ARİFE TARİF OLMADI ZARİF

ARİFE TARİF OLMADI ZARİF

Misale sokmayın. Değeri düşük emsale. Yapmayın sakın kibritin ucundaki meşale.
Derler sonra İlim irfan görmüş. Bak nelere de arkasını dönmüş.
Gelen geçen duymuş. Birbirine sormuş. Yazılacak nede çoğumuş.
Kendine gördüğü olur müstehak. Kardanmı, zarardanmı, hak.
Bilene, bilmeyene, kapı üstündeki tokmak. Gelen geçene düşer çalmak.
Çare olmaz çokca konuşmak. İşin sırrı anlayıp dinlemek.
Akıl vermek ne ala. Velakin horlamaksa maksat almayız gaile.
Memleket adı iyi biline.Her kim ki dil uzatırsa haset ile. Dağ taş gelir dile.
Memleketimizde yüksek kale. Su kaçarsa kulağına.Unuturlar sanma. Hiç ummadık yerde getirir akıla.

Tarif ederler kendilerini, güya adları bilgiden arif. Bırak başkası desin sana ne kadarda naif.
Adın çıkmasın sonra maksadı kötü, kendi zayıf. Kimdir sorarlar sonra bu herif.
Birlik, beraberlik. Biliriz o kadarını biz nereliyiz. Merak edenler bilirler Şebinkarahisarlıyız.
Her yerde çiçek gibi açarız. Beğenene de kendimizi kopartmayız.
Bizim bahçemiz gönlümüz. Her gün sevgiyle sularız.
Kin gütmeyiz. nefret bilmeyiz. Şefkatliyiz. Hoşgörülüyüz. Küçümseyenleride hiç unutmayız.
Derneklerimiz, Vakıflarımız, elele verir kucaklaşırız.
Bahane edilmesin uzaklığımız. Böyleymiş coğrafyamız.

Gurbetin yollarında. Yıllar, yıllar önce kalanlar darda. Kimi ahirette, kimi hayatta, şimdilerde.
Geldiklerinde yoktu elde avuçta. Kambur iken yoksulluk sırtında. Çareyi buldular çokça çalışmakta.
Çalıştılar. Didindiler. Gurbet elleri mesken ettiler. Memleket sevdasını kalplerine gömdüler.
Okudular. Okuttular. Nice alimler yetiştirdiler. İş kapıları açtılar. Yoksulları gördüler.
Onlar bizim babalarımızdı. Onlar bizim dedelerimiz. Onlar bizim en yakın kimselerimizdiler.
Yemedi yedirdiler. Giymedi giydirdiler. Bir çoğumuzu okuttular. Cahil kalmasınlar dediler. Kötümü ettiler?

Örtüyü görmeli serili masada. Kanmayın bir tadımlık sofrada. Kimler nelere, nelere, kanmakta.
Ölçülüyüz. Seviyeli. Eğitimli, düzeyli. Hor görüp, küçük düşürüp, birine, birileri için yerleri süpürtmemeli.
Sonra toz kalkar. Masaya konar. Yıkılan gönüller dönüp sorar. Yetmez sonra verilen yanıtlar.

Uzun lafın kısası. Arife tarif olmaz bizden söylemesi. Fıkralarda olur anımsatması.

Tarifesi Bende Kaldı

Ciğeri çok seven Hoca bir gün bir okka ciğer ile evine dönerken yolda karşılaştığı bir dostu
Hoca’ya bir yemek tarifi vermek ister:“Hocam, sana öyle bir tarif vereceğim ki parmaklarını yiyeceksin.”

Dostu tarife başlayınca Hoca; “Tarif karışık iş, bu benim aklımda kalmaz. Sen bunu bir kâğıda yazıver.” der.

Tarifi alan Hoca yiyeceği ciğerin hayali ile eve doğru ilerlerken bir çaylak alçalır ve oldukça
dalgın olan Hoca’nın elinden ciğeri kaparak kaçar.

Bu durumda yapacak bir şeyi olmayan Hoca,
çaylağın ardından bakakalır ve elindeki tarifin yazılı olduğu kâğıdı havaya kaldırarak;
“Boşuna sevinme, tarifesi bende kaldı. Ağız tadıyla yiyemeyeceksin.” deyiverir.

