ESKİNİN YENİSİ. YILDIZ GİBİ PARLAMASI

ESKİNİN YENİSİ. YILDIZ GİBİ PARLAMASI

Eskiye rağbet olmaz. Bit pazarına nur yağmaz.
Eski, yenide ayakta durmaz. Ayak yürür, yenide onuda tutmaz.
Eski yeni bir olur. Yeri gelir adı sorulur. Yeniler hatırlanır.
Eskiler unutulur. Yenilerde bir gün eskiye katılır.
Kıymet, değer, kaç para eder? Gördüğüne göre paha biçer.
Yeniler rağbetteler. Eskiler kalite der. Paha biçer.
Bir yarıştır gider. Yeniler her daim önde koşar.
Nede olsa eskide yılların yorgunluğu var. Gider, gelir. Kendini bulur.
Biz, biz olduk çok düşündük. Sonunda orta bir yolda buluştuk.
Eskilerden ders aldık. Yeni yenilere de yol açtık.

Her şey yürür sıra.sıra. Sırasını bilmeyen en arkalara.
Bakarız takvimde yapraklara. Biri yaşanmadan gelmez diğerine sıra.
Ne olursa olsun. Her kim isen haddini bilsin.
Eskiler kenara itilmesin. Yenilerde rastgele övülmesin.
Eskiye bakan ders alan. Yeniye bakan hep ileriye koşan.
Bizimle yarışırken zaman. Kazanır vakit nakittir diyen.
Varlık içinde varlık tam büyümelik. Yenilerde akıl, fikir, gelişmelik.
Eskilerde tecrübe her daim dinlemelik.
Eski, yeni, değil meselemiz. Her şeyden önce birbirimizi anlamamız.
Tencere, kapak misali, aynı tencerede pişirmemiz.

Güleriz bazen sözümüze. Bakmayız çoğu zamanda arkamıza, önümüze.
Dikkat etmeliyiz sorduğumuz sorumuza.
Hayalimizde çoğalır nice güzellikler.Uykularımızı süsler fantaziler.
Hepsi bir arada yeniler.., eskiler…
Sormaz kimse kimseye hallerini. Kendine görelere uzatır başlarını.
Kendileri kendi gibilerle yaşar çağlarını.
Gün gelir karşılaşılır. Akla gelmeyen sorular paylaşılır.
Bak işte o zaman neler, neler, anlatılır. Hakikatler anlaşılır.
Uzun sözün kısası. Elbet vardır her alamatin bir fıkrası.
Bizden de duyduğumuzu yazıp, çizmesi.

Kırpıp Kırpıp Yıldız Yaparlar

Nasreddin Hoca bir akşam üzeri arkadaşlarıyla ayaküstü sohbet ederlerken
yeni doğmakta olan ayı görürler.Arkadaşları muziplik olsun diye Hoca’ya sorarlar:
“Hocam, yeni ay doğunca eskisini ne yaparlar?”
Hoca bu, sorunun altında kalacak değil ya, hemen cevabını veriverir:
“Bunu bilmeyecek ne var arkadaşlar, kırpıp kırpıp yıldız yaparlar.”

Değerlidir içimizdeki. Yokluğunda anlaşılır dışımızdaki.
Arayıp, bulmak ne mümkün ki. Bulunmaz yok ki.
Güle oynaya sorulur. Yenilere kapılar açılır.
Ay ile yıldız misalidir. Birbirlerini tamamlatır.
Her soruya vardır bir yanıt. Maziye bakmamız gerçek bir kanıt.
Eskilerde saklı tarihi anıt. Sağlığında en somut.
Bilinsin istenir kadir, kıymet. Yaradandan gelir nasip, kısmet.
Eskilerden eskilere yadet. Görür elbet senide ya Vahdet.

