AYNI TAS, AYNI HAMAM.

AYNI TAS, AYNI HAMAM.

” Mevsimlerin haftalık, havanın günlük, insanların anlık değiştiği zamanımızın, memleketin üzerinde estiği ya da esemediği rüzgarların, neyi değiştirdiği, neyi değiştiremediği, üzerine ne koyduğu, koyamadığı, neleri aldığı.

Nesillerle birlikte nereden nereye geldiği veya gelemediği gözler önünde uzayıp gittikçe;

etrafınıza şöyle bir baktığınızda hep bir ağızdan;

“ESKİ TAS, ESKİ HAMAM” diyenlerde çıkacaktır.

Okuduğumuza, yazdığımıza, çizdiğimize baktığımızda, ne kadar çok yazamadığımızı, ne kadar çok okuyanın olmadığını, her birinin bir noktaya kayıp, o noktalarda sabit kaldığını, başını dahi çevirmeye takati kalmamışların, nerelerde bir araya gelip ” Körler sağırlar, birbirini ağırlar ” sözünü çağrıştırdığını gördükçe ne demek gerek;

” Aynı tas, aynı hamam ” sözü, diyenleri haklı çıkarabilir.

İçi boş birliktelikler, içi boş ağırlamalar, içi boş haberler, içi boş reklamlar, içi boş sözler, bakışlar, çaresizlikler, üretgensizlikler, aynı kafalar, hep başını sallarlar. İstikamet aynı, yol aynı, çizgi bir. Olursa..

Çağ ise hızlı adımlarla koşarken,

Çağlayanın önü kesilmiş. Suların bağ, bahçe, verimli tarlalara akması gerektiği yerde, denize akar olmuş. Topraklar atıllıktan çoraklaşırken, heyelanlar ise almış başını gitmiş.

Çarenin çarelerini düşünmek bir yana, çaresizlik çaremiz diyenlerde türemiş ise..

Ne kadar iç yakıcı bir kelime devamında gelen ” DEVAM “

“Aynı tas, aynı hamam, devam” yerine, “Tasımız gümüşten, hamamımız lüküsten ” diyebilirdik de. :)

Darwin, meşhur bir şekilde şöyle demiştir: “Ne en güçlü olan tür hayatta kalır, ne de en zeki olan… Değişime en çok adapte olabilendir, hayatta kalan!”

Belki de bu söz ile bir çok bilinmezlere işaret fişeğini çaksada, gelişime muhtaçlıktan olsa gerek, ‘ Fişeğin nerelerde, nasıl çakıldığını, nereleri aydınlattığını, nereleri de kararttığını artık görebilmekte lazım.’

Diyenlerimizde çıkacaktır.

Tarihin derinliklerinden gelen eserlerimiz hayatta değiller. Zoraki canlandırılmaya çalışılsa da kifayetsiz kalmış.

Tarihin izlerini taşıyan mezartaşları bile yok edilmiş.

Hitabeler, yazıtlar, hisarlar, burçlar, sarnıçlar, alet, edavat, yapılar, binalar, çeşmeler, konaklar, hanlar, hamamlar, dini temalar, ibadethaneler,vs, vs,vs..Kültür mirası en güzel eserler..

Değişime adapte olabilmek yıllara nazır bir durum;

Yıllar boşa akan ırmaklar misali silip süpürüp giderken, İcracı mercilerde sefa sürmek yerine, cefa çekene el uzatıp, taş üstüne taş koymak gerekirken,

‘Rabbena!…Hep bana..’

demek yerine, yenilere yer açmak, yeni fikirlere açık olmak varken, aynı zihniyetin ürünlerinin köşe başını tutması yerine,

Yeni zihniyetlerin önünün açılması, hayatta kalanlarında bir başarısı olabilirdi.

Fikirleri öldürmeyin. Konuşanları susturmayın. Horlamayın. Hakir görmeyin. Hep ben bilirim demeyin..

Değişimi önce zihninizde olgunlaştırarak başlayın.

Zihinde olgunlaşmadan başlayan fikirle başlanılan her işte, doğmamış çocuğa elbise biçmekten öteye geçemezsiniz. Zihnin algılayamadığı her işte geri kalmışlığın izini sürmeye devam edersiniz. Oysaki medeniyet çağın gelişimine bağlı adaptasyon sürecine yerinde ve zamanında adapte olmakla başlıyor.

Mecazi anlamda, hayatta kalmak demek;

Çağın nimetlerinden her toplum ve bireyleri gibi yerinde ve zamanında yararlanmayı ifade etmektir. Bir çok medeniyetlerin gerisinde kalmak demek, çağa ayak uyduramamanın bir gereği olarak ortaya çıksada, temel olan insan ve o insanları yönetenlerinde tasarufundadır.

Toplumları oluşturan insan, hakkaniyetler çerçevesinde, hak ettiği yerde, hakettiğini almalı. Haketmeyenlerin neden haketmedikleri de sorgulanmalıdır. Zihnimizdeki adalet kavramı ölçüsü hakkaniyet ve eşitlik ise bu yolda ilerlemek, çağa ayak uyduran, eserleriyle, yapıtlarıyla, doğal varlıklarıyla, toplum yapısı ile dimdik hayatta kalabilmek olmalıdır.

Düşünce yelpazesi geniş tüm dostlara, dostluklara..

Selam olsun..

07 Mart 2021

Güven Gürbüz / Ankara

Bir cevap yazın