GİDEN BİLİR, BİLMEYEN SORAR..
Gurbet görmüşüdür hasretliğin bilgesi. Dağı taşı aşmasıdır gölgesi.
Her nere götürsede hep kendisi. Bilir ki olmalıdır kalın ensesi.
Ezilmişliğin belgesi garip kalışı. Çatılınca anlaşılır kaşı.
Ne olursa olsun insanoğlunun yaşı, yaşam mücadelesi her şeyin başı.
Uzak illere gidişlerdir umulan medet. Gel dur deselerde buralarda, yok bir sebep.
Gönül bir yanda demet demet. Bahçeler bir yanda meyvesi, sebzesi, sepet, sepet.
Biri der kalk gidelim, biri der ayrılığa dayanırmı yürek?
Tutar yolları, en sonunda gurbet elinden tutarak.
Ya kalmaktır, ya göçmek. Bilmem deselerde, buna ne desek.
Adı sıla, adı gurbet. Olur sonunda uzak iller nasip kısmet.
Huy ile hus olur sonunda namus. Korumasını bilmek izzet-i nefis.
Ne söyleriz, ne yaparız. Sonunda hep şaşar kalırız.
Nedir suçumuz? Nedir günahımız? Hepimiz insanoğluyuz.
Adem ile Havvadan geliriz. Yinede bilemeyiz.
Önce ağlar, sonra güleriz. Güldüğümüz olur bazen ağladığımız.
Bir türlü anlatamayız. Sonunda tek başına kalanımız.
Çaresiz kalışımız olur etrafımıza bakışımız.
Varsa makamı mevkisi, doluysa küfesi, gür çıkar hep sesi.
Yaban ellerinde garibin ise bitmez çilesi. Züğürt olur en sonunda kısılmışsa sesi.
Yoksulluğun gözü çıksın derde kesilirse sesi. Unutulur gider hayatın her bir karesi.
Yüreğinde tükenir çektiği çilesi. Kısılırda çıkmaz, bir yerlerde tükenir garibin sesi.
Anlatılanların çoğu maziye gömülen hazin senelerin hazinesi.
İçinde bir sandık dolusu. Atalarından kalan yıkık, dökük, eski, püskü, solgun.
Anlayanın anladığı dilden aslında. Çok şeyler anlatırda, anlatım anlayanda.
Konuşturan bilir. Anlayanı anlattıran.
Her yazılanda bir gizem. Ne anlatsam, ne söylesem.
Yıllara yem olmuş mazisi. Nerede kaldı deselerde nenesi, dedesi.
Unutulmuş gitmiş, katlanmış kaldırılmış, rafı kalmamış, odası yitmiş.
Adı kalmış dilden dile. Memleketin nere diye soranlara. Bir tek adı bilinirde söylenesi.
Çağ değişti. Zaman sapla saman. Rüzgarla ile savrulan, karla ile dolan.
Soğuktan donan, hep eskilerden kalan.
Güneşi görüp koşar. Sıcağı bulup uçar. Denizi görüp dalar. Rahatı bulan.
Şimdiki zaman yeni zaman. Bileceğimizi, bildiğimizi, açtığımızda gözlerimizi.
Gördüğümüz, göreceğimiz, yaş kemale ermeden, yaşam ekmeğine ne süreceğini bilmeden.
Yaşayıp, görmeden, söylenemez söylenecekler.
Söyleyecekler, anlatacaklar, dillenip, dillendirecekler, anlatıp örnek verecekler.
Gelecek açıp gözünü bakacak. Durma orada , burada.
Yaşam nefes aldığın her yerde. İster memlekette, ister gurbet elde.
Anlatacaklar ve dinleyecekler bitmeyecekler.
Hoca Nasretin’in anlatacaklarına bilmem ne diyecekler?
Yazarsak okuyacaklar, okuyup anlayacaklar. Yazalım öyleyse.
” Büyüyünce Ganem Derler.
Nasreddin Hoca Hicaz’a gider. Dönüşte herkes Hoca’yı karşılar, hoş beş sırasında hemşerilerinden birisi;
“Hocam, Arabistan’da epeyce kaldın, her hâlde Arapçayı da öğrenmişsindir.” deyince Hoca;“Evet, öğrendim.” der.
Bunun üzerine hemşerisi sorar: “Pekiyi Hocam orada deveye ne derler?”
“Hemşerim, sorduğun soru çok büyük olmadı mı?”
“Pekiyi, küçüğünden soralım, pireye ne derler?”
“Hemşerim, bu defa da çok küçüğünden sordun, bunların ortası yok mu?”
Bu sırada soru sorma sırası bir başka hemşerisine gelir: “Tamam, Hocam onlar kuzuya ne derler?”
Hoca, bu soruyu duyunca şöyle bir kendine gelir ve cevap verir:
“Hemşerilerim, onlar kuzuya bir şey demezler; ancak kuzu büyüyünce ganem [koyun] derler.”
Ne büyüklükte marifet ne küçüklükte. Her şey saklı bir bellekte.
Kiminin aklında, kiminin yüreğinde. Marifet paylaşmasını bilende.
Ne öğün çok bilmekten, ne de döğün, kader deyip boyun eğmekten.
Hepsi orta bir yoldan, selamet kapısı yüreğinin ortasından.
Marifet onu oradan çıkarması. Her ne varsa büyüyecek, küçük iken ne ise onu unutmayacak.
Önemli olan büyürken gelişmek en büyük hazineyi getirecek.
Akıldan, fikirden, izandan, yaşamdan çıkaracağın mizandan.
Şaşmayacak hesap hep namuslu kalacak. Ar, edep, iyi huy, güzel davranış, hep kazandıracak.
Uzakta, yakında, gönül hepsinde. Yaşatmasını bilenlere..
Sevgilerle,
Güven Gürbüz / 30 Ekim 2022
Şebinkarahisar / Ankara