Eskiden eskiye uzar tarih. Kuldan kula değişir Salih.
Eski, yeni, seçmez gelecek talih. Yenilerde hep maarif.
Eskilere eski deme eskiyeceksin. Marifet dersen eskilerden yeni çıkaracaksın.
Kırpıp, kırpıp, yıldız yapacaksın.
Parlar deme güneş eski güneş değil. Gölgesi dağlar arkasında bak, gör, eğil.
Marifet ışığında sen görmesini bil.
Her devirdir gelir geçer. Yenilerde eskir büyür.
Kim ki darda kalır bir gün öğrenir. Tecrübeler anlaşılır.
Yazdık yazımızı. Dönmeyiz arkamızı. İyi tanırız eskimizi, yenimizi.
Unutmayalım ecdata verdiğimiz sözümüzü.

Güven Gürbüz

03 Kasım 2023

Şebinkarahisar / Ankara.

BİLSEYDİM BİLİRDİM. ÇOK ŞEYLER SÖYLERDİM.

BİLSEYDİM BİLİRDİM. ÇOK ŞEYLER SÖYLERDİM.

Sorar sorduğuna, sorup soracağına. Kendi de bilmez halden anlayacağına.
Derman olsun isteme boşuna. Cevap versen de gitmez hoşuna.
Zorda kalanı bilmez gibidir. Duyar da kulağı sağır misalidir.
Halden anlar sorar gibidir. Çare olmaz kağıt gibi büker gibidir.
El, elin halinden anlasaydı. Çareyi çaresiz de bulsaydı. Acaba ne olurdu?

Boşuna dememişler. Boş söze kimseler güvenmemişler.
El elin eşeğini nasıl arar? Büker dudağını ıslık çalar.
Aldanma çıkan sese. Bir uzun. Bir kısa. Arama kimsede tasa.
Derman aranır zordakine. Boynunu uzatırmı darda kalmasa sana?
Dikkat et sorduğuna. Kimin neyi nasıl aradığına. Yoksa git yoluna.

Hoca Nasrettin nerede? Başı kalınca darda. İşte sıradaki fıkrada.

Kimin Çaldığını Bilseydim?

Günün birinde, nasıl olmuşsa Nasreddin Hoca’nın eşeğini çalmışlar.
Eşek bu ya! Hoca’nın da eli, ayağı… Kısacası her şeyi…
Hem Hoca’nın daha eşekle yapılacak onca işi var.
Eşine dostuna bu durumdan yakınır:
“İşlerim yarım kaldı, ne yapacağım bilmiyorum!”
Hoca eşeğinin derdiyle oflayıp puflarken, komşuları başlarlar gereksiz sorularla canını sıkmaya:
“Hayırdır Hoca Efendi, eşeğini mi çaldılar?”
“Hocam, hem kim çalmış, biliyor musun?”
“Ne zaman çalınmış senin eşek?”
Bu gereksiz sorulardan canı fena hâlde sıkılan ve bunalan Hoca dayanamaz, patlayıverir:
“Be hey komşular, kimin çaldığını bilseydim ben eşeği hiç çaldırır mıydım?”

Yaşamda her şey dahili. Dalgalar tanır en iyi sahili. Kumların değişir her gün dili.
Kimi gün eser rüzgar. Kimi gün dalgalar coşar. İner, çıkar, dağılır kumlar.
Yaşam günleri her gün sarıp sarmalar. Birbirine benzer.Sahile bakar gibidir.
Hey gidi insanoğlu. Çalışır didinir eli kolu. Bilmez nerelere açılır yolu.
Bir olunca var ile yoğu. Merakla sorarlar çoğu. Soğuğu görünce dağılır camdaki buğu.

Alınınca haklarımız. Çalınınca bahtımız. Hangisi, hangi taraftan anlamayız.
İşte bu derler kaderiniz. Hangisini nereden sayarız. Umutlarımız, hayallerimiz.
Saymakla bitiremeyiz. Anlamayız, bilemeyiz. Soyup, soyanları göremeyiz. Kime, ne söyleriz?
Duygular çalınmış bedende hüzün. Hangi dertleri hangi elekte süzsün. Yüzü dünden mahsun.
Düşünceler karıştırılmış. En güzelleri ayrıştırılmış. Çalınıp nerelere satılmış?