Memleket severler, candan sevenler. Candan sevenler neyin ne olduğunu çok iyi bilirler.

Memleketini sevenlere sevgilerle.

Güven Gürbüz

Şebinkarahisar / Ankara

AKLINA ESER, TUTUŞUR GİDER

AKLINA ESER, TUTUŞUR GİDER

Nerden gelir deme bu vesvese. Aklını alır kor kafese. Güven olmuyor herkese.
Çölde serap gibi gelse. Uyma sakın kötü nefse. Oku bildiğin dua ne varsa.
Bu gün olan, yarın yoksa. Gelir haktan, nasibin varsa.

Sabır ile selamet birbirini bekler. Yolların uçları farklı yere gider.
Farklıdır, her birinde dönen değirmenler. Kimi öğütür un eder. Kimi dönmez, kurutur gider.

Yola bakan değil, yoldan giden bilir. Yolda gideni soran tecrübe eder.
Tecrübe elde harita. Bindirir kıra ata. Hayat dediğin gelmez son sürata.
Yolun hali uymaz her saate. Karda yağar, güneşte açar. Akıl başta saklar.
Kandırmasın gördüğün rüyalar.Rüyalar biter,hakikat başlar.Gerçekler hep bizlerle yaşar.

‘Akıl, müminin dostu; ilim, veziri; sabır, ordusunun komutanı; amel ise temsilcisidir.’ Der Hz. Ali (r.a)

Ey mümin, dost arama, sana dost aklın. Öğren bil. İlmin sendeki, senin vezirin.
Güç dediğin ordun, sendeki sabrın. İyi olsun seni temsil eden amelin.

Diyarı memleket. Uzak illere kısmet. Kısmeti bulmak ister zahmet.
Elinde kolunda varsa kudret. Aklınla hizmet et. Akıl götürür, akıl getirir.
Bazen ola ki şeytan dürter. Yollar yolluğunu terk eder. Zahmeti cefa eder.
Alır aklını baştan, sürükler gider. Uyma sakın nefsine. Dönderme herşeyi tersine.
Kuru dallar tez tutuşur.Sonunda seninle buluşur.Giden sevdiklerinden oluşur.
Can tende,her kimde. Ateş yandığı yerde. Tutuşur.

Hoca Nasrettin’de yine yazımızın içinde gezer.

Aklın Varsa Göle Koş

Nasreddin Hoca günün birinde eşeğine binerek ormana odun kesmeye gider.

Kuru odunlardan epeyce kestikten sonra bunları eşeğine yükler ve evin yolunu tutar.
Ancak, yolda aklına, kestiği odunların yanıp yanmayacağı konusu gelir ve ince kuru dallardan birkaçını tutuşturur.

Başlangıçta odun çıtır çıtır yanarken Hoca ve eşeği gayet rahattır.

Fakat bir süre sonra kuru odunların tamamı yanmaya başlayınca Nasreddin Hoca’yı bir telaş alır ki sormayın.

Bu arada odunların yanmasıyla birlikte semeri de yanmaya başlayan eşek iyice huysuzlanır ve hoplayıp
zıplamaya başlar.

Eşeğin bu acı haline çok üzülen Nasreddin Hoca yüksekçe bir yere çıkar ve; “Eşeğim, aklın varsa göle koş, yoksa halin duman…” deyiverir.

Kimi başımızda, kimi sonumuz da. Kimi önümüzde, kimi arkamızda.
Ne sağımızda. Ne solumuzda. Buluştuğumuz yerde. Tam ortamızda.
Uzanan eller, konuşan diller. Açılır derinden derine sohbetler.
Dökülürler inci gibi hepsi birer, birer. Ne güzel olur tatlı diller.
Sarılır ince beller. Erir gider şiş göbekler. İnsanoğlu iç içedirler. Hep böyle şenlenirler.

