BENİM YAZILARIM
Bir pınar’ın gözesinde buz tutar,sıcak bir el görse erir benim yazılarım..
Dolar,boşalır kürün’ün içine,ordan taşar yine sığmaz kabına ince bir dere olur,
Söğüd ağaçlarının arasından kendine yol açar.akar,akar…
Yol üstünde,bir dikili taş..üzerinde sebildir yazar..Şu karşıki dağlarda doğmuştur..
Konuk olmuştur bazen bir garibin sofrasına..Kimi gün bardak içinde,kimi gün avuc içinde..
Hayat değirmeninde dönmüş, karışmış……
Güldürmüş kimilerini. Bazen kahkaya boğmuş, bazen bir de bakmışsın gözde yaşa dönüşmüş geçen yıllara isyan edercesine..
Hor görmüş kimileri karıştırmış sayfalarını,mürekkep dökülmüş üzerine kurumuş,yinede okunmuş.
Karıştırmışlar sofralarını bazıları “..biz demir kaşıkla yarışırken,sende nerden çıktın tahtakaşıkla?” diye..
yarış zannetmişler. Korkmayın Benim yazılarım yarışmaz,yarışamaz..Yarışmak için yazılmaz..
Onun Öz ve öz bir dayısı bile olmadı..kaldıki ayısı..Olsaydı bir dayısı,sağlam olurdu arkası.
Vefa beklemedi hiç bir dostundan,dostluktan vefa bekleseydi çekmezdi cefa..
Tek geldi bu dünyaya,ne bacısı,ne gardaşı, ne ağabeyi, olmadı hiç biriside.
Dalıpta rüyaya kaçmadı yalana,riyaya. Okusun okuyabildiği kadar sadece sevenleri yeter.
Boyalı mankenler gibi sahnede dolaşamaz benim yazılarım, o kadar güzel bacakları olmadı hiç.
Makyajsız yetişir baskıya benim yazılarım. hor görmesin kimsede,enverustayıda bitirmedi belki,olsun.
kibarlık adına gerdan süzmeyede gerek duymadı hiç. Olduğu gibi göründü,göründüğü gibi oldu.
Mevlana’nın dediği gibi; “..Ne insanlar gördüm sırtında Elbisesi yok,Ne elbiseler gördüm içinde insan yok.”
Kemençenin yayı gibi incedir,ince..kopar vidasından,yine tutar.Kin güdmez kimseye.
Anadolu ezgilerinin eşliğinde dökülür Kılıçkaya barajının durgun sularına benim yazılarım.
Bir Fatih’in otağ kurduğu memleketine çok yazar, birde kendi gibi sazdaki püsküle değil, ağızdan çıkan güzel söze değer verenlere.
Çoktur dostu, arkadaşı,hemşerisi onlar yeter ona onlar için yazsa yine yeter.
Kimi garib insanlardır. Bir gülücüğe mest olur,sırtını sıvazlar yeter onundur o an dünyalar.
Kimi arkadaşı milletvekili oldu,kimi doktor,kimi avukat,kimi mühendis.kimi tüccar..
Sonuçta insandır hepside..Benim yazılarım,senlerin yazıları,
Yazsa hep yazılmaz denilenleri,ayırmasa insanları
Senler,benlerle..Dost ve kardeş olsa hep yazdıklarımızla.Farklı olsada sırtımıza giydiklerimiz..
Bir gün aynı yerde buluşacağız..İşte o gün hepimiz aynı elbiseyi yakasız gömleği giymeyecekmiyiz ?
Bir buğulu gözden kafiye olup dökülen yazılarım,
dünyanın öbür ucundaki akrabasına klavyeden ses verdi..saz verdi,söz verdi,selam verdi..
Rüşvet diye almadılar başka.Kırılmadan yazdı yinede..
Oysaki onlarda çoktan uymuştu sisteme,kaybolup gitmişti lüx dünyalarında.
Gelde yazma dedi..benim yazılarım,gelde yazma.
Dedemin bir sözü geldi hemen aklıma ” ..Ektiğim biçtiğim nohut şehre geldinde oldunmu leblebi..?”
Bir gün yazılarım bitecek dostlarım.
Benim yazılarım işte..
Kimi gün memleketin kendi şivesi olur. anlatır toprağını,taşını.
Kimi gün alafranga olur oturaklı..Kimi gün alaturka..Kimi sözler eskidir, Çarıkla potin gibi ayrılır hemen.
Kimi virgül noktanın yerini alır, kimi ünlem soru işareti olur.
İdare edin işte..bir gün bunlarda olmayacak belki,duyguda yüklü,satırda kifayet etmesede…………………….
…………….Ancak son satırlarımı yazarken..Sene1984 de askerlik yaptığım Tatvan’da Vangölü kenarında …
Yazdığım,bana hayatım boyunca ilke olan şiirimsi satırları ilave etmeden geçemeyeceğim.
Görmeden Yaşamak,
Öğrenmeden bilmek,
Ağlamadan gülmek,
Nasılki mümkün değilse,
Acıyı tatmadan rahatı,
Çileyi çekmeden emeği,
Hasreti yaşamadan sevgiyi,
Bilmek mümkün değildir.
Sağlıcakla kalın,
Güven Gürbüz
Şebin Medya Genel Yayın Yönetmeni
21.02.2003-Çankaya-Ankara13:57