KONUŞ, KONUŞ, ÖNÜ YOKUŞ.

KONUŞ, KONUŞ, ÖNÜ YOKUŞ.

Kısa kesmektir sözün özü. Süzüm, süzüm, süzdürmesin iki gözü. Kim söylemez bu sözü?
Ateşte unutma pişen kazı. Hesaba kat ocaktaki közü. Rüzgar eser tutuşturur sazı.
Uğra dostlara bazı, bazı. Hafife alma oğlanı, kızı. Hepsinin kendine özgüdür nazı.
Kimi bilmez, susmaz konuşur. Kimi susar, bilmez alışır. İşler işte o’zaman karışır.
Uyur gider alim uymaz cahile. Cahil kimi bulsa dolar diline. Önce bir bak haline.

Düşün yaptığını, ettiğini. Çekme bir anda her şeyden elini eteğini. Düşün arının peteğini.
Bal yapar kimi doğada eşsiz. Kuyu kazar kimi, sessiz, sessiz. Düşünmez ki biz acaba neyiz?
Dikkat sağına, soluna. Adam diye takma her önüne geleni koluna. Acıyan olmaz sonra sana.
Biz biliriz deriz bilmeyiz. Her zaman, her yerde, önümüzü görmeyiz. Öğrenmeyi acaba neyleriz?
Çalıştır bedeni, kafayı. Boş ver sürsün kim sürerse sefayı. Sen önce yok et önünden cefayı.

Hoca Nasrettin severmiş sohbeti. Ne bilsin sonu esnemekti. Acaba bize neler anlattı?

Esnemekten Çenem İkiye Ayrılacaktı

Nasreddin Hoca’nın da içinde bulunduğu bir sohbet toplantısında geveze birisi hiç kimseye söz hakkı vermez.
Sağdan, soldan konuşulurken hep geveze adam konuşur, Hoca da sıkıldığı için bol bol esner.
Sohbet bittikten sonra geveze adam Hoca’ya; “Yahu Hocam, siz hiç ağzınızı açmadınız?”
deyince Hoca, gevezenin tekrar konuşmaya başlayacağını düşünerek;
“Be adam, nasıl ağzımı açmadım, esnemekten neredeyse çenem ikiye ayrılacaktı.”deyiverir.

Uzun yoldan kısa çıkar mı? Uçan kuşa bakar medet umar mı? Yoksa sıvar kolları yola düşer mi?
Biz gideriz yane, yane. Kim almazsa almasın, boş ver kaale. Hak yaradandan doğrusunu dile.
Yolumuz düşerse sohbete, saza. Sıra vermezde söylerse bize. Susar dinleriz elbet köşemize.
Her nere gitsek var bir geveze. Sıra vermez çalınacak saza. En iyisimi katmalı sazlı, söze.
Getirmesin uykumuzu huysuz. İyi düşünürsek bir araya getiririz. Hepimiz sıramızı biliriz.

Leyleğin ömrü vak, vak ile. Gevezenin ömrü lak, lak ile. Geçer gider bilmeye ne var haybeye.
Dost kervanında kimler eksildi? Daha dün kim vardı? Baktık önümüze, ardımızda kim kaldı?
Baktı gitti sağa sola. Heybeyi omuzladı çıktı yola. Daha ne kadar yük dayansın? dedi bu kola.
Kimi oradan. Kimi buradan. Boynun bükük mü kaldı az konuşan? Anlatamadı halini ama bildi yaradan.
Düştü attan çok konuşan. Ata sorsalar anlatacak halinden. Her zaman kazandı sabrı sükut eden.

