BİZİM MEKTUPLARIMIZ VARDI..
” Dere kenarında taş ben olaydım.” adlı Şebinkarahisar türküsü geliyordu uzaktan. Karanlığı sarmış yorgan gibi gece. Nefesim nefesimde, soğuğa nisbet ılık, ılık, bir ısıtıp, bir soğurken. Derenin içinde akan suyun yüzünde ömür, akıp giderken. Taş yine aynı yerinde, kıpırdat kıpırdatabilirsen. Ayrılığı anlatır türküler, hasretliğe kurşun atar kalem, kalbinden vurur özlemi, içindeki can. Uçur uçurabilirsen kanadı kırık serçe misali.
Mektuplar yazılırdı, sıra, sıralar. Kurşun kalemin yazdığına silgi yetmez. Altı başka, üstü başka, oku okuyabilirsen sonra. Mektubuma başlarken der, Niyaz eder, küçüklerin gözlerinden, büyüklerin ellerinden öperim der biterdi. Bizleri de sual eden olursa, derken, hafiften çatılır gibi kaşlar, sonra yumuşar, yumuşar, kulak kıvamındaki hamur gibi, yumuşardı yüreğimiz.
O’mektupların yerini kimlere devrettiği meçhul. Meçhulden gelen de meçhule gidiyor. Ne kokusu kaldı kağıdından, zamkından. Ne emeğin hası, duygunun özü. Kayboldu maziden gelen, gurbetten rüzgar gibi esen yazıların sesi. Gurbete göçen hasretliğin adı, esamesi, okunmaz oldu. Yetiştiler yetişenler, piştiler kim bilir nerelerden. Selamsız, sabahsız, günün akşamında, gün kararmadan, kapıların, pencerelerin, duvarların üzerinde asılı kaldı. Bakacak gözler bile nerelerdeler diye sorulduğunda, çoktaaan kayboldular..
Şiirleri yazılara serpiştirmek adetimden oldu. Hoş görün..
” EMMİMOĞLU HASAN.. “
Aklına gelirimde emmimoğlu Hasan.
Banada bir mektup yazarsan.
De ki; Bu da memleket havasından.
Kokla havasından, sev havasından.
Mektup yazdım de gördüm de bir başkasından.
Yazdım işte de be emmimoğlu havasımdan.
Çıktım öğle vakti kalasından.
Rüzgar esti Kozluca tarafından.
Okulumda dalgalanan şanlı bayrağımdan.
Cevizinden, dutundan, kirazından.
Avutmuştan, Bağlarından.
Yazdım işte de emmimoğlu Hasan.
İstanbulda vincin başında.
Tonlarca yük omuzunda.
Akan terin kağıdın üzerinde.
Silde de ki ,emmimoğlu Hasan.
Mektup yazdım havasımdan.
Kırılmadım dostlar acı sözünüze.
Zeval gelmesin her iki gözünüze.
Sahip çıkın mertlik ile sözünüze.
Bunlarıda nasihat diye yazdım de.
Emmim oğlu Hasan.
Ömrüm olursa bir başka bahara.
Gelmesin memleketim nazara.
Bir yanda Suşehri, bir yanda Zara.
Yol üstünde uğra de Koyulhisara.
Çok duygulandım yaz hele de.
Havaslandım da yazdım de emmimoğlu Hasan.
Belki göremeyiz bir daha yüzümüzü.
Kaybetmeyelim atadan miras özümüzü.
Biraz daha açalım kapanmadan gözümüzü.
Çokta aktı be, mendilde yetmedi de.
İdare et artık de, yazdım sana mektup diye.
Gördümde bir başkasından yazdım de Hasan.
17 Kasım 2008 / Şebinkarahisar / Ankara
İçindeki hevesinden kalanlara söylenecek, elbetteki çok sözler var geride. Küçük çocuklar gibi sevine, sevine, zıplayacak. Hayatın acımasızlığı karşısında, zorlukların alın terine karışıp, hayat teknesini doldurduğu, yoğrulan emeğin payını bilene gitsin yazdıklarımız. Türküler gibi inceden, inceye, titreyen sazın telleri misali.
Emmimoğlu Hasan misali.
Nüfus kağıdımız eskise de, bir daha yenisi gelmese de, hayatımızın filim kareleri zihnimizde. Arada bir rüyalarımızda, arada bir yazılarımızda. Okunacak mektuplar kalmasa da, yazılacak mektuplar yine filizlenip çıkıyor, çıkacağı yerden bir yanıp, bir sönen, ateş böceği gibi.
Daha da zordayım diyor. Alfabenin A’dan başlayıp Z’de biten yaramaz çocukları. ‘Sen okut okutabilirsen bakalım kolaysa!’ diyor. Haklı çıkıyor. Zaman yeni zaman. Çokta haklıymış meğer bizler yanılmışız..
“Eskiye rağbet olsa, bit pazarına nur yağardı.”
Bizim nurumuz yağdığı sayfalarda kalsın. Işığını görebilen gözlerle yaşasın.
Gönlünüzde nurlu ışığınız bol olsun..
Huzurla kalın..
Güven Gürbüz
21 Ekim 2021 Şebinkarahisar / Ankara