On gündü geldi geçti


On gündü geldi geçti

Sıla özlemle, düşersen yollara geceleyin. Yolların uzadıkça uzadığına aldırmayın.
Kimedir der nazın? Gökte saklı yıldızların. Kara bulutların arkasına sakladığın.
Anladım, doldun yine, elbette ki yağacaksın. Anlar nice gözyaşına ortak olduğun.
Sus söyleme, sakın ola anlaşılmasın. Varsın yağsın, bilinmedik yerlere yağmurun.
Beklemeye tahammülü yok artık kuruyan toprağın. Oradasın. Sabahın ortasındasın.
Olmasada olur. Şeher dedikleri yerde karşılayanın. Sanki sende bir yabancımısın?

Bir başkadır sabahı bizim memleketin. Meydanda akan pınar, eğil de yüzünü yıkasın.
Uykuların kalmaz çabucak dağılsın. Bilirmisin. Eh ne de olsa uzak yoldan gelirsin.
İlk çıkan ekmeğini tad köşe başındaki fırının. Hemi de o’ en sıcağından olanın.
Gökyüzü yine niye çatılır üçgen kaşların? Yağ da ıslanacaksak artık ıslanalım.
Bırak keyfine varalım. Islandıysam memlekette ıslandım diyelim. Tadına varalım.

Gezdim seyran ettim nerelerini? Kime nerede anlatsam bilmem ki güzelliklerini?
Bağlarını, bahçelerini, köylerini, mahallelerini, sokaklarını, caddelerini.
Nereye bağlamışlar diye sorarlarsa ya bülbülünü? Darıltmışlar mı diyelim gülünü?
Yavri, yavri…., diye seslenen dillerini. Hangi türkü de bitirmişler, sormalı.

Tamzara yol üstü derler. Sahilden gelen esintiler. Her gelen havasını içine çeker.
Yapılacakmış diye yazmış gazeteler. Köprüler. Bayram etsin artık çılgın dereler.
Tadına varana bir günde yeter. Gezdim, gördüm diyenler. Karşı bahçeden esintiler.
Bir olsun her daim gönüller. Her yerde var güzel dostlar. Sağ olsun, var olsunlar.

Memlekette esnaflar çok iyi bilirler. Sorsan hallerini, sordukça neler söylerler.
Bizim güleç yüzlü Merter! Gezdirdiğin Mahalleler. Tarihi eserler. Daracık yollar.
Ah bir bilsen ki kulağıma neler, neler, söylerler. Anlatmaz çekindiğimiz resimler.
Bir gün de dile gelseler. Yazılara dökülüp konuşsalar. Kitaplar dolusu olsalar.
Çok şeyler ister, gönül dedikleri görünmez hisler. Nereden çıktı bu çarpıntılar?

Güneş açınca doğuyor yeşilliklere, işte bahar. Çiftlikte akarsular. Çoştukca coşar.
Kim bilir derler. Geldiği yerlerden ne havadisleri içine gömer. Götürsün balıklar.
Gazetemizde kapanacak diyorlar ne haber? Kalmamış artık okuyanlar. Aranıyor sponsorlar.
Bekliyoruz nerelerdeler el uzatacaklar. Bu gidişle kalmayacak artık yazılar yazacaklar.

Tarlalarda ağaçlar. Arasında yeni evler. Boy, boy, uzarlar. Önlerinde yeşil bahçeler.
Daha nice el uzatacakları bekleyecekler. Gurbetçiler koşup gelecekler. Ev yapacaklar.
Heveslenmesin şimdiden kem gözlü, nazar değdirecekler. Peki nüfusu nasıl artıracaklar?
Hiç sormasınlar. Oturup düşünsünler. Düşünüp bulsunlar. Bak bunlar ince düşünceler.

Sıla-i rahim dedikleri. İşte bu yanında olmaları. Görmek, sarılıp öpmek, istedikleri.
Sır gibi saklar bağrında dağları. İnci, mercan dolu taşları. Silmek gerek gözdeki yaşları.
Yine mahsun baktım ki şu mezar taşları. Bayramdan bayramlara. Kimileri. Ziyaret dedikleri.
Değerlemeli diyorlar fırsatları. Hatırlamalı ecdatları. Şu kara toprakta kaldı emekleri.
Çok idi ah bir bilsen vasiyetleri. İnsanın yalnız kalmaları. Hatırlatır eksik düşünceleri.

On gündü memlekette geldi geçti. Bu gün aklıma düştü. Yazdım yazmasına da vakit geçti.
Aklımdaydı paketti. Yazacaktı. Hepsi uçtu. Sahi, vilayetlik hakkımızdı. Kim geri alacaktı?
Ben o’ na, o’ bana baktı. Gökyüzü yağmaktan vaz geçti. Şebinkarahisar bu, çok şeyler anlattı.
Kulağımda bir fısıltı. Uyku geldi sıkıttı. Göz kapaklarımı daralttı. Yazılarımdan kaldı kırıntı.
Ya dersin rüzgarda esinti. Uçtu gitti. Ya akarsuda şakırtı. Aktı bitti. Yine yüreğime hapsetti.

Ya yazacak gidecek. Ya bitecek gidecek. Kalem dediğin ne olacak? Özüne, sözüne, bağlı kalacak.
Kimi gün soracak. Kimi gün susacak. Anlayan anlamayanı bulacak. Anlamayana ne mi anlatacak?
Yine anlatamadım galiba? diyecek. Arzular emeller her daim, her zaman, memleket için olacak.