12 Mart 2024

Güven Gürbüz

Şebinkarahisar / Ankara

GÖNÜL NE HALE. OLMASIN NAFİLE

GÖNÜL NE HALE. OLMASIN NAFİLE

Ben isterim. Sende istersin. İstersin ki her nerede olursa görülsün işin.
Hoşuna da gitmeli peşin, peşin. Daraldım dersin. Çareyi bulur istersin.
Çare olan ne buyursun? Ne istersen iste, her şeyden önce niyetin iyi olsun.
Seni sormazlar senden. Anlarlar kiminin halinden. Velakin şüphelidir niyetinden.
Gelmiyorsa aman ha sakın gönülden. ‘Bilmem ki’ der sonra acaba neler söylesem?
En iyisini kim bilir? Cefa çeken bilir. Sefa süren mi? o’tezden unutur.
Eser rüzgardır bu güvenme, yaşı kurutur.Bir bahane bulur, diğerini çabuk unutturur.
Sorup sormalı. Can deyip geçmemeli. Can, candan öte, iyi dinlemeli.
Adı ne konursa konsun, ama çilekeş yapmamalı. Halden anlamalı.

Soran, soruşturansın. Sen, sen olalı en iyi halden anlayansın.
Her daim bak yanyanasın. Sen arzuhallere tercüman olansın.
Anlatmak zordur kimilerine. Halı dokurlar bakmadan hallerine.
Ne diyeceksin bir de uzayan dillerine? Kulak ver bir de seslerine.
Mana bulamaz anlamayan. Bildiğini, bilmediğini sayan.
Orta yerde durur her şey ayan, beyan. Koşan gelir uçan, kaçan.
Susar sustuğuna.Hırslanır hırslandığına. Anlam veren olmaz buna.
Pişman etme tuttuğuna, tutacağına. Açmasın ağzını bir de sana.
Ayda, yılda, bir olur belki. Arkasını döner gider umutsuz tilki.
‘Gönülsüz olan da’ der ‘kim ki?’ Dinleyelim bakalım bir, iki…

Zorda kalanın halini anlamayana belletin.
Sorun en iyisinİ Hoca Nasrettin anlatsın.

Eşeğimin Gönlü Olmadan Vermem

Günlerden bir gün Hoca’nın hoşlanmadığı bir köylüsü değirmene gitmek için Hoca’dan eşeğini ister.
“Hoca Efendi, evde un kalmadı, eşeğini versen de bir değirmene gitsem, buğdayımı öğütsem, gelsem.” der.
Hoca’nın niyeti eşeği vermemektir. “Komşum, bu işte birinci derecede sorumlu olan eşektir,
gideyim ona bir sorayım, ona göre ben de sana bir cevap vereyim.” der ve ahırın yolunu tutar.
Nasreddin Hoca’nın komşusu olanlara anlam veremez ama beklemekten başka da çaresi yoktur.
Biraz sonra Hoca ahırın kapısında görünür.“Vallahi komşum, gözlerinle gördün işte, gittim eşeğe sordum.
Hayvan direniyor, gelmek istemiyor. Bana; ‘Sen beni her defasında köylülerin işlerine yolluyorsun da,
neler olduğunu bilmiyorsun. Beni en ağır işlerde çalıştırıyorlar, dövüyorlar; o da yetmiyormuş gibi
bir de sana küfrediyorlar. ’ dedi.” Hoca’nın ne demek istediğini anlayan komşusu;
“Hoca vermeyeceksen açık söyle. Hiç eşek konuşur mu?” deyince Nasreddin Hoca;
“Komşum, eşek her zaman konuşmaz ayda yılda bir konuşur, o da bugüne rastgeldi, eşeğimin gönlü olmadan veremem.” der.

Hayat dediğin uyanıp, kalktığın. Gözlerini açıp, kapadığın.
Bulunca yediğin. Bulamayınca aç kaldığın. Çalışıp, çabaladığın.
Alışıp, sarıldığın. Gördüğün, görmediğin. Duyduğun, duymadığın. Bilip, bilmediğin.
‘El kapısında çalışırım’ der kimi. ‘Büktürdüler genç yaşta belimi.’
‘Boş bıraktılar elimi avucumu.’, ‘Dama atmasınlar aman ha bir de pabucumu?’
Kimi ezer. Kimi ezdirir. Kim, kimi, beğenmez de kaşı, gözü, süzdürür?
Bitmez her gün yenisi istenir. Sakız gibidir çiğnenir. Derler ‘Çalışan kazanır.’
Gerek yok der bazı, bazı. Çalmaya hazır nasıl olsa her gün elinde sazı.
Yerinir gören kimi, gölde yüzen ördeği kazı. ‘Her gün’ der ‘yaşar oh ne iyi yazı.’

