CUMHURİYETİN 100.YILI, 2023’E DOĞRU.

CUMHURİYETİN 100.YILI, 2023’E DOĞRU.

2023 Yılı Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun 100. yılı olması hasebiyle, Türk milleti için önemli bir yıl olacaktır. Şimdiden tüm yurt sathında hazırlıkların yapılarak, atılım yılı ilan edilmesi gerekir. Bir çok önemli eserleri ülkemize kazandıran değerlerimize şükranlarımızı ifade ederken, aramızda olmayanlarıda rahmetle anıyoruz.

Dünyamızı saran ekonomi savaşlarından galip çıkmak, tehdit oluşturan tüm unsurlara karşı uyanık olmak, gerek iç ve gerekse dış, siyasi, politik, ekonomik, stratejik, vs arenalarda ülkemizin çıkar ve menfatine uygun tarz ve hareketleri benimsemeliyiz. Ecdadımızın şehit kanlarıyla suladığı, vatan topraklarımızda, emperyalizme karşı verdiği mücadeleyle savunduğu ülkemizin üzerindeki kem gözlerin varlığını hesaba katarak, atılacak her adımda, çok defalar düşünebilmeliyiz. Dünyayı bir ateş çemberi içerisinde sarıp, sarmalamaya çalışan mihrakların gizli emellerinin olabileceğini asla ve asla göz ardı etmemeliyiz.

Ekonomik sıkıntı ve buhranlarla yaşam mücadelesi veren halkın sorunları bir an önce çözüme kavuşturularak, müreffeh bir toplum olabilmek adına sosyo ekonomik düzeyler bir an önce yükseltilmelidir.

Gelir adaletsizliği çözülerek milli gelir tabana yayılmalıdır. İşçi, emekçi, emekli, çiftçi, esnaf, memur, vs.sabit gelirlerle geçimini sağlamak zorunda bulunan kesimler mağduriyetler içerisinde bulundurulmamalıdır.

2023 yılına girildiğinde adilane reformlar yapılmış, hak ve hukuk gözetilmiş, toplumun tamamını kucaklayan, koruyan, gözeten, koruyan, kollayan, vs.bir anlayış tarzı yaygınlaştırılarak, sağlam temellere dayandırılmalıdır. Kanunlar ve yasalar bu yönde etkin ve işletilebilir olmalıdır.

Özgürlükler anayasal güvenceyle korunurken, yönetenlerin sorumlulukları sorgulanabilir, şeffaf, açık ve anlaşılır, hesap sorulabilir hale gelmelidir. Haksızlık yapanların yaptıkları yanına kar kalıyor sözleri değil, haksızlık yapanlardan da hesap soruldu, soruluyor sözleri icraatlarla ortaya konmalıdır.

Dünya tarihine Atamızın ” Yurtta sulh, Cihanda sulh” sözüyle nam salmış bir ulusun evlatlarıyız. Özümüzden, sözümüzden, vazgeçemeyiz.

Bu yurt topraklarında emeğiyle hizmet üretmiş emekçilerin çocuklarıyız. İlkokul çağlarında, okuldan içeri girmeden önce okuduğumuz andımızın sözleri kulaklarımızda çınlar. Öğretmenlerimizin asil ve soylu bir Türk gençliğinin yetişmesi için sarfettikleri çabaları, yoksulluğun sırtında kambur olduğu yıllarda çocuklarını okutan, çoğunluğun yaşadığı tüm sıkıntıların içerisinde, bu gün okuttukları çocukları, torunları, önemli yerlerde sorumluluk makamlarına gelenlerin olduğunu biliyoruz. Geçmişe dönüp bakıp, bu günleri görüp kendilerini sorgulamaları gerekir. Rahatı bulunca, zoru unutan değil, zor durumda olanı selamete çıkaran bireyler olmak gerekir.

Gelecek yılların aydınlık yarınları için en küçükten, en büyüğe kendimizi sorgulamamız gerekir. Hakedenlerin hakettikleri makamlara gelmesini sağlamalıyız. Aklın ve bilimin yolunda ilerleyen bir toplum, geleceğini gören bir toplumdur.

Ülkemizin elde ettiği kazanımlar ve değerler yıllar nezdinde halkımızın emeği, çabası, gayreti ve üretgenliğinin ürünüdür. Bunu yönlendiren, yöneten, idare eden, fikir üreten, icraata döken, vücuda getirende yine o’dur. Kimsenin kimseye karşı bir üstünlüğü olmadığı gibi, eşitlik kavramı üzerinden çalışanın, üretenin, değer katanın, tembel yatana, hazıra bakana, ekabir kalana göre takdir edilme hakkı vardır. Bu ülkenin evlatları olarak çalışanın, üretenin, hakkını verenin, gözetenin, koruyanın, emek verenin yanında yer almalıyız.

