KONUŞAN KUŞ EDERLİ, DÜŞÜNEN KUŞ NE DENLİ..?

KONUŞAN KUŞ EDERLİ, DÜŞÜNEN KUŞ NE DENLİ..?

Çarşı pazar gezeriz. Hemi yazar, hemi çizeriz. Kimi konuşur, söyler. Kimi düşünür gezer.
Her yerde bakar görmezler. Niye görmezler? Niye bilmezler.? Küsmüşmüdür söylemezler?
Hey gidi yalan dünya. Konuşanın ederi, bitmez düşünenin kederi.
Bu işler hep böylemi olur? Konuşan kuş ederli, düşünen kuş ne denli.

Memleket yollarında. Havalanır da kalkar tozunda, dumanında.
Konduğu yer enselerinde, omuzlarında.
Kıvrım, kıvrım, kıvrılır yollarında. Bitmez sancılar dağlarında.
Eğrilir, bükülür, bu yollar nasıl doğrulur?
Kimileri geldi, geçti. Adına ne destanlar yazıldı. Okundu. Söylendi.
Bülbül sustu. Gül kurudu. Sitem sardı eteğini. Arılar terketti peteğini.
Yokluktan sattı davarını, ineğini, danasını. Sedasız bıraktı ahırını mereğini.
Yoksulluğun gözü çıksın dedi. Terketti gitti memleketini.
Konuşanlar konuştukça, ederine eder kattıkça. Büyüdü de serpildi, oldukça.
Düşünceden düşünceye, hayatını döndüren işkenceye.
Ederi kalmadı, kederi tartmadı. Kimseler yüzüne bakmadı.
Sorma nedenleri, nedenleri. Gördünüzmü garibin halini görenleri?

Dağıldı da gittiler. Büyükşehirleri ihya ettiler. Ekmek davası. Karnının doyduğu yer yuvası.
Her dağın var bir havası. Gurbete gidenin de var elbet bir havası.
Memleketin havası. Ne de olsa sılası orası.İstediği tek şey; Oralarında gelişip kalkınması.
Memleketinde. Cebinde olursa parası, birde damı üstünde çatısı.
Meyvelere, sebzelere, birde bahçesi. Her sabah öten kuşları serçesi.
Daha ne olur ki bundan ötesi.Çoktur velakin, gelişmiş hayal dünyası.
Gördüğü her gün aynı rüyası.Uyandırır her sabah ezan sesi. Kalmaz hayalllerin esamesi.
Kolaydır yazmak kadar söylemesi.

Yollar uzadıkça uzuyor. Düşüp peşine gitmedikçe.
Akşamdan sabaha gün ışımıyor uyanıp da kalkmadıkça.
Konuşanlar konuşur, dillendikçe dillenir. Düşünenin düşüncesi yüreğinde küllenir.
Bilmemki daha ne söylenir.Ederin olmalı, düşüneni de görmeli. Hal hatır sormalı.
Böyle gelmiş böyle gitmemeli. Oturup iyi düşünmeli. Memleket yolları boş kalmamalı.
Köyleri mahalleleri, yaylaları, obaları, dolup taşmalı.
İnsanoğlu fani. Veren allah alır canı. Bu gün gördüğünü yarın unutmamalı.

Birde Hoca Nasrettine sormalı..

Benim Kuşumun Düşündüğünü Görmüyor musunuz?

Hoca, pazar yerinde bir kuşun iki akçeye satıldığını görür.
Hoca, kuşun iki akçeye satıldığını görünce sevinir ve;
“Bu küçücük kuş iki akçe ederse benim evdeki hindim onlarca akçe eder.” der.

Sonrada evine gider ve hindiyi yakaladığı gibi pazarın yolunu tutar;
ancak Hoca’nın hindisinin yüzüne kimse bakmaz.

Biraz bağırıp çağırmadan sonra zor ve şer Hoca’nın hindisine de iki akçe veren olur ama
Hoca’nın kafasının tası iyice atar; “Be adamlar! Biraz önce küçücük kuşa iki akçe verdiniz,
görmüyor musunuz benim hindim onun on katı daha büyük.” deyince, pazarcılar;
“Hocam, o kuş dediğin papağandır, o konuşur, bu sebepten kıymetli.”