Hayattan alınır her gün ders. İyi düşünmeli gidiyorsa bir şeyler ters.
Fırtına ol da içinden es. Dikkat et mutluluğuna gölge düşürmesin hırs.
Her gelene he denmez. Hali, keyfi bilinmez. Bilinmeyenden de umut beklenmez.
Halden anlamayandan hal sorulmaz. Gönülsüzden hayır gelmez. Dost edinilmez.
Bilmeliyiz, bildirmeli. Eziyet çektireni de görmeli. ‘Ne iştir’ diye sormalı.
Eziyet edenin karşısında susmamalı. Halini anlatamayanın haline tercüman olmalı.
Arpamız, buğdayımız. Ekmeğimiz, aşımız. Eğrilmesin sakın her önüne gelene kaşımız.
Ağarmayacak zannetme hiç bir zaman saçımız, başımız. Geçiyor aldanma yaşımız.
Bir bilene sorduk bizler de öğrendik. Döndük yarım kalmış dedik. İyi dinlemedik.
Aldık başımızı kim bilir nerelere, nerelere gittik. Dinlemeyi de bilmeliydik.

02 Mart 2024

Güven Gürbüz

Şebinkarahisar / Ankara

HATIRLAMAK, EMİN OLMAK, UNUTMAMAK.

HATIRLAMAK, EMİN OLMAK. UNUTMAMAK.

Durgun gölde yüzer gibidir. Dökülen yapraklar. Çoğaldıkca kapatırlar. Suya yapışırlar.
Ağaçlar pekde masumdurlar. Mevsime inat, dimdik ayaktalar. Rüzgara göre dallarını sallarlar.
Yaşarken gördüğümüz sahneler. Bir göl misalidirler. İçinde yüzen sorular. Gelip geçenin önüne çıkar.
Kimi bildiğinden. Kimi bilemediğinden. Kura çeker gibi çıkar en dibinden. Sorarlar acaba neden?
Bilen bilir diyeceğini. Kim, kimin, tarlasını süreceğini. Sözü değiştirme söyle artık söyleceğini.

Falancadan filanca sorulur. Eğrisine, büğrüsüne, bakılır. Acaba neresinde ne vardır?
Gelince yanıtlar şaşırılır. Dayanamayıp tekrar, tekrar, sorulur. Meğersem cevabı çokta kolaydır.
Bilmediğinden değildir kiminin. Önemi çoktur velakin zamanın. Mahsuru yoktur dönüp bakmanın.
Zamanı gelince saymanın. Yolu yordamıdır emin olmanın. Ne gerek vardı derler, inek altında buzağı aramanın.
Hoca Nasrettin dururmu? Sorulara yanıt bulmadan olurmu? Eh artık anlaması da bu kadar zormu?

Eşeğin Ayakları

Günün birinde Nasreddin Hoca sabah erkence evinden çıkar, Akşehir Çarşısı’na gider.
Karşısına gelen bir adam selâm verdikten sora Hoca’ya hiç beklemediği bir soru sorar:
“Hoca Efendi, acaba eşeğinin kaç ayağı vardır?”
Eşeğinden inen Hoca bastonuyla eşeğinin ayaklarını teker teker saymaya başlar:
“Bir…, iki… üç… dört… Eşeğimin dört ayağı varmış!”
Bu olaya yakından tanık olanlar şaşırıp kalırlar.
İçlerinden biri dayanamayıp Hoca’ya tekrar sorar:
“Aman Hocam, eşeğin kaç ayağı olduğunu bilmiyor muydun? Niçin teker teker saydın?”
Hoca, gülerek etrafındakileri şöyle bir baktıktan sonra;
“Elbette biliyorum, hiç bilmez olur muyum?
Ama bu sabah eşeğimin ayaklarına bakmayı unutmuştum.
‘Belki sayısında bir değişiklik olmuştur. ’ diye tekrardan sayıverdim!” der.