Memleket dediğin bir ulu çınar. Kimler göçer, kimler konar.
Anlattığımız sayfalar. Saklayacak kitapları da bulamazlar.
Kitap dediğinin ağaçtandır özü. Saklar kalbinde her bir derin sözü.
Okuyanın bazen dolarsa da gözü. Hatıralar canlanır. Kim bilir kimler nerelerde aranır.
Dağlar, taşlar, susar durur. Rüzgarın dediği ne de güzel anlaşılır.
Pınarları dertlenir. Suları kesilir. Sıcaktan yanan çiftçiler. Dağları taşları deler.
Saklandığı yerdedir, buz gibi sular. İnsanoğludur ararsa onu da bulur.

Düştük bir yola, yol, yoldan öte gider. Yoldan yola, nice taze otlar biter.
Geldik dünyaya, işte bizdeki kader. Kimini gülden gül eder. Kimini sarar dertten dert eder.
Yaşanılan ömürden. Yaktığımız ne odundan, ne kömürden. Hayatın geride bıraktığı tezeğinden.
Yanar ateş olur. Tutuşur keder tüter. Bacalarımız her sene başka tüter.

Yolların kaderi yollarda biter. Alır götürür bizleri neyler. Kim bilir bizleri nerelerde terk eder.
Vefayı aradık. Aradıkta ne yaptık. Maddiyata kul ettik. Maneviyatı da terk ettik. Köşelere attık.
Gün geldi hatırladık. Hatırladık hatalarımızı anladık. Aradık, aradık, bir türlü bulamadık.
Akıl başta. Kalmasın kara kışta. Mendile saklanan gözdeki yaşta.
Hayat böyledir hep bir yarışta. Koşanlarda yorulur. Birde bakmışsın nefeste durur.
Ömür dediğin budur. O’ da bir gün son bulur.

Aklı selim dostlara selam ile..

Sevgiler, Saygılar……

28 Aralık 2022

Güven Gürbüz

Şebinkarahisar / Ankara

AY KUYUDA, HUY İNSANDA

AY KUYUDA, HUY İNSANDA

İhtiyaçtan hasıl olur her dem. Nedir diye sormaz acelem.
Görür de inanır, inanır da bilmez. Ay kuyuya düşmez. Hakikat saklanmaz.

İnanmaktır hissettiğince gönlüne. Gönlün açılır geniş bir engine.
Her insanın dengi, kendi kendine. Döner gelir, uyar rengine.

Gerçekler ayna gibidir. Yansıdığının aynısıdır. Velakin gerçeğin kendisi yansıtılan yerdedir.

Başımızı kaldırdığımızda, aklımızı başımıza aldığımızda, düşünüp taşındığımızda.
Sorup araştırdığımızda, ortaya çıkar o zaman yanlışa ve doğruya nasıl karar verdiğimizde.

Zaman yaşadığımız an. Ne oradan, ne buradan. Aklımızı başımıza aldığımız an.
Yalnışları doğuran, çoğu zaman acele alınan kararlar.

Doğru bilinen yanlışlar, insanları yanıltırlar. Çoğu zamanda pişman olurlar.
Son pişmanlık çare etmez diyenler. Bakmışsınız pişmanlığı da başkasına mal etmişler.

Doğrular geçte olsa bir gün gelir yerini bulurlar.

Düşüncesinde mutlu olanlar, fazlaca kafasını yormayanlar. O’ kadar çoklar.

Yürür gideriz hisara hisara. Başında Şebin olanlara. Karanlıktan aydınlıklara.
Yolumuz yine uğrar Şebinkarahisara. Vilayetlik kaldı içimizde yara.
Gelen kanatır, giden aratır. Bu yolda yürüyenlerde inattır. Vilayetliğin iadesi bir haktır.

Gecelerin ayın yansıdığı yerdir. Öyle bir aydır ki. Ne göldür, ne ırmaktır.
Ne kayıktır, Ne de su da yüzen balıktır. Kimi gelir çıkartır. Kimi gündüz olunca unutur.
Her uyandığımızda bir rüyadır. Yinede bıkmayız. Yinede Usanmayız.
Vilayetlik olur suya düşen yansımamız.

Her gün umulur. Yeri olsada dipsiz kuyudur. Kuyudan da çıkartırız. Kime ne..

