Gariban’ın Anlattıkları

Yük ağır omuzlarında tartmıyor artık terazinin kolları,
Yıkılıyor bir yana, beden eski beden değil,
Hafiften çatıyor kalıı kaşlarını,
İşte diyor oradan geldik, işte oradan.
Başlıyor anlatmaya ağır, ağır..
Nereden baksan hep kahır.

Bir dilim ekmek uğruna aşmışta gelmiş tozlu yolları.
Bir tren vagonunda yastığı, yorganı,
Dökülmüş yol ortasına yükleri, açılmış yün yatağın urganı.
çok uzak illerden geldim. demiş,.ne param var ne pulum
Acımamış bir Allahınn da kulu.
Karanlık çökerken şehrin üzerine,
Gurbete çıkıp çıkacağı en son seferi,
Yüreğine çöreklenmiş acının zehri..i
Yutkunup durmuş, hiç hissettirmeden çevresine.

Gün görmüşün biri yanaşmış yanına,
Tutmuş kolundan ayağa kaldırmış.
Bir hışır gecekondu da bir göz bir oda bir ev göstermiş.
Sabahlamışlar, uykusuz sabaha kadar.
Bir at arabası bulmuş kendine, geçimin yolunu tutmuş.
Toparlayınca sonra kendini,
Bir gecekondu simsarı ona da yer göstermiş.
Bir gecede o’ da bir ev kondurmuş.

Çalışmış çabalamış, yıllar yılları kovalamış,
Bebecikler büyümeye başlamış,
Bir gün işinden dönerken, yerle bir olduğunu görmüş yuvasının
Bir mahalle tümden yok olmuş.
En küçük daha beş yaşında, yıkık gecekondunun enkaz başında,
Ağlamış durmuş, bir diğeri de onlardan farklı değilmiş,
Kim kime acıyacak, ortalık hepten karışmış..
Yine toplumsal bir yara daha açılmış.

Memleketimden insan manzaraları,
Yaralar hep yoksul insanları,
Kim kime acısın, kim kime gardaş olsun,
Adalet dediğin terazinin kefesindeki gibi değil.
Güçlü olanın parmağı üzerinde,
Adı  terazi olsa ne çıkar diyor.
Bizim terazimiz gönlümüzde,
Az olsa da sayımız,
Bizler yine birbirimizi anlarız.
Yoksulluğumuzdan değil,

Yoksul bırakanlardan utanırız..

Söyleyeceği söylediği son söz oldu.

Meğerse kalbi sıkışmış o anda,
Komşunun getirdiği bir bardak suyu içince,
Derin bir nefes en içten çekince,
Bir daha gelmedi gerisi,
En son çırpınarak gelen eşi, elleriyle kapattı gözlerini.
Kucağında çocuğu,
Kahrolsun. dedi. Bu kaderin yoksulluğu.

Gurbete geldiiğinde ilk işi at arabası,
Taşıdı onu en son mekanına,
Taş filan dikilmedi başucuna,
Sadece memleketinin adını yazdılar.
Ne fark ederdi derdi çünkü  ha Hasan, ha Hüseyin,
Hepimizde aynı fotoğrafta kareleriz ..

07.08.2005 – Ankara Çankaya – Güven Gürbüz

Bir cevap yazın