Deyince Hoca dayanamaz;
“Yahu, siz o kuşun konuştuğunu söylüyorsunuz da benim kuşumun düşündüğünü neden görmüyorsunuz?” der.

Hal ile hallanırız. Türkülerle dilleniriz. Kendimiz çalar, kendimiz söyleriz.
Biraz daha düşünmeliyiz. Olmadığını düşünsekte ederimiz.
Olsun yine de korolarda kurmalıyız. Korolardan korolar dört bir yana ses olmalıyız.
Konserler vermeliyiz. Sahnelerde sesimiz. Yürekten gelen türkülerimiz.
Yanık yanık söyledikçe gönüllerde tüteriz.Eridikçe erir katılaşmış kalpler.
Canlanır maziden gelen sesler. Onlarda eşlik eder.
Dökülen gözdeki yaşlar. Kiminde sel olur akar.
Kimi gülsede, kimi ağlasada. Yalan dünya kimseye kalmasada.
Bu günlerin yarınlarında yaşayacaklarda var. Ardımızdan iyi, kötü, söyleceklerde var.
Her yerde bir güzel eser. Ayakta durdukça yaşar. Gördükçe gelip geçenler. Elbetteki yad ederler.

Kıymet yaratanlar kıymetlidirler.

Kıymetli dostlara saygılar, sevgiler…

Güven Gürbüz

26 Kasım 2022

Şebinkarahisar / Ankara

KERAMETTE DEĞİL İCABETTE

KERAMETTE DEĞİL İCABETTE

Bekleriz güneş doğacak, aydınlık yüzümüze vuracak.
Bekleriz ümitlerimiz çiçek açacak. Dualarımız kabul olacak.
Bekleriz beklemeye de, ne beklediğimizi beklerken, başka bekleyeceklerimizinde olduğunu görürüz bazen.
Beklediklerimizden daha önemli beklediklerimiz olduğunu da görürüz. Nasip kısmet der seviniriz.
Beklemek bir ömür boyu sürse de bekleriz. Ne beklediğimizi unutur yine bekleriz.
Hatırlar yine bekleriz. Ya gelir, ya gider, ya geçer gider görmeyiz.Ya bakar görmeyiz. Ama yine de bekleriz. Ömür beklemekle geçer çoğu zaman.
Bir gün gelir beklemenin bedelini kaybettiklerimizle, bazen yitirdiklerimizle öderiz.
Beklemenin bedeli, yitirdiklerimizin önemi ile ölçülür, biçilir, değeri o’ zaman anlaşılır.

Beklemeden söz konusu, kapsar her hususu. Memleket için Vilayetliği bekleriz.
Yollarının kaderine bakar bekleriz.Katar, katar, göçlere göç katar, gurbete gidenlerin dönüşünü bekleriz.
Bekleriz de bekleriz. Seneler, senelere eklenir. Dağlar delinir, tüneller yapılsın diye bekleriz.
Doğal gaz isteriz, gelsin diye bekleriz. Hastahane kapısında doktor bekleriz.
Çarşıda, pazarda ucuzluk bekleriz. Geçinemeyiz ücretlere zam bekleriz.
Bakarız halimize, hem güler, hem ağlarız.
Beklemeden, bir günde her arzumuzun gerçekleşmesi için dua eder. Yaradan a havale ederiz.

Beklemeden gelir mi diye sorarız kendi kendimize. Koşar gideriz,coşar yürürüz.
Arar dururuz, bulamadan döneriz. Saç baş yolanımız.  Kaş göz edenimiz.
En büyüklerimiz, en küçüklerimiz, dinlensin sözümüz diye bekleriz.
Bazen geçmişe özlem duyarız. Atalarımızın sözlerine değer biçeriz.
Zamana yenik düşer, bazen de boynumuzu bükeriz. Döner dolaşır beklemekten öteye yine geçemeyiz.