Günlerimiz geçer tane. tane. Bizlerde herşeye var bir bahane. Hayat başka nasıl olur şahane?
Bir bakmalı kendimize. Yakıştıralım sorduğumuza. Akıl, fikir, düşünce, bir hiza. Kim kıza?
Makbuludür güzeli hoş cevabın. Günahını alma sakın sana kalsın sevabın. Her şeye çok çalışsın aklın.
Emin olmalı her birinden. Cevapta versek şakadan. Zarar gelmez sayıp, saydırıp, sarıp, sarmalamadan.
Hatır için olur bazen. Hatırlamak ise her zaman. Biraz yakından. Biraz uzaktan. Ne var bundan?

Eksilir günler gider ömürden. Yakınca çok çıkar yakacağın kömürden. Kaçamazsın sonra dumanından.
İçerisi ısınır. Dışarısı boğulur. Adına soba denir orada yakılır. Sönmesin diye attıkca atılır.
Soba gibidir yanar yanasıcası. Karakış gününde yoktur başka çaresi. Yaz gelince unutulur gerisi.
Ana bakar, yaşar, yaşayan. Düşündükçe çok olur kaşıyan. Yara derin olursa kanatan. Bilmem ne anlatsan.
İnsanoğlu benzetilir yaşama. Her gün gelir geçer bir aşama. Görmediğine kim şaşa? Her iş gelir akılsız başa.

24 Şubat 2024

Güven Gürbüz

Şebinkarahisar / Ankara

Kimler şaşarmış? Hala anlaşılamamış.

Kimler şaşarmış? Hala anlaşılamamış.

Yola çıkanın hali belli olmaz. Uzayası varsa, çeksen kısalmaz.
Düşene, kalkana. Uçana, kaçana. Aşina olduk çaktırmadan işini yapana.
Salt bizmiyiz düşünür, taşınır? Görür elbet cümle alemce bilinir.
Neler oluyor şaşılır. Düşünür, taşınır. Sorunlar acaba nasıl aşılır?
Emanet ederiz hepimiz bir bilene. El elden kimbilir neler dilene?
Biz biz olalım. Kulak asmayalım. Yinede her kulaktan kulağa söylenene.
Bu gün burada gördüğümüz.Yarın neyi buluruz? El değer değiştirilir yerimiz.
Ararız, tararız acep nerede buluruz? Bizler mi? Dünkü yediğimizi unuturuz.

Gezdik gördük cihanı alemi. Nerelerde bulduk daha dün buralarda gezeni?
‘Nerelere de uzatmışlar’ dedik ellerini. Rüzgarda savrulan eteklerini.
Benim ki yakışmaz demişler. Neler yapmışlar? O’köşeden alıp bu köşeye koymuşlar.
Garip insanoğlu bir başına, bir başına garip. Şekiller değişmiş olmuş acayip.
Haysiyet onur kime yakışır? Hiç bir şey anlamamış.Gözgöze gelince nasılda bakışır.
Yalanlar, dolanlar, sözlerine karışır. Masumiyet derler adına itişir, kakışır.
Anlamayana anlatmak dağa taşa. Taş yarılır da toprak olur dökülürde başa.
Söz geçmez yere bakan göz ile kaşa. Hoca Nasrettin’de bu işe şaşa.
Meğersem nelerde geliyormuş başa. Bilemedik değişim karışıyormuş işe.

Eşeğin Başı Değişmiş

Hoca eşeğini bir ağaca bağladıktan sonra şöyle bir gezmek ister.
Gezer tozar, ziyaretlerini yapar gelir ki ne görsün, eşeğinin yuları çalınmış.
Duruma çok üzülen Hoca pazarda dolaşırken bir taraftan da eşeklerin başındaki yularları kontrol eder.
Tam bu sırada bir bakar ki eşeğin birinin kafasında kendi eşeğinin yuları. . .
Doğruca eşeğin yanına varan Nasreddin Hoca eşek sahibinin duyacağı bir ses tonuyla;
“Yahu, yular bizim eşeğin yularına benziyor, fakat eşeğin başı değişmiş!” deyiverir.