Darda kalana sorma ezeli. Okuma başında boş boş gazeli. Anlayan, anlamayan, olmasın deli.
Sözünde söz olsun varsa çare. Suyla dolmuyor her adı olan dere. Akıl, fikir alışmış darbelere.
Biri vurur kaçar. Biri görür susar. En sonunda kim olur naçar? Adam isen adama sorar.
Ararız çalınan güzel duyguları. Gözde yaşa sebep olan güzel sözleri. Şirinden şirin dilleri.
Kimler çaldı? Bizi bizlerden aldı. Kimler boyun büktü? Kim kenardan baktı güldü geçti?

Güven Gürbüz

25 Ekim 2023

Şebinkarahisar / Ankara

İŞ İŞTEN GEÇER. İŞ KALANA BAKAR.

İŞ İŞTEN GEÇER. İŞ KALANA BAKAR.

Gün geçmez ki geçim bitmez. Geçime ekmek, aş, yetişmez.
Geçim olmadan hayat yaşanmaz.
Gezeriz, dolaşırız. Çalışır, uğraşırız.
Kazanırız yeriz. Kazanamayız neyleriz?
Hayat acımasız. Gezilmiyor aç, susuz.
Dünya hali deriz. Bu gün varız,yarın yoğuz.
Tuzukurular sessiz kalırlar. Fakir, fukaralar ne yapsınlar?
Kime? Nerede? Nasıl? Seslerini duyursunlar?
Çıkmaz çoğunun sesi. Görmez kimseyi kalın olan ensesi.
Varmı o la kimi, kimsesi? Kimden ola ki sorması?

Gerçekleri söylemeli er kişi. Gözünü bürümemeli mal, mülk, hırsı.
Ne olursa olsun makamı, mevkisi.
Adil olmalı her bakışı. Duymalı yoksuldan gelen yakarışı.
Güvenmesin, solar bir gün kara gözü, kara kaşı.
Sonu yok nefsin arzu isteğinin. En güzeli insanın emeğinin.
Zorda kalanın dikkate alınmalı dileğinin.
Emek olmadan olmuyorsa yemek. Başta gelir çalışıp, didinmek.
Elinden gelenede düşer yol açmak.
Yok asla o yana, bu yana kaçmak.
Birde bunun sonunda var çukura düşmek.
Fayda etmez feryat etmek.

Aldı gidiyor başını. Sis duman sarınca dağ başını.
Ne bilir el kimin darlı başını?
Kurt dururmu? kapar gider. Sahipsiz kalınca kimler bakar?
El adama neler, neler, sorar?
Çok merhametliyiz derse biri. Buyur gel der açarız kapıyı içeri.
Anlatsa daha vardır neleri, neleri..?
Yorulduk artık yorulmaktan. Sağa, sola anlatıp, dinletmekten.
Buldukmu hiç halden anlayandan?
En iyisimi dedik her şey yoluna. Gel birlik olalım gir koluma.
Kurt, kuzu karıştı. Midelere savuştu.

Yetiş Nasrettin hoca yetiş. Feryat, figan, kime sesleniş?
Bizide bekliyor dinleyiş.

Kurt Yokuş Yukarı Koşmasın

Hoca’nın yolu bir gün ormana düşer.
Eşeğini bir kenara bırakıp şöyle temiz bir hava almak için çevreyi dolaşmaya çıkar.
Bir süre sonra eşeğinin anırma sesleriyle birlikte geriye döner.
Geriye döner dönmesine de eşeğini kurt çoktan yemiş ve yokuşa doğru kaçmaya başlamıştır bile.
Tam bu sırada komşularından birisi; “Hocam, koş kurt kaçıyor!” diye bağırmaya başlayınca
Hoca da;“Komşum, boş yere bağırıp çağırma, ne de olsa bizim eşek gitti,
hiç olmazsa tok karına kurt yokuş yukarı koşmasın.” der.

Sen nasılsın? diye sorma hayata.
Hayat her gün tazelenir gelmez bayata.Kim?kime? ne dayata?
Halimizden hallice. Anlattığımız söz yerince.
Vakti zamanı gelince. Bülbül vaktinde ötünce.
Biz bir garip serçe. Konduğumuz dallar pek ince.
Yapraklarda dile gelince. Anlatır hece, hece.
Rüya gördüm dedi dün gece.
Her şeyin vakti var anlatırım günü gelince. İnsanoğludur merak edince.
Bu haftalık yeter diyelim. Azla söze hacet kılmayalım.
Her şeyi çok iyi hatırlayalım. Boş, boş bakmayalım.