Keramet ararız, süsleriz hayallerimizde. Coşar coşturur, koşar koştururuz.
En güzel yerlerine kendimizi kondururuz.
Daldıkça dalar sadece biz oluruz etrafında, birazda sevdiklerimizden. Bizden gayrileri unuturuz.
Arkaya, arkaya atarız, dönüp arkamızı bakmayız. Hep ben, ben deriz. Biz demeyi çok geç anlarız.
Bekleye, bekleye hayallere de bir gün son vermeye geçeriz. Değişir modumuz.
Bir başka çıkar kokumuz. Kimi görür sarılır, kim uzaktan kaçar.
Beklemenin sonu nedir acaba der rastlantıların sonunda kendimizin kendimiz olduğumuzu da anlarız.
Her şey bizde biter. Beklemekle değil koşmakla yürümekle yolların aşılacağını bir gün gelir anlarız.

En güzel örnekler, yaşamda gizdirler. Aslında onlar bizi seyrederler. Akıl ile şuur hayallere kanmazlar.
El ele verip boş oturmazlar. Düşünceyi de yanına alırlar. Uzadıkça uzayan yollara aldırmazlar.
Heybesinde ümitler, deste, deste, fikirler, altında rüzgarda uçan atlılar, dört nala koşarlar.
Akıl ile fikir, düşünce ile tek bir. Bütün olur bizler. Anlaşılır cümleler. Hatırlanır verilen sözler.
Gerçekleşir dilekler. Güler yüzler. Çare beklemekte değil yürümekte.
Yürümenin koşmaya, koşmalar atlıya, atlılar bahtlılara karışarak.
Keramette değil iş icabette. Yollar yürümekle bitmese de, ulaşmak icabetle. İcabet edelim.
Gelmeyene gidelim. Yüzlerimizi güldürmek için bu günden tezi yok beklemeyelim.

Birde Hoca Nasrettine kulak verelim.

Biz Onun Ayağına Gideriz

Nasreddin Hoca’nın hocalığı halk arasında ermişliğe kadar ilerleyince günün birinde hemşerileri;

“Hocam, senin bir ermiş olduğunu, istediğin her şeyi ayağına getirttiğini söylüyorlar. Fakat bunu biz göremedik; şu kerametini bize gösterir misin?” diye sorarlar.

Bu sözler karşısında şöyle bir kendini toparlayan Nasreddin Hoca; “Ey dağ, haydi yanıma gel.” diye üç defa seslenir.

Nasrettin Hoca ve hemşerileri bakarlar ki dağın kıpırdadığı filan yok. Herkes, Hoca ile dalga geçmeye hazırlanırken Hoca yerinden kalkıp yürümeye başlayarak; “Hemşerilerim, biliyorsunuz bizde kibir diye bir şey yoktur. Ne yapalım, dağ bizim ayağımıza gelmezse biz onun ayağına gideriz.” deyiverir.”

Ömrümüz ömrümüz ah bu ömrümüz. Gelir geçerde değerini nedense bilemeyiz. Bekleriz de bekleriz.
Ha bu gün, ha yarın deriz. Hep ben, ben. ben deriz. Bir günde biz demeyi öğrenmeliyiz.
Elele vermeliyiz. Dağı taşı delmeliyiz. Ferhatlar bizler, şirin memleketler. Beklememeliler.
Dağlar delinir, sular akıtılır. Ferhat ile Şirin misali. Beklemekle değil yürümekle, koşmakla, engelleri, zorlukları aşarız.
Umut ettiklerimiz uzak değil belki çok yakındadır.
Dağlar uzaktan bakarlar, kimbilir neler anlatırlar. Dağlar ayağa kalkamazlar. Yürümezler, koşamazlar.
Eteklerinde ne yazlar, ne kışlar gelip geçerler. İcabet ederiz. Yürür koşarız. Arar buluruz.
Ne oturur,ne uyur kalırız. İcabet eder bakar görürüz. Hal ile hallanır. Dertli ile dertlenir.
Bir de bakmışsınız derman buluruz. Derman oluruz. Dermanı bekleyenlere yollarız.

Kerametle olmaz, icabetle yorulunmaz.

Selametle kalınız.

