AY KUYUDA, HUY İNSANDA
İhtiyaçtan hasıl olur her dem. Nedir diye sormaz acelem.
Görür de inanır, inanır da bilmez. Ay kuyuya düşmez. Hakikat saklanmaz.
İnanmaktır hissettiğince gönlüne. Gönlün açılır geniş bir engine.
Her insanın dengi, kendi kendine. Döner gelir, uyar rengine.
Gerçekler ayna gibidir. Yansıdığının aynısıdır. Velakin gerçeğin kendisi yansıtılan yerdedir.
Başımızı kaldırdığımızda, aklımızı başımıza aldığımızda, düşünüp taşındığımızda.
Sorup araştırdığımızda, ortaya çıkar o zaman yanlışa ve doğruya nasıl karar verdiğimizde.
Zaman yaşadığımız an. Ne oradan, ne buradan. Aklımızı başımıza aldığımız an.
Yalnışları doğuran, çoğu zaman acele alınan kararlar.
Doğru bilinen yanlışlar, insanları yanıltırlar. Çoğu zamanda pişman olurlar.
Son pişmanlık çare etmez diyenler. Bakmışsınız pişmanlığı da başkasına mal etmişler.
Doğrular geçte olsa bir gün gelir yerini bulurlar.
Düşüncesinde mutlu olanlar, fazlaca kafasını yormayanlar. O’ kadar çoklar.
Yürür gideriz hisara hisara. Başında Şebin olanlara. Karanlıktan aydınlıklara.
Yolumuz yine uğrar Şebinkarahisara. Vilayetlik kaldı içimizde yara.
Gelen kanatır, giden aratır. Bu yolda yürüyenlerde inattır. Vilayetliğin iadesi bir haktır.
Gecelerin ayın yansıdığı yerdir. Öyle bir aydır ki. Ne göldür, ne ırmaktır.
Ne kayıktır, Ne de su da yüzen balıktır. Kimi gelir çıkartır. Kimi gündüz olunca unutur.
Her uyandığımızda bir rüyadır. Yinede bıkmayız. Yinede Usanmayız.
Vilayetlik olur suya düşen yansımamız.
Her gün umulur. Yeri olsada dipsiz kuyudur. Kuyudan da çıkartırız. Kime ne..
Biz inanırız. Düşer kalkarız. Tükenir dolarız. Dolar boşalırız.
İpimiz, çengelimiz, emeğimiz. Umutla dolu kuyumuz. Geçsede uykusuz gecelerimiz.
Gece baktığımıza, gündüz gördüğümüze inanırız. Kendi kendimizi teselli ederiz.
‘ Neler çektik neleeeer….’ de deriz.Çekenler. Ne varsa. Açıp konuşsa.
Duyan kaçsa. Gören gelse. Anlatılacak ne varsa.Hepsini bir, bir, anlatsa.
Kimi anlasa, kimi boş, boş, baksada. Bu diyarlar yalnız başına da kalsada.
Yüreği kocamanlar. Arzuları istekleri yaşatırlar. Ayakta tutsada hayaller.
Geçmişe dönüp, dönüp, her defasında baksada. İnsanoğlunun yapamadıklarını.
Unuttuklarını, unutturduklarını, ilgisizliklerini, umursuzluklarını.
Olsaydı, olmalıydı, olabirdi, varlarını, yoklarını. Uzatsada ellerini kollarını.
İnci taneleri gibi dizsede sözlerini. Hepside zamana yenik düşen kaybettiklerimiz.
Nice çınarların arkasından göz yaşı dökerken. Vefasızlıklarımıza sünger çekerken.
Yan gelip yan yatarken. Koltukları süslü kelimelerle süslerken.Makama mevkilere övgüler dizerken.
Hazır olda durup menfaate kul. El ovuşturana, gel de bir sokul. He diyene he diyen.
Bu yollardan gelip geçen.Gülerken hal ile hallenen. Ne oldu gören. Ne bildi duyan.
Az okuyan çok konuşan. Bakmadan etrafına kanan. Ne çıkarsa dipsiz kuyudan.
İster inan. İster kan. Gerçeklerden olmaz yalan.
Geçte olsa gerçek her zaman göremediğimiz pencelerden bakacak.
Baktığımız pencereden de güneş doğacak. Belki o’zaman karı, kışı, atlatanlar, ısınınca anlayacak.
Hoca Nasrettin’de geçmiş bu yollardan. Neler anlatmış hakikatten..?
Ay da Çıktı Ama Ben de Neler Çektim Neler?
Geceleyin ay ışığının etrafı aydınlattığı bir saatte Nasreddin Hoca evde suyun olmadığını öğrenince, kova ve testiyi alıp kuyuya gider.
Nasreddin Hoca kovayı kuyuya sarkıttığında bir de ne görsün, kuyunun içerisinde kocaman bir ay…“Hay Allah, ayın kuyuda ne işi var?”
Hoca, ayın kuyuya düştüğünü sanarak evine gelir, ipin yanına çengeli de alarak tekrar kuyunun başına döner. Çengeli ipe bağlayarak kuyudan aşağıya sarkıtan Nasreddin Hoca, çengelin bir taşa takılması üzerine var gücüyle asılmaya başlar. Bir asılır, iki asılır, üç asılır, ancak çengel çıkmaz.
Biraz daha kendisini çengeli çekmeye hazırlayan Nasreddin Hoca var gücüyle ipi çekince,çengelin takıldığı taştan kurtulmasıyla birlikte sırtı üzerine düşer. Bir süre toz toprak içinde kaldıktan sonra Hoca, kendisine gelir ve gökte ayı gördükten sonra; “Ay çıktı ama ben de neler çektim neler?” deyiverir.
Yarınlar umutlarımız. Yaşama onlarla bağlıyız.
Bakmayın öyle, yoktur solduğumuz. Bahar gelende çiçekte açarız.
Dağlara, ovalara kaçarız. Soğuk sulardan içeriz. Bu gün ağlar, yarın güleriz.
Ne az konuşur. Ne çok söyleriz. Budur her arzu halimiz.
Bir bizler bir türlü anlatamayız. Vilayetlik diye dayatırız.
Kendimizi kandırdığımızı da sanarız. Kimlere aldanırız? Tabiata mı kanarız?
Ay düşer mi kuyuya? Çıkar hadi başla çıkarmaya. Gündüz olur. Ay kaybolur.
Kimi inanır. Kimi kanar. Koca göbekli dünya neleri neleri, neleri yutar.
Doymayan arzular, istekler. Yarınlar olunca hep kendini yeniler. Niceleri unutulur gider.
Neleri, neleri daha, garip aşıklar söyler. Çalan sazlar, hep birlikte horanlar.
Böyledir bizim sevdamız. Ne anlaşıldı dediğimiz. Ne dinlendi sözümüz. Aksada iki gözümüzden yaşımız.
Ne mendil verenimiz. Ne silenimiz. Arar dururuz, budurmu kaderimiz? Biz hep böyle boyunmu eğeriz?
Ne söylerdi küçükken büyüklerimiz? Uslu çocuklar, her zaman sevilirler. Başları okşanır öpülürler.
Güngelir küçükler büyür. Büyükler köşelerine çekilir. Bir çoğumuz artık ortalarda ne görünür. Ne bilinir.
Söylenilen sözler, yenilere de yenik düşerler. Bizlerden bu kadar. Sözcüklerde yoruldular.
Ne zaman anlaşılırlar. O zaman yenilere de yol açarlar.
Sevgiler, Saygılar……
Güven Gürbüz
24 Aralık 2022
Şebinkarahisar / Ankara