2023 yılı çok çalışma yılı, atılım yılı, yeni başlangıçların, yeniliklerin,

Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği yolda, gösterdiği ilkeler doğrultusunda ilerleyebilme yılı olmalıdır.

Yazımıza Ulu önder Atatürk’ün dediği gibi;

” NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE! “

Sevgi ve esenlikle kalınız.

Güven Gürbüz

20 Mart 2022

Şebinkarahisar / Ankara

DÜNYA TEHDİT ALTINDA

DÜNYA TEHDİT ALTINDA

Yeryüzünde yaşayan insanlar; ” Hiyerarşik düzende oluşan bir takım sapmaların kaynağında yer alan, temel unsur, yönetimsel faaliyetlere dayalı gelişen, yalnış kararları, uygulamaları, hareketleri, tarzları, düşünceleri, vs.vs ile birlikte bir bütün olarak, dünyamızın geldiği en son noktada;

Güvensizliği en büyük tehdit olarak ortaya koyuyor.

Ülkeler, hep biri, diğerine göre kendini tehdit altında görüyor. Ortadoğu ve Asyada yaşanan savaş gerginliklerinin tarihsel izleri silinmeden, Avrupa ciddi risk altında olduğunun hesaplarını yapmaya başladı. Güvensizliğin nükleer güce kaymaları hızlandıracağı, bunun öncülerinin hangi ülkeler olduğu ise gözler önüne serilmiş halde.

Dünyayı yaşanır bir halden çıkarma heveslisi olmak ise başka bir muamma. Halkların kaderi ise yönetenlerin insiyatifine terk edilmeye doğru ötelenmekte. Güçler savaşının önlenmesi adına oluşturulan paktların arasında, varlığını sürdüren Nato ise, batılı ülkelerin sığınma alanı olarak, savaş argümanlarının kullanımında işbirliği, yardımlaşma, destek, kuvvet sağlama, vs alanlarda destek unusuru olmayı sürdürürken, kendisine karşı alternatif güç olarak koyduğu unsurlara karşıda ortak gardını almak durumunda. Her ne kadarda uygulamaları tartışılır halde bulunsada, güvensizlik ortamında yegane dayanak noktası halinede gelmektedir.

Kimin, kime, karşı neden güç olduğu, ekonomi savaşlarının altında yatan asıl gerçeğinde temelini oluşturuyor. Ekonomik ambargolar, yaptırımlar, baskılar, sindirmeler, vs ile güçler birbirini zayıflatma seçeneğini her zaman kullanmaktalar. Masada ortaya açılan kartların hileli, oyuncuların maskeli, tutumların sahte, davranışların yanıltmacalı olabileceği her zaman göz önünde tutulmak zorunda. Keza tutum, gelecekte yaşanabilecek endişe ve tedirginliklerinde dozunu artırabilir veya azaltabilir. Yönetimsel faaliyetlerin odağında yer alan yönetenlerin bu anlamda staretejilerini iyi kurmaları şart.

Ukrayna gündemi ile çalkalanan dünya halklarının, Ortadoğu ve Asyada gelişen gündemlere göre daha duyarlı olması, ekonomik güç unsurlarının yaygın olduğu ülkelerin merkezi Avrupa olmasının da ayrı bir önemi var. Sessizliğin hayra alamet olmadığı her zaman söylenen sözler arasında, savaşlar tarihinde bahse konudur. ” Sessiz atın çiftesi pek olur “ve ” Ummadığın taş baş yarar ” sözünde olduğu gibi güvensizlik ortamında, ülkelerin ne hal alabilecekleri, endişenin temel kaynağını ateşlemektedir.

SSCB ruhunun uyandırılmaya çalışıldığı, nükleer güçlerin boy gösterisine kalkışma eğilimleri olduğu, ekonomik üstünlüğün elde edilmesi uğruna, enerji kaynakları üzerine tasarrufa yönelmek için alınmaya çalışılan aksiyon planlamaları, Ülkelerin küçültülerek yönetimlerine müdahalede güç elde etme çabalarının olabileceği, ekonomik bağımlılık unsurlarını artırarak söz hakkı elde etme gayretleri, en kötüsü diktatoryal hakimiyet kavramına kapılmasından endişe edilen yönetimsel faaliyetler vs.vs.vs. bir çok kanaldan düşündürücü olmaya ve güvensizlik ortamınında dünya tarihinde yer edinmesine, dünyanın tehdit altına girmesine zemin hazırlamaktadır.