Güven Gürbüz

19 Kasım 2022

Şebinkarahisar / Ankara

HAZIR OL, HUZUR BUL

HAZIR OL, HUZUR BUL

Tedbirli olmak, geçimin yarısıdır.” buyuruyor Hz. Muhammed (S.A.S) efendimiz. Çalışıp kazanmak, kazandığını da har vurup harman savurmamak. Bu günün yarını da var diyebilmek. Tedbiri elden bırakmamak. Tedarikli olmak. Elde tutmak, korumak, gözünü açmak, uyumamak. Akıllı olmak.

Yaşam bir cezve. Cezvenin içinde kahve. Kaynar dökülür de yere, fincana düşer olur da takdire şayan övgülere. Bir içen bilir, bir yere döken. Elden ele değişir, İyi ağaçtan has meyveler yetişir. Gün görmüşü olur sonunda erişkini, yolunu sapıtır pişkini. Karnı büyük zenginin çok olur göreni. Tanıyan pek bulunmaz fakirini. Sende varsa bana ver der, arkasını döner unutur gider. Sözünün eri en sevilenleri, onu da gören az bulunur. Her şey çok çabuk unutulur. Kısa ömür çabuk tükenir. Ana baba vasiyetleri, anlatır bir çok dilekleri. İsteği yoksa mahdumların, değiştirirler mahalleleri, sokakları.

‘Akıl sonradan ah çekmek için değil, düşünüp tedbir almak içindir.’ der Mevlana. Gel bunu anlat çoğularına. Ağızdan çıkan ateş çemberi, yakar kavurur kimilerini. Velakin acı söyler hakiki dost bildikleri. Bu gün yarının davetçisi. Tedbir yarının bekçisi. Hatırlatır düşünce elçisi. Attığın adımın yarını tarihçesi, iyi okuna, iyi biline, değerli olduğun görüne. Zorluklar bir kenara, düşmezsin dara. Pay bırakmak bu günden yarınlara.

Sakin bildiğin kuytularda, kimler yatar uykularda. Eğer camdan evde oturuyorsan başkalarına taş atmamaktır esasında.Ne kadar akıllı olursan ol, ihtiyatsız isen sensin sonunda başarısız olan.

Etrafımız çevremiz yaşadığımız memleketimiz. Doğal afetler kaderimiz. Hiç unutmamalıyız. Nerede kaldı tedbirimiz. Evlerimiz, ahırlarımız, mereklerimiz. Okullarımız, mekteplerimiz. Camilerimiz, mescidlerimiz. Deprem geliyorum derken nasıl duymayız? Seller akarım derken nasıl görmeyiz? Nerede kaldı tedbirlerimiz..? Eski yapılar bas bas bağırırlar. Huzursuz olmamak için el atanlar mutlular. Ya diğerleri ne durumdalar..? Olmuyor kulağının üstüne yatmakla. Çare bulunur etrafa iyi bakmakla. Bu günden yarına, yakınlaşmalı çare olana. Tedbir senden, takdir Allahtan. Fayda gelmez yan gelip yatmaktan. Bu günden tezi yok. Çare ararsan senden çok. Görecek göz, duyacak kulak kurtuluşa vesile olacak.

Hazır olmak tedbir, hazır olmak karşılayabilmek, hazır olmak bilgilenmek, ilgilenmek, dinlemek, konuşmak, söylemek, dile getirmek. Ayağa kalkıp yürümek, çareleri derlemek, tedarik etmek. Önlem almak, aldırmak. Har vurmak, harman savurmak neyimize, tutumlu olmak hepimize. Cimrilik deme sakın, her şey elinin altında yakın. Görmen lazım velakin. Aç gözünü bir bak. Bir ışıkta sen yak. Aydınlıkta ferahlık, kim ister karanlık. Yarınların huzuru, yaptıklarımızın tezahürü. Kalk ayağa yürü. Alınacak yol var. Yola açılan kapılar var. Şimdi bu dar sokaklar, gelen geçenlere bakar. İçimizdeki güzellikler hepimizi yaşatırlar.

Nasrettin hocanın düşüncesi, hayata açılan penceresi, kendimize getirir, düşündürür her bir fıkrası.