Biz inanırız. Düşer kalkarız. Tükenir dolarız. Dolar boşalırız.
İpimiz, çengelimiz, emeğimiz. Umutla dolu kuyumuz. Geçsede uykusuz gecelerimiz.
Gece baktığımıza, gündüz gördüğümüze inanırız. Kendi kendimizi teselli ederiz.

‘ Neler çektik neleeeer….’ de deriz.Çekenler. Ne varsa. Açıp konuşsa.
Duyan kaçsa. Gören gelse. Anlatılacak ne varsa.Hepsini bir, bir, anlatsa.
Kimi anlasa, kimi boş, boş, baksada. Bu diyarlar yalnız başına da kalsada.

Yüreği kocamanlar. Arzuları istekleri yaşatırlar. Ayakta tutsada hayaller.
Geçmişe dönüp, dönüp, her defasında baksada. İnsanoğlunun yapamadıklarını.
Unuttuklarını, unutturduklarını, ilgisizliklerini, umursuzluklarını.
Olsaydı, olmalıydı, olabirdi, varlarını, yoklarını. Uzatsada ellerini kollarını.
İnci taneleri gibi dizsede sözlerini. Hepside zamana yenik düşen kaybettiklerimiz.
Nice çınarların arkasından göz yaşı dökerken. Vefasızlıklarımıza sünger çekerken.
Yan gelip yan yatarken. Koltukları süslü kelimelerle süslerken.Makama mevkilere övgüler dizerken.
Hazır olda durup menfaate kul. El ovuşturana, gel de bir sokul. He diyene he diyen.
Bu yollardan gelip geçen.Gülerken hal ile hallenen. Ne oldu gören. Ne bildi duyan.

Az okuyan çok konuşan. Bakmadan etrafına kanan. Ne çıkarsa dipsiz kuyudan.
İster inan. İster kan. Gerçeklerden olmaz yalan.
Geçte olsa gerçek her zaman göremediğimiz pencelerden bakacak.
Baktığımız pencereden de güneş doğacak. Belki o’zaman karı, kışı, atlatanlar, ısınınca anlayacak.

Hoca Nasrettin’de geçmiş bu yollardan. Neler anlatmış hakikatten..?

Ay da Çıktı Ama Ben de Neler Çektim Neler?

Geceleyin ay ışığının etrafı aydınlattığı bir saatte Nasreddin Hoca evde suyun olmadığını öğrenince, kova ve testiyi alıp kuyuya gider.

Nasreddin Hoca kovayı kuyuya sarkıttığında bir de ne görsün, kuyunun içerisinde kocaman bir ay…“Hay Allah, ayın kuyuda ne işi var?”

Hoca, ayın kuyuya düştüğünü sanarak evine gelir, ipin yanına çengeli de alarak tekrar kuyunun başına döner. Çengeli ipe bağlayarak kuyudan aşağıya sarkıtan Nasreddin Hoca, çengelin bir taşa takılması üzerine var gücüyle asılmaya başlar. Bir asılır, iki asılır, üç asılır, ancak çengel çıkmaz.

Biraz daha kendisini çengeli çekmeye hazırlayan Nasreddin Hoca var gücüyle ipi çekince,çengelin takıldığı taştan kurtulmasıyla birlikte sırtı üzerine düşer. Bir süre toz toprak içinde kaldıktan sonra Hoca, kendisine gelir ve gökte ayı gördükten sonra; “Ay çıktı ama ben de neler çektim neler?” deyiverir.

Yarınlar umutlarımız. Yaşama onlarla bağlıyız.
Bakmayın öyle, yoktur solduğumuz. Bahar gelende çiçekte açarız.
Dağlara, ovalara kaçarız. Soğuk sulardan içeriz. Bu gün ağlar, yarın güleriz.
Ne az konuşur. Ne çok söyleriz. Budur her arzu halimiz.
Bir bizler bir türlü anlatamayız. Vilayetlik diye dayatırız.
Kendimizi kandırdığımızı da sanarız. Kimlere aldanırız? Tabiata mı kanarız?