28 Mayıs 2025
Güven Gürbüz
Şebinkarahisar Ankara

VİLAYETLİK HAKKIMIZ GERİ ALMALIYIZ


VİLAYETLİK HAKKIMIZ GERİ ALMALIYIZ

Geçen zamana yenik düşmüş, kalmamışsa derman. Kitabelerde yazan atalardan ataya ferman. Kalk ayağa dayan.
Haber salın duyulsun dört bir yandan. Toplar gürlesin şanlı kalasından. Şebinkarahisarlım Uyan.., Uyan…
Livalığından. Sancaklığından. Osmanlının namlığından. Cumhuriyetin ilk kurulduğundan. Şark-i Karahisarından.
Karahisar-i Şarkisinden. Adını veren ulu önder Atatürk’ün den. Namı değer Şehzade sancağı Şebinkarahisar’dan.
Kara demesinler bahtın. Vilayetlik senin hakkın. Değerini bilenler hatırlasın. Unutma ki sen Şebinkarahisarsın.

Yıldırmadı seni yangınların. Yemyeşil bak yine bahçelerin, bağların. Gökte yıldız gibi parlarsın.
Geceleyin yeryüzünü aydınlatırsın. Yüreğimizden doğan güneşsin. Ecdata hürmet, bize kısmetsin.
Yarınlara emanet, ölmez esersin. Dur hemen gitmeyesin. Sorup öğrenesin. Memleketin neresindensin?
Hangi dağın, hangi bir köşesindensin? Esen rüzgarlar seni söylesin.Tarlasında biten ekinsin. Bağında bostan.
Görmesende bir vefa dosttan. Uzağı yakın eden ümitsin. Gönüllerde yaşamaya devam edersin. Memleketimizsin.

Kim demiş ötelerden bir şehirsin? Unutulmuş bahtı siliksin. Seni senden bilmeyenler de utansın.
Tarihte yatar en güzel anılarımızdansın. Bağrında yatar atalar unutulmasın. Sen aydınlığımızsın.
Bak ne güzel yazmış yazanlar. Neden Şebinkarahisar vilayet olmalı? der soranlar. Okuyanlar anlatırlar.
Uzaktakiler. Yakındakiler. Görenler. Görmeyenler. Duyanlar. Duymayanlar. Mutlaka okusunlar.
İçimizden çıkanlar. Makamlılar, mevkililer, görenler. Kürsülerden ses verenler. Peşine düşüp gidenler.

Biliriz, bilmeyiz, diyenler. Bu sese kulak versinler. Şebinkarahisarın vilayetliğini isteyenler.

Elden ele…Dilden dile..Bilen bilmeyene söyleye..Şebinkarahisar’da bir gün Vilayetliğini geri ala..

Güven Gürbüz
01 Mayıs 2025
Şebinkarahisar / Ankara

Şebinkarahisar Ankara Vakfımızın Onursal başkanı Av. Yaşar Yücel’in tarihe not düşecek paylaşımını
aşağıda yer aldığı üzere sizlerle de paylaşıyorum.

* * * * *

Şebinkarahisar neden vilayet olmalıdır;

COĞRAFİ KONUMU:

Kelkit Çayı Vadisi’nde bulunan Şebinkarahisar’ın halen bağlı olduğu Giresun İli’ne uzaklığı 110 km. olup, ulaşım 2 saatten fazla sürmekte, kış aylarında ise oldukça güçlükle sağlanmaktadır. En yakın vilayet merkezi olan Sivas’a ulaşmakta da aynı şekilde özellikle kış şartlarında güçlüklerle karşılaşılmaktadır.
Şebinkarahisar’a komşu olup yine Giresun İli’ne bağlı olan Alucra ve Çamoluk İlçeleri, aynı yol güzergahına bağlı olarak Giresun’a 150 km. uzaklıktadır. Diğer komşu ilçeler Suşehri ve Akıncılar Sivas İli’ne bağlı olup, kendi vilayetlerine ortalama 150 km. uzaklıkta, yine komşu ilçeler Koyulhisar ve Akıncılar da Sivas İli’ne bağlı olup, Sivas’a uzaklıkları ortalama 185 km. civarındadır. Gümüşhane İli’ne bağlı Şiran İlçesi ise kendi İl merkezine 100 km. uzaklıktadır. Bu ilçelerin tümü, gerek tarım ve hayvancılığa çok uygun toprakları, iklimleri, kültürel yapıları gibi birçok ortak özelliklere sahip olup, aralarındaki ekonomik ve sosyal bağlar bağlı oldukları illerden çok daha ileri düzeydedir.
1378 kilometrekare yüzölçüme sahip olan Şebinkarahisar, bu ilçelerin ortak geçiş noktalarında bulunmakta olup, her bir ilçeye ortalama 50 km kadar uzaklıkta bulunmaktadır. Coğrafi konumlarından dolayı kamu hizmetlerinden yararlanma konusunda bu ilçeler benzer/ortak sıkıntılar yaşamaktadırlar. Yaşanan sıkıntılar nedeniyle büyük şehirlere ciddi miktarda göç gerçekleşmekte, buna bağlı olarak da verimli topraklar işlenmemektedir.
Bu ve benzeri sorunlar dile getirilmek suretiyle vilayetlik konusunda muhtelif başvurular yapılmış ve muhtelif kanun teklifleri verilmiş ise de maalesef bir sonuç alınamamıştır. Örneğin, 1988 yılında Şebinkarahisar ve komşu ilçelerin belediye başkanları T.B.M.M.Başkanlığına müşterek bir dilekçe vererek haklı taleplerini gerekçelerini ile birlikte ifade etmişlerdir. (Ek:1) Bu dilekçede vilayetlik talebimize gerekçe teşkil eden hususlar, aradan geçen zaman içerisinde artarak devam etmiştir.
Şebinkarahisar’ın vilayetlik talebinin dayanağı müktesep hakkından kaynaklandığı gibi (zira, ilçe statüsüne dönüştürülen illerin tamamının bu hakkı iade edilmiştir), tarihi ve kültürel yapısı, coğrafi konumu, tarım ve hayvancılık gibi ülke ekonomisine önemli katkılar sağlamaya çok uygun toprakları ve iklimi ile aynı zamanda turizm, güvenlik gibi birçok önemli unsur dikkate alındığında, bir gerekliliktir.
Şebinkarahisar’ın tarihine bakıldığında;
Şebinkarahisar daha Hititler döneminde, Dukkamma adı ile bilinen, önemli bir yerleşim birimidir. Roma döneminde, 499 yılında 8.7 şiddetindeki deprem ile yıkılana kadar varlığını koruyan Nikopolis, nam-ı diğer Şebinkarahisar, MS 1. yy’da Roma’nın Armenia Minor eyaletinin başkenti idi ve bu bölgenin tek önemli kenti olarak oldukça önemli bir konuma sahipti. Şebinkarahisar, Koloneia ismi ile Bizans zamanında da Anadolu’da önemli bir yerleşim merkeziydi. Şebinkarahisar, 863 yılında ayrı bir “thema/askeri valilik” haline getirildi.
Selçuklu döneminde 42 idari birimden birisi de “Karahisar-ı Kögoniye” idi ve vilayet statüsünde idi. Osmanlı İmparatorluğu döneminde ise, Yavuz Sultan Selim Han’ın 1514 yılında çıkardığı kanun ile Karahisar-ı Şarki sancağı resmen kurulmuştur.