Bizim Eve Geliyor

Günün birinde Nasrettin Hoca’nın komşularından birisi vefat eder. Hoca da komşu hakkı diyerek başsağlığı dilemeye gider.

Bu sırada evdekiler yüksek sesle ağlamaktadır. “Ah, bizi bırakıp da nereye gidiyorsun, hem de ocağı, ateşi olmayan yere…”

Hoca bu sözleri iyice dinledikten sonra ev sahibinden izin ister ve doğruca evine gelerek hanımına; “Hanım, hanım! Sorma başımıza gelenleri, söylenenlere bakılırsa rahmetli komşumuz bizim eve geliyor.” der.

Bu günden yarına, vesile ola anlatılanlar yazılanlar. Kulağınıza küpe olsun derler, küpe düşer fark etmezler. Her gün bakmak, kol kolaçan etmek.
huzuru bulmak, huzurlu olmak. Kısacık ömürde saadeti bulmak. Daha ne isteriz. Mutluluğu paylaşarak büyütürüz.

Hazır ile huzur ararsa bizi bulur. Arayan biz, bulan biz. Şükür ile niyaz ederiz.

Huzurunuz daim olsun.

Güven Gürbüz

11 Kasım 2022

Şebinkarahisar / Ankara

HABERDİR HABER VERİR

HABERDİR HABER VERİR

Haber alır, haber verir. Arzuhalini sorar sual eder.
Selam eder. Kelam eder.Fani dünya bir ömür böyle gelip, geçer.

Kimi sırtını dönmüş. Kimi unutulup gitmiş. Ne bir haber, ne bir sual.
Kim bilir nerelerde, kimler ile söz eder, seyran eder.
Ne bir hatır, ne bir gönül. Tükenmiş yüreği, solmuş kalbi.
Sevgiden nasibini almak, hatırdan gönül saymak, hepsinden marifet, anlamaklı olmak.
Böyle gelmiş, böyle gider diyenler, maziye gömülür unutulur giderler.
Ömrü boyunca gördüğü göreceği an, o da bir zaman.
Ya gelir yoldadır, ya gelirken tükenir yolda, ya gelemez uzaktadır.
Kaldırmaya mecali kalmamış tükenmiş yüreği. Kaldıramaz yerden bitmiş hasretliği.
Bu dert beni toprağa götürür der.
Unutulanlar defterinde en son yazılanın peşinden adını yazdırır.

Bitmiş yakınlık, camekanlı aletlere gizlenmiş.
Ya bir resim, ya iki satır. Sanırsınız hepsi birer bakır, gümüş. Değerine altın demek lüküs.
Yan yana, diz dize, göz göze, söz söze, çok zor gelir.
Nasıl olsa bir resim yeter. Bir söz biter. Ya darılır, ya küser.
Adına sosyal medya derler. Bu gün böyle ya yarın neyler?
Hayallerle yaşatırlar. Dokunmadan elele, gelemeden yanyana, bir buse konamadan.
Uzaklığın sıcaklığı sahte, yakınlığın en üstünde.
Ya bu gün, ya yarın hatırlanmalı vakit geçmede.
İnsanlığın özü kaybolmadan, sahte dostluklara kanmadan.
Gerçekliği yakalamadan. Ne zorluk çekerler bunu anlamadan.

Sıra sıra yazılanlar. Gün gelir darlanırlar. Kimler kimlerin haline gülerler.
Sararlar sarmalarlar. Postayı gönderir dokunduğu parmağı.
Nedir uzaklık, nedir yakınlık. Çağ bu, zaman şu, hey dost, hey, huuuuuu…
Aç gözünü bir bak. Niceleri vardı hani. Her sözün yani. Unuttuğun, unutulan fani.
Ededi bilme tendeki canı. Alır veren bir gün emanetini.
Çok beğendiydim der kendimi, beğenmez olur günden güne resmini. Sarınca kırışıklıklar gül tenini.
Bulamazsın sileni bir gün alnından akan terini.
Hatırladınmı akrabalarını, dostlarını. Gördünmü kimler gelmiş, kimler yitmiş.
Yeni yetmeler, esip gürlemeler, kendini beğenmişler, lafını sözünü bilmeyenler, daha neler, neler.?