Ay düşer mi kuyuya? Çıkar hadi başla çıkarmaya. Gündüz olur. Ay kaybolur.
Kimi inanır. Kimi kanar. Koca göbekli dünya neleri neleri, neleri yutar.
Doymayan arzular, istekler. Yarınlar olunca hep kendini yeniler. Niceleri unutulur gider.
Neleri, neleri daha, garip aşıklar söyler. Çalan sazlar, hep birlikte horanlar.

Böyledir bizim sevdamız. Ne anlaşıldı dediğimiz. Ne dinlendi sözümüz. Aksada iki gözümüzden yaşımız.
Ne mendil verenimiz. Ne silenimiz. Arar dururuz, budurmu kaderimiz? Biz hep böyle boyunmu eğeriz?

Ne söylerdi küçükken büyüklerimiz? Uslu çocuklar, her zaman sevilirler. Başları okşanır öpülürler.
Güngelir küçükler büyür. Büyükler köşelerine çekilir. Bir çoğumuz artık ortalarda ne görünür. Ne bilinir.
Söylenilen sözler, yenilere de yenik düşerler. Bizlerden bu kadar. Sözcüklerde yoruldular.
Ne zaman anlaşılırlar. O zaman yenilere de yol açarlar.

Sevgiler, Saygılar……

Güven Gürbüz

24 Aralık 2022

Şebinkarahisar / Ankara

BİR BÜTÜN, HEPSİNDEN ÜSTÜN

BİR BÜTÜN, HEPSİNDEN ÜSTÜN

Toprağında, taşında, memleketin ahvalinde, yollarında izlerinde, muhtarlar mecliste.

Bir haberdir gelmiş, yolu,izi,toprağı, suyu, geçim dünyası, birde sızı.

Kolaymı memleketin dağlarından, taşlarından, bayırından, düzünden, aşıp gelmesi.

Burası Ankara, diğeri Şebinkarahisar. Kalesinden şanlı bayrağını sallar, Başkentin yolunu tutar.

Ne demişler, ne söylemişler, kimler dinlemişler, bilenler bilmişler. Bildiğimiz geldiğiniz.

Köylerinden bir haber, sılasından neler söyler. Her gün eser bu rüzgar.

Islığında dağlar, sessizliğinde sazlıklar, gürül gürül gürül gürleyen akarsular.

‘Arzu halimizi eyi söyleyin hemi..’ derler.

Yediğiniz içtiğiniz sizin olsun, diyeceğimiz o’dur ki;

Memlekete fayda gelsin. Ne söylerseniz söyleyin. Söyleyene değil söyletene bakın derler ya hani, o’iyi bilir.

Elbette hizmet beklenir. Sözler çoktur, biri birine eklenir. Memleket insanı sizlerden çok işler bekler.

Dursun göçler. Kesilmesin pınarlarından akan sular. Sadece yazın değil kışında açık kalsın yollar.

Dursun artık heyelanlar. Düzelsin kıvrım, kıvrım,yollar. Susuz kalmasın bağlar, bahçeler.

Açılsın tüneller. Ekilsin tarlalar, biçilsin otlar. Boy, boy, başak atsın arpalar, buğdaylar.

Aç kalmasın zemheride ineği, danası, düvesi, koyunu, keçisi.

Çoktur anlatacaklarınız velhasıl. İnşallah anlatmışsınızdır.

Hayırlarla hasıl olsun, anlattıklarınız yerini bulsun. Sizi dinleyenler unutmasın. Memlekete vefa borçlarını hatırlasın.

Kafa sallamayla değil, icraatla, koşmayla, el uzatmayla, yardımlaşmayla, nihayete ulaşmaya vesile ola.

Bize yazmak, kalem ile deftere düşmek. Çiçek gibi açıp, vazoda güzel görünmek değil maksat.

Suladıkça bahçesinde büyütmek, tohumdan tohuma, toprağa düşüp yayılıp çoğalmak.

En hasıdır tohumun çoğaldıkça çoğalanı. El üstünde bulunmalı kıymeti değeri.

Arzu hale tercüme, sakın söylemediler deme. Bu gün yarın olacak, her sabah yeni güne uyanacak.

Hakikat resmini doğa ana birlikte çizecek.

Kimi bakacak, kimi bakıp geçecek, kimi durup düşünecek, kimi hak verecek, kimi görmezcilikten gelecek.