EYALETTEN VİLAYETE GEÇİŞ:

Bilindiği üzere, Osmanlı’daki idari yapılanmada devlet, esas olarak beylerbeyliği adı da verilen eyaletlere, eyaletler sancaklara, sancaklar kazalara, kazalar da nahiye ve köylere ayrılıyordu. 1871 yılında çıkarılan Vilayet Nizamnâmesinde taşra örgütü vilayet, sancak (liva), kaza, nahiye ve karye (köy) biçiminde kademelendirilmiştir.
Prof Dr. Kemal H. Karpat’ın verilerine göre, 1877 yılında, Karahisar-ı Şarki, Alucra, Suşehri, Koyulhisar, Giresun ve Mesudiye kazalarına sahip Karahisar-ı Şarki’ Sancağı’nın nüfusu, 93.435 idi. 1881 yılında ise Karahisar-ı Şarki, Alucra, Suşehri, Koyulhisar ve Mesudiye kazaları ile 102.675 nüfusa sahipti. 1906 yılında nüfusu 128.437 olmuştu Ülke, 1911-1914 yılları arasında 14 sancak şeklinde yönetilmekteydi. Bu sayı TBMM’nin kurulduğu tarihte 17 idi. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün yayınladığı Osmanlı Yer Adları Sözlüğü’nde, Karahisar-ı Şarki 1914-1923 yılları arasında müstakil liva olarak gösterilmektedir. 1914 yılında Karahisar-ı Şarki Sancağı’nın nüfusu 178.495, merkez kazanın nüfusu ise 51.256’dır.
Ağustos 1920’de yayınlanan Bakanlar Kurulu kararı ile Karahisar-ı Şarki (Şebinkarahisar) livasının da bağımsız olarak yönetilmesine karar verilmiştir.
24 Ekim 1926 tarihli bir kararname ile aralarında Şebinkarahisar’ın da olduğu bazı illerin Bizans, Anadolu Beylikleri ve Osmanlı döneminden kalan isimleri değiştirilmiş, 11 Ekim 1924 tarihinde Şebinkarahisar’ı ziyaretinde Atatürk, Karahisar-ı Şarki isminin Şebinkarahisar olarak değiştirilmesini teklif etmişti, bundan iki yıl sonra “Şebinkarahisar” adını almıştır. 1927 yılında yayımlanan Devlet salnamesine göre Şebinkarahisar, 5 kazası ve 6 nahiyesi ile 107.000 nüfusa sahip bir vilayetti.

ŞEBİNKARAHİSAR’IN İLÇE OLMASI:

20.5.1933 tarih ve 2411 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 2197 sayılı Bazı Vilayetlerin Kaldırılması ve Bazılarının Birleştirilmesi Hakkında Kanun ile İçel, Artvin, Aksaray, Hakkari, Cebelibereket, Şebinkarahisar illeri kaldırıldı, İçel ve Mersin illeri birleştirilerek merkezi Mersin olmak üzere İçel vilayeti, Artvin ve Rize illeri birleştirilerek de merkezi Rize olmak üzere Çoruh vilayeti kuruldu.
Yasanın gerekçesinde “mesahai sathiyesi 5415 kilometre murabbaı olan Şebin Karahisar vilâyetinin nüfusu 108 000, varidatı umumiyesi 283 340 lira masarifi ise, 314 760 lira olup varidatı mahallî ihtiyaca bile kifayet etmemektedir. Bu vilâyet kısmen Giresun ve kısmen Ordunun bir hinterlandı mesabesindedir. Vaziyeti coğrafiyesi itibarile atiyen inkişaf edecek bir halde değildir. Sivas hattının şimale temdidi halinde bile ancak Suşehri kazası bir derecede inkişaf edebilir. İhracat hemen yok gibidir. Askerî bir ehemmiyeti de haiz değildir. Gerek varidatının azlığı ve gerek iktisadiyatının bir vilâyet merkezi mertebesinde inkişaf edememesi gibi mühim sebeplerden dolayı halihazır şekli ile bir vilâyet evsafını haiz değildir” ifadelerine yer verilmiştir.
1935 yılı nüfus sayımına göre, Şebinkarahisar’ın şehir nüfusu 7965 olup, o tarihte örneğin Gümüşhane 3160, Sinop 4872, Artvin 3513, Bolu 7835 ve Hakkari ise 1562 şehir nüfusuna sahiptir.
İLÇELERİN VİLAYET YAPILMA GEREKÇELERİ:

25.12.1935 tarihinde kabul edilen 2885 sayılı yasayla Çoruh, Hakkari, Bitlis, Bingöl, Tunceli illeri kuruldu.1953 yılında 9 Temmuz 1953 tarih ve 6129 sayılı Yasa ile Uşak vilayet oldu.
6418 sayılı Yasa ile Adıyaman, 6419 sayılı Yasa ile Sakarya vilayeti kuruldu, 6429 sayılı Yasa ile de Kırşehir ili ilçeye dönüştürüldü ve Nevşehir ili kuruldu.
Hakkari, “arazinin genişliği, Irak ve İran gibi iki devlet arasında bulunması ve halk arasına hükümet teşkilatının daha iyi girebilmesi” gerekçesiyle tekrar il yapıldı.
“Halk işlerinin daha kolaylıkla yürütülebilmesi, hükümet otoritesinin tamamıyla uygulanması ve asayişin sürekli kılınması” amacıyla Bingöl ili kuruldu.
Artvin, ona bağlı olan ilçelerin Rize merkezine uzak kalmaları nedeniyle irtibat sağlanamadığı gerekçesiyle ve “idari, inzibati ve iktisadi” düşüncelerle yeniden il yapıldı.

Uşak’ın, “ilk, orta, erkek sanat, kız sanat ve lise kadrolarıyla kültür teşkilatında, PTT, Tekel ve diğer devlet müesseseleriyle halk hizmetinde, faal iktisadi hareketleriyle ticari ve sanayi sahasında, üstün bir varlık gösteren ve bu durumu ile de, idarede işgal etmekte olduğu kademenin teşkilat imkanları dışında yeni bir imkana kavuşmasının zorlayışıyla” vilayet yapıldığı, yasa gerekçesinde ifade edildi.
Adıyaman, yasaya göre “ülkede her alanda gerçekleştirilen atılımlar nedeniyle bazı ilçe merkezlerinin ekonomik ve sosyal yönlerden geliştikleri ve kendi yönetsel sınırlan dışına çıkarak ekonomik bir sınır çizdikleri, bu açıdan bulundukları yönetsel kademenin yapabildiği hizmetlerin üzerinde yeni hizmetler bekledikleri” gerekçesi, ile il yapıldı.
Nevşehir’e ilişkin yasa gerekçesinde “Kızılırmak Vadisi’nin ekonomik ve coğrafi bir bütünlük gösterdiği ve Nevşehir ilçesinin de bu bütünlüğün merkezinde olduğu, bazı ilçelerinin ayrı illere bağlı olmalarına rağmen ekonomik ilişkilerinin Nevşehir ile olduğu, kamu hizmetlerinden vatandaşın daha kolay yararlanmalarının mümkün bulunduğu, ekonomik ve ticari faaliyetlerinin daha da gelişmesinin sağlanacağı” gibi hususlar ileri sürüldü.
1957 yılında 7001 sayılı Yasa ile ve yasa gerekçesine göre, Türkiye’nin mülki örgütlenmesinin o bölgeye isabet eden bölümünde meydana gelen “acil idari lüzum ve zaruretler” nedeniyle, Kırşehir yeniden vilayet yapıldı.
1989 yılında, 3578 sayılı Yasa ile “kamu hizmetlerinin ülke düzeyinde verimli ve etkili bir şekilde yürütülebilmesi, Türkiye’nin coğrafi yapısındaki özelliklerin değerlendirilmesi kadar sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik dengelerde görülen değişikliklerin de zaman içerisinde iyi bir şekilde izlenmesi, son yıllarda merkezi idarede gerçekleştirilen reformlar sonucunda ulaşılan modern yönetim anlayışının taşra örgütüne de yansıtılması, zayıf ve gelişme olanakları yetersiz olan yerleşim yerlerinin sayısal fazlalığının ülke ekonomisi üzerinde olumsuz etkilerinin bulunmasının ve kırsal kesimden büyük şehirlere yönelik göç olgusunun da dikkate alınmasının, ülke genelinde yeni yönetsel çekim merkezleri oluşturulması” gibi gerekçelerle Aksaray, Bayburt, Karaman ve Kırıkkale ilçeleri vilayet yapıldı.

1990 yılında 3647 sayılı yasa ile, Batman ve Şırnak ilçelerinin coğrafi durumu, nüfus potansiyeli ve kamu hizmeti gerekleri açısından il yapılmalarının zorunlu olduğu gerekçesiyle söz konusu ilçeler il’e dönüştürülmüştür.
1991 yılında 3760 sayılı Yasa ile “Bartın ilinin coğrafi konumu, ekonomik gelişme ve nüfus potansiyeli açılarından il yapılması gerektiği” gerekçesiyle söz konusu ilçe il’e dönüştürülmüştür.
1992 yılında 3806 sayılı yasa ile Ardahan ve Iğdır ilçeleri “kamu hizmetlerinin verimli ve etkili bir şekilde yürütebilmesi, illerin ve ilçelerin coğrafi yapısına, ulaşım ve haberleşme şartlarına, nüfus yoğunluğuna yakından bağlı olduğu, coğrafi bütünlüğün bulunmadığı, nüfus yoğunluğuna paralel teşkilatın oluşturulmadığı, ulaşım ve haberleşmenin günün şartlarına uygun şekilde sağlanmadığı bölgelerde, diğer hizmetler de aksadığı, bu nedenle, mülki idare taksimatında coğrafi yapı ve nüfus yoğunluğuna uygun değişiklikler yapılması faydalı görüldüğü” gerekçeleriyle il’e dönüştürülmüşlerdir. 1995 yılında 550 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Karabük, Kilis ve Yalova ilçeleri vilayet oldu. Son olarak 1999 yılında 584 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Düzce ilçesi vilayet haline getirildi.