Güven Gürbüz

15 Ekim 2023

Şebinkarahisar / Ankara

NEYSE ANLAYIŞI. DEĞİŞİR BAKIŞ AÇISI.

NEYSE ANLAYIŞI. DEĞİŞİR BAKIŞ AÇISI.

Bulamayız karşılığını karşılıksızın. Çıkarsa karşımıza ansızın. Olurmu yaşam sormaksızın?
Sevmektir aslolan insanı. İnsanın makbuldur has olanı. Hepsinden öncede adam olanı.
Görmedim der çoğu nerede? Kaybolup gitmesin bir arada, iki derede? Sabret çıkar bir yerde.
Seçmeyiz, seçtirmeyiz. Selam verip geçeriz. Bilirsek ki tanıdık, hasbihalde ederiz.
Velakin çok iyi niyetliyiz. Her sorulan soruya da uslubuyla yanıt vermesinide bilmeliyiz.

Öyle bir meraktır. Ardında, arkasında ne saklıdır? Bilemeyiz niyeti nereden bellidir.
Ararız içerisisinde mantık. Bazen yabancı gelmez tanıdık. İçerisinde hilelik, hurdalık.
Sukunettir içerimizde oturur. Yavaş, yavaş, irkilir, doğrulur. İyi düşünür karar verilir.
İyiye, doğruya. Kimi benzetir kuyuya. Ne gerek var içine dalmaya. Gökyüzüne de olur açılmaya.
Evir bu yana. Çevir bu yana. Başın dönerse hangi yana. Sorduğuna dayana. Duyduğunu beğene.

Hoca Nasrettin duyarsa. Bir fıkra daha kulağımıza kaçarsa. Bir de o’anlatsa.

Kurusun Diye Güneşin Altına Dikmişler

Nasreddin Hoca bir gün camiden çıkıp evine doğru giderken tanımadığı bir adamla karşılaşır.
Hoca ile selamlaştıktan sonra adam minareyi göstererek;
“Hoca Efendi, buna ne derler?” diye sorar.
Hoca, tereddüt etmeden;
“Kuyu!” cevabını verir.
Adam, Hoca’yı sıkıştırmak için;
“Hocam, anladım da kuyu nasıl böyle ters yüz olmuş?” deyince Hoca;
“Efendi, kuyuyu ters yüz ettikten sonra kurusun diye güneşin altına dikmişler.”
deyiverir.

Döner dünya her gün. Bizde dönermiyiz demeyiz bu gün. İnandığın olur gördüğün.
Biz yaşamın içinde. Yaşam ne yapsın dışında. Giden ömür bizde. Yaşam hep yerinde.
Sora, sora, neresi bulunurmuş? Verenin verdiği yanıta göre olurmuş. Gerçek bumuymuş?
İster inan, ister inanma. Her verilen yanıta da çok güvenme. Her şeyin başı iyi öğrenme.
Bilgi bizim hazinemiz. Onunla olgunlaşır yaşantımız. Daha çok olur o’zaman doğru yanıtımız.

İyi tanıyalım ok ile yayı. Görürsün o zaman hedef noktayı. Gez ile göz, bulur silme tepeyi.
Hedefte varsa ince nokta. O’da sendeki odakta. Hemi havada, hemi karada. İnsanoğlu her tarafta.
Çoğaldı nüfus. Dünya içi kapalı fanus. Aldığımız, verdiğimiz nefes. Her şeye kanan bir nefis.
Tutamayız hiç birini. Peş peşe takarız eklerini. Sağ, sol, beklerini. Yemeyelim sonra gollerini.
Sahadayız, sahradayız, saraydayız, bağdayız, bahçedeyiz. Çok şeyler daha yazacağız.

Güven Gürbüz

15 Ekim 2023

Şebinkarahisar / Ankara

ARANIR ZARAFET. BULUNUR MARİFET.