Değiştirdiler huyu husu. Gideriz yolumuzda kuzu, kuzu.
Eksik etmeyiz davulumuzu zurnamızı. Horanda bulur meydan bizi.
Birlikte yaparız düğünümüzü. Kaçırmayız üç vakit yemeğimizi.
Nerede yaşarsak,birbirimizide bulursak. Orada kurarız derneğimizi.
Toplanır cümle alem. Her elde vardır bir kitap kalem.
Bilmem acaba ne söylesem? Bilemeden nelerden de bahsetsem?
İrkilir kimi bakar etrafa. Sorarlar; ‘meylin hangi tarafa.
‘ O’nu alalım derler bu rafa. Soralım bir de sarrafa.
Altın gibi değerli kılınır. Vitrin bulunur dizilir.
Acaba kimin içindir? Karıştırma işi.. hepsi bizim içindir.

Biz bilemedik dünya eğriymiş. Neresini doğrultsak oradan kaçarmış.
Kimler şaşarmış? Hala anlaşılamamış. İpin ucu baştan kaçırılmış.
Hepimiz bir olur alışırız. Kimseyi bulamazsak birbirimizle yarışırız.
Başkalarına hiç benzemeyiz. Sevdalarımızı kendimize yakıştırırız.
Makam mı dersin tut kaçırma. Mevki mi hiç şaşırma.Yolunu karıştırma.
Koltuğa sarıl kaptırma. Orası olmazsa şurayı da kaçırma.Gelde inanma.
Çok söyledik hepimize. Anladık ki koşarız neresi gelirse işimize.
Hesaba katmayız takılanı peşimize. çekilmeyide biliriz köşemize.
Okşarlar, severler başımızı. Baş tacı yaparlar iyi yaparsak işimizi.
Ama asla bozdurtmayalım dürüstlüğümüzü.Tanırız çoğumuz birbirimizi.

Biz dedik. Odunu, kömüre kattık. Sobamızı aldık nerelere kurduk?
Ateşini biz yaktık. Halılar,kilimler serdik. Üşüyenleri ısıttık.
Yaz gelince unuttular. Denizlere, göllere, havuzlara, koştular.
Yaz da geçecek, güz de gelecek demeyecekler. Kimi, nerden, diyecekler.
Döner değirmen misali zaman.Fayda etmeyecek unutulan. Duymasın el aman.
Bu ne heyelan? Aşağıdan, yukarıdan.Acıyacak zannetme seni senden çalan.
Kimi akar gider bir yandan. Kimi tutamaz o yandan. Zaman, bu ne zaman?
Her işin başı ilk baştan. Balık kokmasın baştan. Anlar iyi anlayan.

20 Şubat 2024

Güven Gürbüz

Şebinkarahisar / Ankara

Biz söyledik biz dinledik.

Biz söyledik biz dinledik.

Süzülerek gelir gümüşten rengi. Kimi tüketmiş ellerin derdi? Hangi dağdan, ne bileyim, der gibi.
Bu dağlar bizim der. Bittiği yerde yar. Tepesinden kanatlanır uçar. Nice,nice, kartallar.
Dağlar ve sular. Bir araya gelince coşar. Eşlik eder gökkuşağı renkleriyle onlara bahar.
Her birinin eteğindeler. Geceleri yıldız gibi parlarlar. Kenar çizgileri bulunmayanlar.
Özgürlüğünü dağlara salmış köyler. Hepsi birer,birer. Hasretlik çektiklerine selam gönderirler.