VİLAYETLİK GEREKÇELERİ VE ŞEBİNKARAHİSAR:

Birçok vilayetin kurulmasına ilişkin yukarıda sıralanan yasa gerekçelerindeki hususlar nazara alındığında, Şebinkarahisar Vilayeti’nin lağvedilmesi gerekçesinin bugün için artık geçerli olmadığı, tamamen ortadan kalktığı, müktesep hakkı ve belirtilen sair unsurlar dikkate alındığında, Şebinkarahisar’ın vilayetlik hakkının “iade edilmesi” gerektiği açıkça görülmektedir. Zira, söz konusu yasa gerekçelerinde tekrar edilen coğrafi ve ulaşım koşullarının vilayet kurulmasını zorunlu kılması, kamu hizmetinin etkinliği, bölgesel-ekonomik-sosyal kalkınma gereklilikleri, nüfus göçünün önlenmesi ve çekim merkezi oluşturma zarureti gibi unsurlar, Şebinkarahisar’ın vilayet olması için de fazlasıyla geçerli olduğu gibi, bütün bunlara Şebinkarahisar!ın müktesep hakkı ve açıklamaya çalıştığımız sair özellikleri de eklendiğinde, Şebinkarahisar’ın bu hakkına “tekrar” kavuşması gerekmektedir.

Bu durumu örneklerle ve kıyaslayarak incelediğimizde;
Ardahan için belirtilen sürülen “nüfus göçünün önlenmesi” gerekçesi,
Iğdır için belirtilen; “iline uzaklığı da göz önüne alındığından hizmetlerin daha etkin verilebilmesi için il haline getirilmesinin uygun olacağı”,
Yalova için belirtilen; “ulaşım hem zaman almakta, hem de sık sık aksamalar meydana gelmektedir. Bu durum vatandaşın kamu hizmetlerinden yararlanmasında zorluklara sebep olmaktadır”
Kilis için belirtilen; “yoğun olarak çevre büyük illere özellikle de İstanbul’a göç vermektedir. Bu ilçemizin il olması halinde yatırımların artması ve işsizliğin azalması, ayrıca kamu hizmetlerin daha etkin sunulması mümkün olacaktır”,
Şeklindeki gerekçelerin tümü Şebinkarahisar için fazlasıyla geçerlidir.
Aynı şekilde Nevşehir il yapılırken esas alınan “Kızılırmak Vadisi’nin kendi içinde bütünlüğü” gerekçesi Kelkit Vadisi için de acil bir ihtiyaçtır.

VİLAYETLİK HAKKIMIZIN İADESİ

Şebinkarahisar’ın vilayetliğin lağvı, “inkişaf kabiliyeti bulunmuyor”, “varidatı mesarifini karşılamıyor” şeklindeki gerekçelere dayanmaktadır. Bu gerekçeye neden olan olaylar, 1915 Ermeni olaylarında çıkan yangında şehir merkezinin 4/5’i harab olmuş, nüfusun 178 binden 108 bine düşmüştür.
O tarihten sonra yaralarının sarılmasını bekleyen Şebinkarahisar maalesef yeterli desteği görmemiş, sonrasında, o tarihte ülkedeki birçok il merkezinden daha fazla nüfusa sahip olan Şebinkarahisar’ın vilayetliği lağvedilip ilçe statüsüne dönüştürülerek “inkişaf” şansı da bırakılmamıştır.
Bu durumu örneklerle açıklamak gerekirse;
Doğu Karadenizin Anadoluya açılması için en uygun konum Giresun-Şebinkarahisar arasındaki yoldur. 1933 yılında vilayetliğin iadesi için kendisini ziyaret eden Şebinkarahisar heyetinin, “Giresun ile aramızda yol yoktur. Yazın birkaç ayında işleyen kervancılık döneminde kalan bir yoldur, perişan oluyoruz” şeklindeki yakınmalarına karşı, İsmet İnönü, “ben o dağları deldireceğim, size mükemmel yol açtıracağım” cevabını vermiş ise de, söz konusu yol ancak ancak 1987 yılında bitirilebilmiş, özellikle kış döneminde çekilen ulaşım güçlüğünü rahatlatacak olan Eğribel Tünelinin bitmesi ise bugünlere nasib olmuş, ancak, bu arada Şebinkarahisar bu ve benzeri nedenlerle sürekli geriye doğru gitmiş, bu süreç içerisinde çok göç vermiş, birçok idari birim ve işletme kapatılmıştır.

SONUÇ:

2197 sayılı Kanun ile vilayetlikleri lağvedilen İçel, Artvin, Aksaray, Hakkari ve Cebelibereket (Osmaniye) tekrar çeşitli gerekçelerle il yapılmış olup, bu yasa ile vilayetliği lağvedilip de iade edilmeyen tek yer Şebinkarahisardır.
Bugüne kadarki haklı vilayetlik talebimize karşı ileri sürülen, başta nüfus azlığı olmak üzere diğer olumsuz gerekçelerin hiçbirisi Şebinkarahisar için geçerli olmadığı gibi, vilayet yapılan ilçelere nazaran Şebinkarahisar, bazı ilçelerin il yapılmasına gerekçe teşkil eden “göçün önlenmesi, hizmetin verimliliği ve hızlandırılması, bir vadi kapsamında ilçelerin bir bütünlük oluşturması, coğrafi koşullar, il merkezine uzaklık, ekonomik kalkınmanın sağlanması, güvenlik” gibi koşullar Şebinkarahisar için de çok daha fazlası ile geçerli.olup, aynı zamanda müktesep hakkımız olan vilayetliğimizin yeniden tesisi Şebinkarahisar ve çevresinin kalkınması adına son derece gerekli olduğu gibi, yöre insanının da haklılığı tartışılmaz en büyük arzusudur.

(Bu çalışma, Av.Bülent Aydın tarafından hazırlanan rapordan ve önceki dönemlerde yapılan muhtelif çalışmalardan faydalanılarak, bir miktar da güncellenerek derlenen bir çalışmadır. Emeği geçenlere teşekkür ediyoruz.)