ARANIR ZARAFET. BULUNUR MARİFET.

İşinin ehlidir. İşi zenaatından bellidir. Görünüşe değil, icraata ganidir.
İkna olmaz bilmeyen cahil. Ne varsa fikrinde dahil. Olur herşeye de müdahil.
Bilip bilmedik yerde soru sorulmaz. Bilirim deyip, bildiğiyle yanıltmaz. Doğru söz yalnış söylense o’da anlaşılmaz.
Bilirim derde bilmezsen. Yalan söyler anlamazsan. Her söze kanarsan.
Bakmazlar gözünün yaşına. Önünde duran kara kışına. En iyisimi bak sen kendi işine.

İşimiz düşer düştüğüne. Pişman eder sonra sorduğuna, soracağına.
En sonunda işler varır varacağına. Kimi doğru yoluna, kimi yanlışına.
Doğrular doğruları doğurur. Yanlışlar yanlışları karışlar. Başlar o zaman yarışlar.
Kim önde koşar kavuşur. Ortalık sonra birden karışır. Düşün şimdi küsler nasıl barışır.
Doğrular başını sallar. Yanlışlar ortalıkta sırıtırlar. Bulunmaz sonra düzeltecekler.

Ya medet derde sorarsan birine. Medet olamazsa ya derdine, kederine.
Marifet ararsın umduğunda. Dar başını birde kuma gömdüğünde. Anlam bulamazsın sorduğunda.
Bekleme boşuna karşıdan. Eli boş dönersin çarşıdan. Ne yaşından, ne başından. Herşey kumaşından.
Dikilen elbise dikiş tutacak. Süslediğin yerini bulacak. Yaz, kış işe yarayacak. Kim bulacak?
Her işin var bir başı. Belli olmalı yazı kışı. Bu günden yarına taşı. Olmalı insanın her zaman aklında başı.

Hoca Nasrettinin sesi duyulur. Ortalık yine uğultuya boğulur. Nedendir acep sorulur.?

Marifet Cübbe ve Kavukta ise Al Sen Oku

Nasreddin Hoca günün birinde cami avlusunda dostlarıyla sohbet ederken tanımadığı biradamla karşılaşır.
Adamın elinde de bir mektup vardır. Mektubu Hoca’ya uzattıktan sonra;
“Hocam, bu mektubu bir okuyuversene!” der.
Hoca, mektuba şöyle bir bakar, aşağısını yukarısını gözden geçirdikten sonra mektubun Farsça
olduğunu anlar ve adama;
“Oğlum ben bu mektubu okuyamadım, sen bunu başkasına okut.” der.
Adam bu cevap karşısında;
“Hocam, benim mektubumu niçin okumuyorsun?” diye ısrar edince;
“Evladım, ben Farsça bilmiyorum, onun için okuyamıyorum.” der.
Arsız adam öfkeyle Hoca’ya çıkışır:
“Hem üzerinde kavuğun, cübben olacak, hem de mektubu okuyamayacaksın, böyle
hocalık mı olur?”
Hoca bu sözlerin karşısında epeyce kızar, fakat konumu gereği sabrını da gösterir. Adam,
saçma sapan konuşmalarına devam edince, Nasreddin Hoca yerinden kalkar ve;
“Be adam, ne konuşup duruyorsun, eğer marifet cübbe ve sarıkta ise al sen oku.” deyip
üzerinden çıkardığı iki emaneti onun önüne koyar.

Anlayana sormalı anlamalı. Her gördüğün sakallıyı dedem sanmamalı.
Bileni vardır, bilmeyeni. Sap ile samanı çok iyi ayırt etmeli.
Kızmayalım, kızdırmayalım. ısrar edipte bıktırmayalım. Söylenene iyi kulak verelim.
Dışta değil asıl görünüş. Akılla fikirdedir iyi örtüş. İyiye yönelir o zaman gidiş.
Bu haftada bu kadar. Yazılacaklar sırasını bekler. Hayırlı günler.

Güven Gürbüz

14 Ekim 2023

Şebinkarahisar / Ankara