Ekonomi savaşlarının içerisinde de yer alan, fiziki savaş malzemelerinin de tedarikçisi konumunda olan sektörler ise, ürettiği argümanlarını ülkelere satarak kazanç temini, yönetimsel faaliyetlerinde yeni dünya düzeni altında sergiledikleri politikalarla zemin hazırlayabilecekleri, her zaman gündemlerde yerini almıştır. Canlı örneklerini yıllarca ortadoğuda gördüğümüz bu görüntüler, iyi niyetli olmayan unsurların açık ve net organizasyonları olduğunu göstermiştir.

Dünya açlık, susuzluk, yoksulluk, iklimsel tehditler vs uğraşırken, savaş unsurununda bir yandan sivrilerek, serseri mayın gibi ortada gezmesi, elbetteki tehdit altında olduğunun bilinci ile hareket eden ülkeleri, güvensizlik ortamında huzursuz etmeye devam edecek gözükmekte.

Barışın temelinde yatan hümanizmin, en tepeden, yönetimsel icraatların başını çeken unsurlardan başlamak üzere, tabana doğru yayılması beklenir. İnançlarımızın temelinde de yatan ana kaynak yine bunun üzerinedir. Dünya milletleri yüksek şuur ve bilinçle hareket ederek, kendilerini yönetecek yönetimsel organları ve başındaki yöneticileri çok iyi değerlendirerek başa getirme düşüncesinde olmalıdır. İki dudağın arasında alınan kararların odağındaki yöneticiler, bir anda savaşın acımasız koşullarına davetiye çıkarmakla kalmayıp, cehennem ateşinide yakabilme noktasına gelebileceği göz ardı edilmemelidir.

İlk defa Mustafa Kemal Atatürk tarafından 20 Nisan 1931’de seçim dolayısıyla millete beyannamesinde dile getirdiği “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözü, Bu ilke, 1961 ve 1982 Anayasalarında da yer alan Türkiye Cumhuriyeti’nin temel dış politika düsturudur. “Yurtta sulh, cihanda sulh” en geniş ve yaygın anlamıyla teknik bir deyim olan kolektif güvenliği, milletlerarası barışın korunmasını ve devamlılığını da ifade eder.

Savaşsız bir dünya için tüm dünya halkları aynı düşünce çemberi içinde yer almalı ve “Savaşa hayır” demeli.

Dünyamızı tehdit eden tüm unsurların ortadan kalkmasını, adil bir dünya düzeninde barış ve sevgi güvercinlerinin dünyanın dört bir yanını uçuşmasını diliyor, Sevgi ve saygılar sunuyorum.

Güven Gürbüz

13 mart 2022

Şebinkarahisar / Ankara

İCRAAT FİİLİYATTA BELLİ OLUR..

İCRAAT FİİLİYATTA BELLİ OLUR..

“Dünya düzenindeki gayri adilane yönetim anlayışları yansımaları ile birlikte tüm halkları derinden etkilemeye devam ediyor. Savaşların kaçınılmaz sonları dünya tarihinde derin izler bırakmaya doğru öteleniyor. Salgınlarla yaşanan kayıplar ise tarih sayfalarına acı hatıraları ile kaydediliyor. Yaşamın temel kaynağı ihtiyaçların giderilmesi yönünde, arz ve talebe bağlı olarak, ekonomi ile şekillendiğini, ekonominin üretimle ayakta kalabildiğini, üretimin enerji kaynakları ile hayata kazandırıldığını bilebildiğimize göre, dünya düzenininde neye göre şekillendiğini düşünmeye gerek varmı? Dünya ülkelerinin liderlerinden tutunda, bu ana alterlerde yer alan zincirin halkalarınında nasıl şekillendiğini, nerelerle ilişkili olduğunu, staretejilerin, birliklerin, müttefikliklerin vs. oluşumunda yelpazenin nasıl değiştiğini anlamak mümkün.

Uzun planlı aksiyonlarını yavaş yavaş devreye sokan, hedeflerine koydukları aksiyonların gerçekleşip, gerçekleşmediğine bakarak, yeni yönler tayin etmeye çalışan icraatçıların, neler kazandırdıkları ve kaybettirdikleri fiiliyatta belli oluyor. Bu sonuç pozitif yönde seyrettiğinde yüzler gülsede, negatif olduğunda gözünün yaşına bile bakmadan bir kalemde sileceklerini silip, yelkenlerini başka yönlere açmaktalar. Sermayenin dünya düzenindeki hükümranlığı bununla da kalmayıp, yönetimsel faaliyetlerin en üst düzeyine doğru marjinal etki gücüne de erişebilmekte. Bu gücün etkilerini politikalarda, icraatlarda ve fiiliyata yansımalarıyla görebilmekteyiz.