Av.Ali Yaşar YÜCEL”

ARİFE TARİF OLMADI ZARİF

ARİFE TARİF OLMADI ZARİF

Misale sokmayın. Değeri düşük emsale. Yapmayın sakın kibritin ucundaki meşale.
Derler sonra İlim irfan görmüş. Bak nelere de arkasını dönmüş.
Gelen geçen duymuş. Birbirine sormuş. Yazılacak nede çoğumuş.
Kendine gördüğü olur müstehak. Kardanmı, zarardanmı, hak.
Bilene, bilmeyene, kapı üstündeki tokmak. Gelen geçene düşer çalmak.
Çare olmaz çokca konuşmak. İşin sırrı anlayıp dinlemek.
Akıl vermek ne ala. Velakin horlamaksa maksat almayız gaile.
Memleket adı iyi biline.Her kim ki dil uzatırsa haset ile. Dağ taş gelir dile.
Memleketimizde yüksek kale. Su kaçarsa kulağına.Unuturlar sanma. Hiç ummadık yerde getirir akıla.

Tarif ederler kendilerini, güya adları bilgiden arif. Bırak başkası desin sana ne kadarda naif.
Adın çıkmasın sonra maksadı kötü, kendi zayıf. Kimdir sorarlar sonra bu herif.
Birlik, beraberlik. Biliriz o kadarını biz nereliyiz. Merak edenler bilirler Şebinkarahisarlıyız.
Her yerde çiçek gibi açarız. Beğenene de kendimizi kopartmayız.
Bizim bahçemiz gönlümüz. Her gün sevgiyle sularız.
Kin gütmeyiz. nefret bilmeyiz. Şefkatliyiz. Hoşgörülüyüz. Küçümseyenleride hiç unutmayız.
Derneklerimiz, Vakıflarımız, elele verir kucaklaşırız.
Bahane edilmesin uzaklığımız. Böyleymiş coğrafyamız.

Gurbetin yollarında. Yıllar, yıllar önce kalanlar darda. Kimi ahirette, kimi hayatta, şimdilerde.
Geldiklerinde yoktu elde avuçta. Kambur iken yoksulluk sırtında. Çareyi buldular çokça çalışmakta.
Çalıştılar. Didindiler. Gurbet elleri mesken ettiler. Memleket sevdasını kalplerine gömdüler.
Okudular. Okuttular. Nice alimler yetiştirdiler. İş kapıları açtılar. Yoksulları gördüler.
Onlar bizim babalarımızdı. Onlar bizim dedelerimiz. Onlar bizim en yakın kimselerimizdiler.
Yemedi yedirdiler. Giymedi giydirdiler. Bir çoğumuzu okuttular. Cahil kalmasınlar dediler. Kötümü ettiler?

Örtüyü görmeli serili masada. Kanmayın bir tadımlık sofrada. Kimler nelere, nelere, kanmakta.
Ölçülüyüz. Seviyeli. Eğitimli, düzeyli. Hor görüp, küçük düşürüp, birine, birileri için yerleri süpürtmemeli.
Sonra toz kalkar. Masaya konar. Yıkılan gönüller dönüp sorar. Yetmez sonra verilen yanıtlar.

Uzun lafın kısası. Arife tarif olmaz bizden söylemesi. Fıkralarda olur anımsatması.

Tarifesi Bende Kaldı

Ciğeri çok seven Hoca bir gün bir okka ciğer ile evine dönerken yolda karşılaştığı bir dostu
Hoca’ya bir yemek tarifi vermek ister:“Hocam, sana öyle bir tarif vereceğim ki parmaklarını yiyeceksin.”

Dostu tarife başlayınca Hoca; “Tarif karışık iş, bu benim aklımda kalmaz. Sen bunu bir kâğıda yazıver.” der.

Tarifi alan Hoca yiyeceği ciğerin hayali ile eve doğru ilerlerken bir çaylak alçalır ve oldukça
dalgın olan Hoca’nın elinden ciğeri kaparak kaçar.

Bu durumda yapacak bir şeyi olmayan Hoca,
çaylağın ardından bakakalır ve elindeki tarifin yazılı olduğu kâğıdı havaya kaldırarak;
“Boşuna sevinme, tarifesi bende kaldı. Ağız tadıyla yiyemeyeceksin.” deyiverir.

Memleket severler, candan sevenler. Candan sevenler neyin ne olduğunu çok iyi bilirler.

Memleketini sevenlere sevgilerle.

Güven Gürbüz

Şebinkarahisar / Ankara

AKLINA ESER, TUTUŞUR GİDER

AKLINA ESER, TUTUŞUR GİDER

Nerden gelir deme bu vesvese. Aklını alır kor kafese. Güven olmuyor herkese.
Çölde serap gibi gelse. Uyma sakın kötü nefse. Oku bildiğin dua ne varsa.
Bu gün olan, yarın yoksa. Gelir haktan, nasibin varsa.

Sabır ile selamet birbirini bekler. Yolların uçları farklı yere gider.
Farklıdır, her birinde dönen değirmenler. Kimi öğütür un eder. Kimi dönmez, kurutur gider.

Yola bakan değil, yoldan giden bilir. Yolda gideni soran tecrübe eder.
Tecrübe elde harita. Bindirir kıra ata. Hayat dediğin gelmez son sürata.
Yolun hali uymaz her saate. Karda yağar, güneşte açar. Akıl başta saklar.
Kandırmasın gördüğün rüyalar.Rüyalar biter,hakikat başlar.Gerçekler hep bizlerle yaşar.

‘Akıl, müminin dostu; ilim, veziri; sabır, ordusunun komutanı; amel ise temsilcisidir.’ Der Hz. Ali (r.a)

Ey mümin, dost arama, sana dost aklın. Öğren bil. İlmin sendeki, senin vezirin.
Güç dediğin ordun, sendeki sabrın. İyi olsun seni temsil eden amelin.