Bırak elinden camekanlı aletleri. Tut yolları, yolları. Bul dostları.
Bu gün bulduğunun ne olacak sonu. helallik al, gönüllü ol. At adımını bir öne geç.
Kadir bilsinler diye değil, hak görsün yeter diyen ol, hep güleç.
Gülen yüzler, güleçler güldürür. Gamı kederi götürür. Dünya varmış der, yaşadığını fark ettirir.

Hoca Nasrettin yine yollarda görünür. Hele bakalım ne söylenir.?

“Bunu Sana Haber Vermeye Geldim

Nasrettin Hoca ile hanımı evde sohbet ederlerken hanımın sancısı tutar ve kıvranmaya başlar.

Bu arada Hocaya; “Hoca Efendi, git bana bir hekim çağır.” der.

Nasrettin Hoca tam evden çıkacağı sırada hanımı;“Bey! Gitme, sancım geçti.” der.

Hanımının uyarısına rağmen Hoca hiçbir şey olmamışçasına doktorun yanına gider ve;

“Doktor Bey, hanımım sancılanmıştı, beni de sana göndermişti. Tam evden çıkarken sancısının geçtiğini söyledi; ben de bunu sana haber vermeye geldim.” der.

Her hafta yazılanlar köy pınarından akan su gibidirler. Bazen akarsa da bazende kesilebilirler.
Bazen gürül gürül. Bazen gıdım gıdım. Darıldı diye bilmen sakın.
Gönüller ne kadar yakın, o kadar çabuk dağılır sisin dumanın.
Memleketin kışın karlı dağları olmazsa yazın serin bağları olmaz.
Zemherinin sızısı, baharın neşesine. Yazın açan çiçek bahçesi, yaprakları çok oluşu ağacın, sonbaharın gazelleri.
Unutulmasın bir gün bu yazılıp çizilenleri.
Salıdan salıya bu haftaki yazıya girenler çok oldular.
Ya göründüler. Ya bilindiler. Bitti kelimeler. Sayfanın sonu göründü.
Bi haber değil, iyi haber. Olmasın sakın kimse derbeder. Yaşasın dostluğa değer verenler.

Dost ve sevecen insanlara, saygılarımla.

Güven Gürbüz

05 Kasım 2022

Şebinkarahisar / Ankara

GİDEN BİLİR, BİLMEYEN SORAR..

GİDEN BİLİR, BİLMEYEN SORAR..

Gurbet görmüşüdür hasretliğin bilgesi. Dağı taşı aşmasıdır gölgesi.
Her nere götürsede hep kendisi. Bilir ki olmalıdır kalın ensesi.
Ezilmişliğin belgesi garip kalışı. Çatılınca anlaşılır kaşı.
Ne olursa olsun insanoğlunun yaşı, yaşam mücadelesi her şeyin başı.
Uzak illere gidişlerdir umulan medet. Gel dur deselerde buralarda, yok bir sebep.
Gönül bir yanda demet demet. Bahçeler bir yanda meyvesi, sebzesi, sepet, sepet.
Biri der kalk gidelim, biri der ayrılığa dayanırmı yürek?
Tutar yolları, en sonunda gurbet elinden tutarak.
Ya kalmaktır, ya göçmek. Bilmem deselerde, buna ne desek.
Adı sıla, adı gurbet. Olur sonunda uzak iller nasip kısmet.

Huy ile hus olur sonunda namus. Korumasını bilmek izzet-i nefis.
Ne söyleriz, ne yaparız. Sonunda hep şaşar kalırız.
Nedir suçumuz? Nedir günahımız? Hepimiz insanoğluyuz.
Adem ile Havvadan geliriz. Yinede bilemeyiz.
Önce ağlar, sonra güleriz. Güldüğümüz olur bazen ağladığımız.
Bir türlü anlatamayız. Sonunda tek başına kalanımız.
Çaresiz kalışımız olur etrafımıza bakışımız.