Bir şeylerde vardır ki hep söylenecek. Hayır ile kalkan eller, hayır ile niyaz edecek.

Yediğimiz midemize, verdiğimiz ruhumuza. Hak yolunda niyazımıza.

Çare ile vesile olan kavuşacak elbet gönüller hazinesine.

Her biri kıymetlidir verilen emeğin. Ziyan olmasın hiç bir zamanın.

En büyük hazine, akıp giderken mazisine, zaman sahip çıkacak geleceğin mirasına.

Hem baba, hemi ana, yetiştiren değer verir cana.

Ne solsun, ne bitsin, geleceğe şimdiden aldığın nefes, kulaklara fısıldayacak sesin olsun.

Memleket için atan kalpler her zaman yerini bulsun. Hatırlansın. Unutulmasın.

Kıymet verdiğimiz, değer bildiğimiz, ziyan olmasın emeğimiz.

Bir yanda; ‘Ektiğimiz, biçtiğimiz nohut, şehre gelip leblebi oldum’ diyenimiz.

Bir yanda; kadir kıymet bilenimiz. Eksik olmasın çoktur hatır sayanımız. Sizler her zaman var olunuz.

Hoca Nasrettin nerede diye de olur soranımız. Bu haftada yerini alsın yazımızda, ne dersiniz.?

Çekirdeğiyle Tarttı

Hoca pazardan bir okka hurma alır ve evine gelir. Akşam olunca da hanımıyla birlikte yemeye başlarlar. Hocanın hanımı bir de bakar ki, kocası hurmaları çekirdeği ile birlikte yiyor.

Bunun üzerine Hoca’ya dönerek; “Efendi, hurmayı çekirdeğiyle mi yiyorsun?” diye sorar.

Hoca bu soru karşısında; “Elbette çekirdeğiyle yiyorum, çünkü pazarcı bana onu çekirdeğiyle tarttı.” diye cevap verir.

Bizlerde anlarsak bir değeriz. Değerlerimizi de iyi bilmeliyiz. Sahip çıkmalı. Öncü olmalıyız.

Böbür yok, kıymet çok olmalı. Burnuyla su içenden fayda gelmez deriz.

Onlarda aramızdan çıkanlarımız. Yolunu bulmalıyız, iyi huy ile ıslah olmasını dilemeliyiz.

Ne tepeden bakmalı, ne hor görmeli. Alçak gönüllü mütevazi olup küçük düşürmemeliyiz.

Ha bu gün, ha yarın. Toprak olacak sonumuz.

Toprağın verdiğini, suyun suladığını, tohumunu, çiçeğini, meyvesini, sebzesini, bilmeli kıymetini.

Hep bir bütün hepsinden üstün. Kim kime küskün.

Hayat kısa, ömür çile, gelecek varsa ele, yaptıklarınla sana.

Kalın sağlıcakla,

Güven Gürbüz / 23 Ekim 2022

Şebinkarahisar / Ankara

AKLINA GELEMEMEK

AKLINA GELEMEMEK

Uzak bir yol hikayesidir gidiş ve dönüşler. Memlekete uzanan eller, taşına toprağına konan kanatlar, ılık, ılık yağan yağmurlar misalidir. Bahane yaratmak sebep, Şahane demek kısmet, gidipte görmemek nasip demektir çoğu zaman.

İçimizdeki heyecan bitmiş, umduklarımız kırıklığımız, bulduklarımız hüznümüz, duyduklarımız acımız olursa çokta yoktur söyleyeceklerimiz. Hayat değirmeninde bir oyana, bir bu yana, gel sende kendini oyala, diyenlerimiz oldukça daha çoktur düşüneceklerimiz.

Yeğenimin dünyaevine girişinde yanında olmak üzere memlekete doğru yola koyulduğumuzda;

Bize yollarda eşlik eden manzaralara baktıkça, mazide kalan seyrüseferlerde bir, bir, canlandı zihnimizde. Karda, kışta, hüzünde. Mutlulukta. Hepsi bu yollarda. Ağaçların gölgesinde, gazellerin arasında, türkülerin ortasında kaldı hatıralarıyla ömürden giden seneler.

