

Şebinkarahisar / Ankara