Diyarı memleket. Uzak illere kısmet. Kısmeti bulmak ister zahmet.
Elinde kolunda varsa kudret. Aklınla hizmet et. Akıl götürür, akıl getirir.
Bazen ola ki şeytan dürter. Yollar yolluğunu terk eder. Zahmeti cefa eder.
Alır aklını baştan, sürükler gider. Uyma sakın nefsine. Dönderme herşeyi tersine.
Kuru dallar tez tutuşur.Sonunda seninle buluşur.Giden sevdiklerinden oluşur.
Can tende,her kimde. Ateş yandığı yerde. Tutuşur.

Hoca Nasrettin’de yine yazımızın içinde gezer.

Aklın Varsa Göle Koş

Nasreddin Hoca günün birinde eşeğine binerek ormana odun kesmeye gider.

Kuru odunlardan epeyce kestikten sonra bunları eşeğine yükler ve evin yolunu tutar.
Ancak, yolda aklına, kestiği odunların yanıp yanmayacağı konusu gelir ve ince kuru dallardan birkaçını tutuşturur.

Başlangıçta odun çıtır çıtır yanarken Hoca ve eşeği gayet rahattır.

Fakat bir süre sonra kuru odunların tamamı yanmaya başlayınca Nasreddin Hoca’yı bir telaş alır ki sormayın.

Bu arada odunların yanmasıyla birlikte semeri de yanmaya başlayan eşek iyice huysuzlanır ve hoplayıp
zıplamaya başlar.

Eşeğin bu acı haline çok üzülen Nasreddin Hoca yüksekçe bir yere çıkar ve; “Eşeğim, aklın varsa göle koş, yoksa halin duman…” deyiverir.

Kimi başımızda, kimi sonumuz da. Kimi önümüzde, kimi arkamızda.
Ne sağımızda. Ne solumuzda. Buluştuğumuz yerde. Tam ortamızda.
Uzanan eller, konuşan diller. Açılır derinden derine sohbetler.
Dökülürler inci gibi hepsi birer, birer. Ne güzel olur tatlı diller.
Sarılır ince beller. Erir gider şiş göbekler. İnsanoğlu iç içedirler. Hep böyle şenlenirler.

Memleket dediğin bir ulu çınar. Kimler göçer, kimler konar.
Anlattığımız sayfalar. Saklayacak kitapları da bulamazlar.
Kitap dediğinin ağaçtandır özü. Saklar kalbinde her bir derin sözü.
Okuyanın bazen dolarsa da gözü. Hatıralar canlanır. Kim bilir kimler nerelerde aranır.
Dağlar, taşlar, susar durur. Rüzgarın dediği ne de güzel anlaşılır.
Pınarları dertlenir. Suları kesilir. Sıcaktan yanan çiftçiler. Dağları taşları deler.
Saklandığı yerdedir, buz gibi sular. İnsanoğludur ararsa onu da bulur.

Düştük bir yola, yol, yoldan öte gider. Yoldan yola, nice taze otlar biter.
Geldik dünyaya, işte bizdeki kader. Kimini gülden gül eder. Kimini sarar dertten dert eder.
Yaşanılan ömürden. Yaktığımız ne odundan, ne kömürden. Hayatın geride bıraktığı tezeğinden.
Yanar ateş olur. Tutuşur keder tüter. Bacalarımız her sene başka tüter.

Yolların kaderi yollarda biter. Alır götürür bizleri neyler. Kim bilir bizleri nerelerde terk eder.
Vefayı aradık. Aradıkta ne yaptık. Maddiyata kul ettik. Maneviyatı da terk ettik. Köşelere attık.
Gün geldi hatırladık. Hatırladık hatalarımızı anladık. Aradık, aradık, bir türlü bulamadık.
Akıl başta. Kalmasın kara kışta. Mendile saklanan gözdeki yaşta.
Hayat böyledir hep bir yarışta. Koşanlarda yorulur. Birde bakmışsın nefeste durur.
Ömür dediğin budur. O’ da bir gün son bulur.

Aklı selim dostlara selam ile..

Sevgiler, Saygılar……

28 Aralık 2022

Güven Gürbüz

Şebinkarahisar / Ankara

AY KUYUDA, HUY İNSANDA

AY KUYUDA, HUY İNSANDA

İhtiyaçtan hasıl olur her dem. Nedir diye sormaz acelem.
Görür de inanır, inanır da bilmez. Ay kuyuya düşmez. Hakikat saklanmaz.

İnanmaktır hissettiğince gönlüne. Gönlün açılır geniş bir engine.
Her insanın dengi, kendi kendine. Döner gelir, uyar rengine.

Gerçekler ayna gibidir. Yansıdığının aynısıdır. Velakin gerçeğin kendisi yansıtılan yerdedir.

Başımızı kaldırdığımızda, aklımızı başımıza aldığımızda, düşünüp taşındığımızda.
Sorup araştırdığımızda, ortaya çıkar o zaman yanlışa ve doğruya nasıl karar verdiğimizde.

Zaman yaşadığımız an. Ne oradan, ne buradan. Aklımızı başımıza aldığımız an.
Yalnışları doğuran, çoğu zaman acele alınan kararlar.

Doğru bilinen yanlışlar, insanları yanıltırlar. Çoğu zamanda pişman olurlar.
Son pişmanlık çare etmez diyenler. Bakmışsınız pişmanlığı da başkasına mal etmişler.

Doğrular geçte olsa bir gün gelir yerini bulurlar.

Düşüncesinde mutlu olanlar, fazlaca kafasını yormayanlar. O’ kadar çoklar.

Yürür gideriz hisara hisara. Başında Şebin olanlara. Karanlıktan aydınlıklara.
Yolumuz yine uğrar Şebinkarahisara. Vilayetlik kaldı içimizde yara.
Gelen kanatır, giden aratır. Bu yolda yürüyenlerde inattır. Vilayetliğin iadesi bir haktır.

