BİZİM GENÇLİĞİMİZ…

BİZİM GENÇLİĞİMİZ..

İnsan ömrünün çok kısa olduğunu söylediklerinde hocalarımıza gülüp geçerdik. Bir çok önemli değerlerin varlığını yıllar geçince anladık. Öğrettikleri derslerin bir günde gelip hafızalarda kalmayacağını, ancak ahlaki değerlerin yüceliğini kavratabildiklerin de, Vatan, millet, ecdat, ata sevgisini aşılayabildiklerinde esas görevlerini yapmış olacaklarını söyleyen hocalarımızın bir çoğu rahmetlik oldular. Nur içinde yatsınlar.

Ortaokul yıllarımdı. Hocamız ders arasına mola verip bir hikaye anlatmıştı. Hikayenin içinde adeta kaybolup gitmiştim. Anlattığında çok manalar vardı. Bu manalar O’yaştaki bizlere ilk bakışta komedi gibi geliyordu belki ama benim komiğime hiç gitmemişti. Hikaye bittiğinde sınıfın tamamı neredeyse gülme krizine girmişlerdi. Ben gülmenin değil çok düşünmenin gerektiğine inanmıştım. Gülemedim. Sadece baktım, baktım, baktım… Bir an sessizlik hakim oldu. Çıt çıkmıyordu. Hocamız sadece bir noktaya bakıyor, diğerleri birbirine. Kısa süren sessizlik sanki bana uzun gelmişti. Birden hocanın gözlerimin içine içine baktığını gördüğümde, kalbim çırpınan bir serçenin kafesinde çıkmak için kapısını zorladığı andı sanki. Eyvah dedim içimden, gülmem mi gerekiyordu..? sorusunu sordum kendime bir an. Hayır olamaz gülemezdim. Ama herkez gülmüştü. Sıraların arasından adeta bir kaplan yürüyüşü ile hocanın karşısında av olduğumu düşündüm. Hocanın yüzü birden yumuşacık bir hal alarak tebessümle bana dönerek; ” Ayağa kalk bakalım Güven Gürbüz..” dedi. ” Bu hikayeyi niye anlattığımı ve herkes gülerken sen neden gülmedin? Bana yanıtlarmısın.” diye sordu. Hiç duraksamadan; Bu hikayenin bir komedi gibi anlatılması, olayın gerçek yüzünü yansıtmadığını, olayda yaşanılanlardan dolayı ders çıkarılması gerektiğini ve düşündürücü yönlerini izah ettim. Hocamız sınıfın karatahtasının önüne vardığında ne diyeceğini bütün sınıf merakla bekliyordu. Ve sınıfa dönerek beni alkışlamalarını söylediğinde kalbim normalin bilmem kaç katı daha atmıştı. Ve sınıfa dönerek bu hikayeyi güldürmek için değil düşündürmek için anlattığını meyanla, daha çok yol almamız gerektiğine işaretle elindeki sopanın bir kaba ağaçtan yapıldığını işaret ederek. Bir ağaçta faydalı oluyor ama kaç aşamadan geçerek faydalı oluyor. dedi.

Bizler en güzel çağımızda; yokluğu, memleketi saran siyasi ateşlerin duman, duman tüttüğü, sokaklarda yürüyemez, kolkola arkadaşlarımızla rahat rahat gezemez, kardeşin kardeşe düşman edildiği, sağ, sol diyerek insanların birbirine düşman edildiği, alevi, sünni çatışmalarına sürüklendiği, dönemlerini gördük. İnsanlığın en büyük düşmanı diktanın, cuntacılığın acımasız yüzüne tanık olduk. Dünyanın emperyalistlerin sayesinde cehenneme döndüğünü, Gözü dönmüşlerin ihanetlerini, perde arkasına yatanların kara yüzlerinin vahşetini, kin ve iftira kokan düzmece oyunlarının bir gün gelip hesabının sorulacağına inandık. Yüce yaradanımız dan niyazımız her zaman’o’dur ki; Cenab-ı allah onlara bir daha fırsat vermesin. Şiddetli şekilde islah eylesin.

İnsanoğlu yaşadığı dönemlerin insanıdır. Yılların üzerine çizilen resimlerin renkleri solsada, resimler yerindedir. Resimlerle birlikte göçerken ebedi istirahatgaha, geride resimlerden mana çıkaranlar derste çıkarabilmelidir. Büyüklerine bakan gözlerin, küçüklerine bakarken ne gördüklerinin önemi olmasa da, küçüklerin gelecekte anlatacakları çok şeyleri olmalıdır. Yaşam koşulları, toplum düzeni, ahlaki doku, anlayış, mantelite, değer yargıları, sosyal olgular vs.vs.vs..Hep bir araya geldiğinde bir yaşam döngüsünün içerisinden en büyük hayat bilgisi derslerinin sayfalarını oluşturacaktır.

Yazılarıma yazdığım şiirlerden de ilaveler yaparak yazmaya, biraz daha renk katmaya çalışacağım..

‘Bizim gençliğimiz..’

‘Yokluğu yok sayan, var ile mutlu kalanlar.
Umutları hayaller arasına katanlar.
Bulduğunuda, paylaşmasını da, bilenler.
Bir dağın yamacından fışkıran çağlayandı..

Bizim gençliğimiz.

Mum ışığında, kalemi deftere sevdiren.
Kardan beyaz sözler ile nağmeler dizdiren.
Vefasızlara dem vurup, vefayı gösteren,
Geceleyin gökyüzünü aydınlatan ay’dı.

Bizim gençliğimiz..

Bilinci, cehalete değişmeyen alimdi.
Aklı, ilim ile birleştiren düşünendi.
Yozları, bağnazı bilen, çağdaşlık diyendi.
Şafak vakti aydınlığı doğuran Güneşdi..

Bizim gençliğimiz..

Hak bildiği yolda yalnız giden bir şairdi.
“Gidemediğin yer senin değildir” diyendi.
Umudu satmaz, akıl acizine kanmazdı.
Derya deniz hep biriz diyen, dev dalgalardı.

Bizim gençliğimiz..

Ömrü çabuk biten, bizim büyüklerimizdi.
Ne sitem, ne matem, içimizde sırrımızdı.
Dilimize tiken, çiğneyip yuttuğumuzdu.
Çorakta, papatya gibi açanlarımızdı.

Bizim gençliğimiz..

Elveda demem, yüreğimde inci tanemdi.
Hüznümde vah çekmem, iyi ki sendin diyendi.
Umutlar yaşasın, ben öleyim diyenlerdi.
Karatoprağa yeşillik. Unutulanlardı.

Bizim gençliğimiz.

05 Temmuz 2018

Ankara – Şebinkarahisar ‘

Ümitlerimizin yüreğimizde alevlenen meşaleleri gibi, sözcüklerin ahenkinden doğan, en güzel satırların olgun meyvaları yazdıklarımız:

İsterim ki hiç biri, hiç bir yerde çöpe gitmesin. Okunabildikçe okunan, her devirde; ışıkları sönen sokak lambalarının yerine bir mum ışığı kadar da olsa aydınlatabilen ışık kaynakları olsun. Hangi yürekte nasıl filizlendiğini bilemeyeceğimiz ancak düşündükçe hissedebileceğimiz bilmem kaçıncı gözler olarak kalsın.

Yüreğinde taşıdığı sevgisini paylaşmasını bilen tüm dostlara,

Sevgi ve Saygılarımla..

11 Temmuz 2021

Güven Gürbüz

Ankara / Çankaya

Bir cevap yazın