Varsa makamı mevkisi, doluysa küfesi, gür çıkar hep sesi.
Yaban ellerinde garibin ise bitmez çilesi. Züğürt olur en sonunda kısılmışsa sesi.
Yoksulluğun gözü çıksın derde kesilirse sesi. Unutulur gider hayatın her bir karesi.
Yüreğinde tükenir çektiği çilesi. Kısılırda çıkmaz, bir yerlerde tükenir garibin sesi.

Anlatılanların çoğu maziye gömülen hazin senelerin hazinesi.
İçinde bir sandık dolusu. Atalarından kalan yıkık, dökük, eski, püskü, solgun.
Anlayanın anladığı dilden aslında. Çok şeyler anlatırda, anlatım anlayanda.
Konuşturan bilir. Anlayanı anlattıran.

Her yazılanda bir gizem. Ne anlatsam, ne söylesem.
Yıllara yem olmuş mazisi. Nerede kaldı deselerde nenesi, dedesi.
Unutulmuş gitmiş, katlanmış kaldırılmış, rafı kalmamış, odası yitmiş.
Adı kalmış dilden dile. Memleketin nere diye soranlara. Bir tek adı bilinirde söylenesi.
Çağ değişti. Zaman sapla saman. Rüzgarla ile savrulan, karla ile dolan.
Soğuktan donan, hep eskilerden kalan.

Güneşi görüp koşar. Sıcağı bulup uçar. Denizi görüp dalar. Rahatı bulan.
Şimdiki zaman yeni zaman. Bileceğimizi, bildiğimizi, açtığımızda gözlerimizi.
Gördüğümüz, göreceğimiz, yaş kemale ermeden, yaşam ekmeğine ne süreceğini bilmeden.
Yaşayıp, görmeden, söylenemez söylenecekler.
Söyleyecekler, anlatacaklar, dillenip, dillendirecekler, anlatıp örnek verecekler.
Gelecek açıp gözünü bakacak. Durma orada , burada.
Yaşam nefes aldığın her yerde. İster memlekette, ister gurbet elde.
Anlatacaklar ve dinleyecekler bitmeyecekler.

Hoca Nasretin’in anlatacaklarına bilmem ne diyecekler?
Yazarsak okuyacaklar, okuyup anlayacaklar. Yazalım öyleyse.

” Büyüyünce Ganem Derler.

Nasreddin Hoca Hicaz’a gider. Dönüşte herkes Hoca’yı karşılar, hoş beş sırasında hemşerilerinden birisi;

“Hocam, Arabistan’da epeyce kaldın, her hâlde Arapçayı da öğrenmişsindir.” deyince Hoca;“Evet, öğrendim.” der.

Bunun üzerine hemşerisi sorar: “Pekiyi Hocam orada deveye ne derler?”

“Hemşerim, sorduğun soru çok büyük olmadı mı?”

“Pekiyi, küçüğünden soralım, pireye ne derler?”

“Hemşerim, bu defa da çok küçüğünden sordun, bunların ortası yok mu?”

Bu sırada soru sorma sırası bir başka hemşerisine gelir: “Tamam, Hocam onlar kuzuya ne derler?”

Hoca, bu soruyu duyunca şöyle bir kendine gelir ve cevap verir:

“Hemşerilerim, onlar kuzuya bir şey demezler; ancak kuzu büyüyünce ganem [koyun] derler.”

Ne büyüklükte marifet ne küçüklükte. Her şey saklı bir bellekte.
Kiminin aklında, kiminin yüreğinde. Marifet paylaşmasını bilende.
Ne öğün çok bilmekten, ne de döğün, kader deyip boyun eğmekten.
Hepsi orta bir yoldan, selamet kapısı yüreğinin ortasından.
Marifet onu oradan çıkarması. Her ne varsa büyüyecek, küçük iken ne ise onu unutmayacak.
Önemli olan büyürken gelişmek en büyük hazineyi getirecek.
Akıldan, fikirden, izandan, yaşamdan çıkaracağın mizandan.
Şaşmayacak hesap hep namuslu kalacak. Ar, edep, iyi huy, güzel davranış, hep kazandıracak.

Uzakta, yakında, gönül hepsinde. Yaşatmasını bilenlere..

Sevgilerle,

Güven Gürbüz / 30 Ekim 2022

Şebinkarahisar / Ankara