Tarlalarında boy atar. Öğütülür çuvallara dolar. Beklemeyin boşa bizim ekmeğimiz bayatlar.
Köylerde kurulur yere sofralar. Açılır üzerine türlü, türlü keteler. Gelsin diye beklenirler.
Duyanın duymayana ses verdiği dostlar. Hasta düşersen yatağına kimler gelir? Kimler koşar?
Unuturmu hiç der, birbirini sevenler. Her biri, bir yandan, yollara düşenler. Gelen gelenedirler.
Her yerden bir ses yankılanır. Sağırım diyenin kulağı açılır. Hoca Nasrettin’de neler anlatır?

Evinizi de Hatırlayın

Nasreddin Hoca günün birinde hastalanır. Yatak yorgan derken, Hoca’ya geçmiş olsun ziyaretleri başlar.
Bir gün böyle, iki gün böyle… Bu arada Hoca da yatağın içerisinde ağrıların etkisiyle kıvranmaktadır.
Geçmiş olsuna gelen komşular da ilk geldiklerinde; “Hocam, geçmiş olsun, ne oldu, nasılsın?”
dedikten sonra hastayı bırakıp kendi aralarında sohbeti koyulaştırmaktadırlar.
Hoca’nın hanımı da gelenlere şerbet ikram etmekte, bu arada vakit de ilerlemektedir.
Çünkü her gelen oturmakta, bir türlü kalkmayı hatırlayamamaktadır.
Hocanın ağrısı çoktur ama misafirlere de “Kalkın gidin,” diyemez.
Ne kadar inlerse de, sızılarsa da, oflarsa da hepsi boşuna…
Bütün bu ofultuların sonunda hiç kimse yerinden bile kıpırdamaz.
Vakit epeyce ilerleyince misafirlerden birisi;
“Hocam, kusura bakma, geç oldu biz gidelim, daha sonra yine geliriz.
Bir emrin olursa haberimiz olsun.” deyince, Hoca taşı gediğine koyuverir:
“Vallahi komşular bu öğüdümü iyi öğrenin:
Bundan sonra hasta ziyaretine gittiğinizde evinizi de hatırlayın, başka bir diyeceğim yok, haydin güle güle.”

Çoktur bizim dağların bahanesi. Erir gider kalmaz yerinde her bir kar tanesi. Artar hep derelerin sızısı.
İnsanoğluna kolaydır benzetmesi. Hasta düşenin birdir gündüzü, gecesi. Nasıl çıksın ki acıdan sesi?
Kim anlaya halden bilen varmı? Kalp çok incedir kırmaya değermi? Acep bir bilen varmı, söylermi?
Güleni, güldüreni, biliriz seveni, sevdireni. Çok ararız hep halden de anlayanı. Kim dağıtacak dumanı?
Eksikliğin olmasın deriz dost sana. Halden de anla bak bir sağına, soluna. Allah neler,neler, verir kuluna.

Oturup kaktığımız yer tanır. Ezilir, büzülür, katlanır. Uzundan kısası makbüldür.
iyidir, güzeldir. Kimler mutlu edilir? Uzatmaya gelmez halden hale, haller anlaşılır.
Ölçü ölçüyü getirir. Ekilenler biçim zamanı içindir.Biçileceklerse zamanında biçilir.
Yola erken düşülür. Varacağın yerde de beklenir? Her ne iş ise, işin sahibinden bilinir.
Düşünmekten öte icraattır. Önem kazanır her zaman fiiliyattır. Sonucu katiyattır.

Biz söyledik biz dinledik. Dostlarımızı hatırladık, unutmadık. Bir yerlere uzandık.
İçinde neler, neler diktik büyüttük. Her gün uyandığımızda suladık, büyüttük.
Atalarımızdan gördük. Büyüklerimizden duyduk. Okuduk. Okuttuk. Büyüdük. Büyüttük.
Biz bu değirmenlerde nice unlar öğüttük. Uyuduk kaldık. Uyandık. Unuttuğumuzu da hatırladık.
Zaman çok değilmiş bilemedik. Saatimizi zamanında kuramadık. Kime ne dedik? Bizde buyuduk.


13 Şubat 2024

Güven Gürbüz

Şebinkarahisar / Ankara