En üstten en alta doğru indiğimizde, piramitin en altı zorlu mücadeleye devam etmeye, çoğunluğu oluşturan, emeğinden başka gücü olmayan halk kesimi ayakta durmaya, idare etmeye, daha çok çalışmaya, önce açlık sınırını, sonra yoksulluk sınırını aşma mücadelesinde yol alıyor. Bu yolun içerisinde salgınlar ve savaşlar ikiz kardeşler baltalarıyla kol gezmeye devam ediyor. Piramitin tepesinden bakanlar ise manzarayı görmüyor. Bulutların rengarenk seyahatları onları yeni dünyalara taşıyor. Uzaya, evrene, ay’a, marsa..Teknolojik gücüde yanına alarak ilerleyen icraatçıların fiiliyatları da sahnede sergiledikleri oyunlar kimi çevrelerce alkışlanırken, kimi çevrelerce sırt dönülmeye devam ediyor.

Dünyayı sarsan olaylar, ülkemizin etrafını saran çemberin içerisinde yıllardır bıkmak, usanmak bilmeden devam etmekte. Güneyimizde, batımızda gelişen olaylara bakarken, kuzey batıdan yankılanan dumanlar, doğumuzda da endişelerimizi artırmaz değil. Asla güvenemediğimiz emperyal güçlerin, sağının, solunun, belli olmadığını her ne kadar da görerek yaşasakta, uygun stareteji, güç birliği ve politikalarla adımlarımıza yön vermeye çalışacağız mutlaka.

Dünyanın etrafında bir tur atıp, yine “Tilkinin dönüp,dolaşıp geleceği yer yine kürkçü dükkanıdır ” atasözünde olduğu gibi, memleket sevdamızın odak noktası Şebinkarahisar topraklarımızdayız. Nefes alıp verebilmenin ne demek olduğunu, ciğerlerimize düştüğünde anladığımız, temiz oksijene duyduğumuz özlemi burada tattığımızda, zihnimizdeki karelerde, hücre, hücre, genişleyerek daha çok bizleri düşünmeye itecektir. Sanayinin artan nüfus ile birlikte yaygınlaşması, emisyon salınımları ile kirlenen dünyanın, en ucra köşeleri, bir gün oksijen turizmi ile anılacak olursa şaşmamak gerek.

Yaşam döngüsünün metropollerle içiçe, taşra ile entegre yapısı icraatçılarıda elbet düşünmeye itecektir. Bu düşünce oluşumu kitlelerin elele vererek, ticari kazanımlarla güç oluşturup, gerek memlekete, gerekse yaşam alanlarına ortak katkı babında birliktelikleri sağlamaya itecektir. Bu birliktelikler büyük sermayelerin yaptıklarını henüz yapamasada, ulaşmada ivme katacaktır. Fiiliyatta yapılacaklar tek tek paylaşılacak, katkılar artırılacak, yine sonuca bakılacaktır.

Diyeceğimiz noktada; “İcraat fiiliyatta belli olur.” sözümüz olacaktır.

Ülkemizin selameti, kalkınıp, gelişmesi, büyüyüp, güçlenmesi ile daha çok söz hakkına sahip olabiliriz.

Memleketimizin kalkınıp gelişmesi içinde güç unsurunun odak noktasından hareketle bilinçle yol alabilmeliyiz.

Şebinkarahisarımız içinde, gönül birliğimiz, beraberliğimiz, umudumuz, gurumuz, STK’larımızı ise aktif hale getirmek, salt bir, ikisinin icraatları ile değil, hepsinin yüzümüzü güldürecek, fiiliyattaki sonuca ulaşmış hallerinden söz edebilme durumuna gelebilmeliyiz. Yoksa herşey yine hayallerde, yine masada duran yazılı kağıtların arasında, tozlu raflarda yerini alır. Toplumsal gelişimden bahsederken altını çizdiğimiz ” ÖNCE İNSAN ” ana temasını baş köşede tutabilmeliyiz. Bunuda yine kaliteli insan gücü ile entegre yapılarla çoğaltabiliriz.

İcraatta çokluk, fiiliyatta bolluk getire, Yüzleri güldüre diyelim. Yazımıza bu haftada noktayı koyalım.

Saygılarımla,

Güven Gürbüz

06 Mart 2022

Şebinkarahisar / Ankara