Memleketin sorunları değil çoğunun umurunda.

Yaşamın kıyısında yüzen balık misali, ürkek hayaller, oltanın ucu hep iğneli. Gaye tutunmaksa yaşama gerisi bahane. Şahane olan mutlu kalmayı başaran. Çok düşünmemek, kafayı fazla kurcalamamak, kendi haline bırakmak, akan su misali hayalleri ve yaşattıklarımızı.

Fazla söze gerek yok demek lazım çoğu zaman gerçekler su yüzünde dans ederken. Gecenin karanlığında kaybolan hayaller bastırdığı yerde kalmalı uykunun, dalmalı hiç uyanmayacakmış gibi derinleştikçe derinleşen uykularımız arasında.

Sahne yine aynı, oyuncular aynı nakaratta. Kimini arayıpta bulamassın sokak ortasında. Kimi çayda, çırada, kimi halayda, horanda. Kimi kaybolmuş tozda dumanda, kimi gördüğünde kaçanda, kimi duyduğunda köşe bucakta.

Şehrin daracık yolları araçların işgalinde. Kimi kapatmış sağı solu, kimi unutmuş yaşlıyı çocuğu. Bir çevre yolu bile yok. Garipliğin resmini çizsen bu kadar olur dercesine kaldırımların çıkardığı sesler. Bu türküyü daha öncede dinlemiştik derken mekanlar, sazıyla sözüyle eşlik eder yalnızlığına kaderin.

Şebinde olmak mutlu kalmak, herşeyi kafandan bir bir atmak. Zamana odaklanmak, ana bırakmak, bazen görmemek, bazen duymamak, bazen tatmamak. Zaman kendi kendini galip idare ederken, yenileri, yenilerden, yenilere, yolllardan yol açan yaşam, bir çok unutulmuşlukları da hatırlatmayı pekte yeğlemeyecektir. İyi kalan iyiler hep vardılar, ya sonradan kötü olanlar. Onlar aslında her zaman olacaklar. Önemli olan bazende önemsiz kalan. İşte onu bulan büyük keşfi yapan. O aklı o zihni fazlasını da yapacaktır olduğundan. Görüntüden resme bakmak değil, resmin içinde yer alanı anlamaktır gerçek olan.

Çok konuşanlar, ortalıkta dolaşanlar, boy boy resimler atanlar, reklama kaçanlar, sosyal medyada boy atanlar, karelerde en çok yer alanlar, boş olduklarını anladıklarında, dolularda bir gün yerini alacaktırlar. Kim öle, kim kala. Konan her dala, beğenmez olursa beğendiği dalı. Kurutmamalı asırlık ağaçları. Ahte vefa dururken, bir anlık sefa ile olmamalı heba.

Hoca Nasrettin’den bu hafta neler var demeden, yazımızda da, anlamlı, manalı yerini almalı.

Kürsüden İnmek de mi Aklına Gelmiyor?

Hoca, günün birinde vaaz etmek için caminin kürsüsüne çıkar, fakat bir türlü konuşamaz.

Sağına döner, soluna döner, tavana bakar, cemaate bakar ve; “Ey cemaat, görüyorsunuz, birkaç dakikadır düşünüyorum ama size söyleyecek bir söz aklıma gelmedi.” der.

Bu sırada Hoca’nın oğlu da kürsünün önündeymiş, başını kaldırır ve babasına; “İlahi baba, kürsüden inmek de mi aklına gelmiyor?” deyiverir.

Ne diyelim bizim çok bilmişler elbetteki çok iş göreceklermişler. Göremeyenlere ne diyeceklermiş. Fıkralarımız örnek olsun. ne diyelim. Bu günü de yarına bırakalım. Kırmayalım, incitmeyelim, güleryüzü ihmal etmeyelim. Fazla söz bıktırır, az söz anlamlandırır. Özünde varsa balın reçelin, o kadar çok sevenin. Birde sofran zenginse işte ona ne denir?

Allah selamete erdirsin akıbetini cümlesinin.

Selametle kalın.

Güven Gürbüz

28 Ağustos 2022

Şebinkarahisar / Ankara