Gecelerin ayın yansıdığı yerdir. Öyle bir aydır ki. Ne göldür, ne ırmaktır.
Ne kayıktır, Ne de su da yüzen balıktır. Kimi gelir çıkartır. Kimi gündüz olunca unutur.
Her uyandığımızda bir rüyadır. Yinede bıkmayız. Yinede Usanmayız.
Vilayetlik olur suya düşen yansımamız.

Her gün umulur. Yeri olsada dipsiz kuyudur. Kuyudan da çıkartırız. Kime ne..

Biz inanırız. Düşer kalkarız. Tükenir dolarız. Dolar boşalırız.
İpimiz, çengelimiz, emeğimiz. Umutla dolu kuyumuz. Geçsede uykusuz gecelerimiz.
Gece baktığımıza, gündüz gördüğümüze inanırız. Kendi kendimizi teselli ederiz.

‘ Neler çektik neleeeer….’ de deriz.Çekenler. Ne varsa. Açıp konuşsa.
Duyan kaçsa. Gören gelse. Anlatılacak ne varsa.Hepsini bir, bir, anlatsa.
Kimi anlasa, kimi boş, boş, baksada. Bu diyarlar yalnız başına da kalsada.

Yüreği kocamanlar. Arzuları istekleri yaşatırlar. Ayakta tutsada hayaller.
Geçmişe dönüp, dönüp, her defasında baksada. İnsanoğlunun yapamadıklarını.
Unuttuklarını, unutturduklarını, ilgisizliklerini, umursuzluklarını.
Olsaydı, olmalıydı, olabirdi, varlarını, yoklarını. Uzatsada ellerini kollarını.
İnci taneleri gibi dizsede sözlerini. Hepside zamana yenik düşen kaybettiklerimiz.
Nice çınarların arkasından göz yaşı dökerken. Vefasızlıklarımıza sünger çekerken.
Yan gelip yan yatarken. Koltukları süslü kelimelerle süslerken.Makama mevkilere övgüler dizerken.
Hazır olda durup menfaate kul. El ovuşturana, gel de bir sokul. He diyene he diyen.
Bu yollardan gelip geçen.Gülerken hal ile hallenen. Ne oldu gören. Ne bildi duyan.

Az okuyan çok konuşan. Bakmadan etrafına kanan. Ne çıkarsa dipsiz kuyudan.
İster inan. İster kan. Gerçeklerden olmaz yalan.
Geçte olsa gerçek her zaman göremediğimiz pencelerden bakacak.
Baktığımız pencereden de güneş doğacak. Belki o’zaman karı, kışı, atlatanlar, ısınınca anlayacak.

Hoca Nasrettin’de geçmiş bu yollardan. Neler anlatmış hakikatten..?

Ay da Çıktı Ama Ben de Neler Çektim Neler?

Geceleyin ay ışığının etrafı aydınlattığı bir saatte Nasreddin Hoca evde suyun olmadığını öğrenince, kova ve testiyi alıp kuyuya gider.

Nasreddin Hoca kovayı kuyuya sarkıttığında bir de ne görsün, kuyunun içerisinde kocaman bir ay…“Hay Allah, ayın kuyuda ne işi var?”

Hoca, ayın kuyuya düştüğünü sanarak evine gelir, ipin yanına çengeli de alarak tekrar kuyunun başına döner. Çengeli ipe bağlayarak kuyudan aşağıya sarkıtan Nasreddin Hoca, çengelin bir taşa takılması üzerine var gücüyle asılmaya başlar. Bir asılır, iki asılır, üç asılır, ancak çengel çıkmaz.

Biraz daha kendisini çengeli çekmeye hazırlayan Nasreddin Hoca var gücüyle ipi çekince,çengelin takıldığı taştan kurtulmasıyla birlikte sırtı üzerine düşer. Bir süre toz toprak içinde kaldıktan sonra Hoca, kendisine gelir ve gökte ayı gördükten sonra; “Ay çıktı ama ben de neler çektim neler?” deyiverir.

Yarınlar umutlarımız. Yaşama onlarla bağlıyız.
Bakmayın öyle, yoktur solduğumuz. Bahar gelende çiçekte açarız.
Dağlara, ovalara kaçarız. Soğuk sulardan içeriz. Bu gün ağlar, yarın güleriz.
Ne az konuşur. Ne çok söyleriz. Budur her arzu halimiz.
Bir bizler bir türlü anlatamayız. Vilayetlik diye dayatırız.
Kendimizi kandırdığımızı da sanarız. Kimlere aldanırız? Tabiata mı kanarız?

Ay düşer mi kuyuya? Çıkar hadi başla çıkarmaya. Gündüz olur. Ay kaybolur.
Kimi inanır. Kimi kanar. Koca göbekli dünya neleri neleri, neleri yutar.
Doymayan arzular, istekler. Yarınlar olunca hep kendini yeniler. Niceleri unutulur gider.
Neleri, neleri daha, garip aşıklar söyler. Çalan sazlar, hep birlikte horanlar.

Böyledir bizim sevdamız. Ne anlaşıldı dediğimiz. Ne dinlendi sözümüz. Aksada iki gözümüzden yaşımız.
Ne mendil verenimiz. Ne silenimiz. Arar dururuz, budurmu kaderimiz? Biz hep böyle boyunmu eğeriz?

Ne söylerdi küçükken büyüklerimiz? Uslu çocuklar, her zaman sevilirler. Başları okşanır öpülürler.
Güngelir küçükler büyür. Büyükler köşelerine çekilir. Bir çoğumuz artık ortalarda ne görünür. Ne bilinir.
Söylenilen sözler, yenilere de yenik düşerler. Bizlerden bu kadar. Sözcüklerde yoruldular.
Ne zaman anlaşılırlar. O zaman yenilere de yol açarlar.

Sevgiler, Saygılar……

Güven Gürbüz

24 Aralık 2022

Şebinkarahisar / Ankara