BİZİM MEMLEKET, RAHMET VE BEREKET

Bizim memleket, hareket, bereket, şefkat, merhamet..

Gitmek için yılda bir kez de olsa yaratmak gerek bir sebep.

Büyükşehirlerin gürültüsü bunaltınca, iş stresi ve yükü artınca,

Nefes dahi alamayacak hale gelip,

Artık tükendim deyince, sebep daha ne olur düşününce.

Baharın yaza kavuşması gibi, çiçeklerin topraktan doğuşu,

Yağmurun toprağa karışınca kokusu,

Kızgın sacın üzerinde pişen cevizli ketenin tatışı,

Taze yoğurttan yapılmış, bol köpüklü ayranın içişi.

Birkaç günlüğüne de olsa, hormonik hayattan insanın sıyrılışı,

Doğa ananın kollarında, yeşilinde, toprağında koşması,

Her insanın tatması,

Ne güzel bir duygu.

 

Duygularla yücelirken insan,

Sessizliğe ve sukunete ne kadar muhtaç olduğunu anlıyor.

Koca göbekli dünyanın üzerinde yaşayan milyonlarca insanın yükünü sırtına almış,

Evrenin boşluğunda sarhoş, sarhoş dönmesi..

Koskocaman bir hayat kütlesi.

Yaratanın yarattığı evrenin tek bir zerresi,

Onunla hayat bulurken, yine ona dönüleceğini bile, bile,

Dünyada insana ve doğaya yapılan zulüm niye..

 

Çevrenin temiz olması, yaylaların akciğerlerimize bol oksijen olması,

Bulutların yağdırdığı yağmur damlasının, berrak ve temiz olması kadar

Duyguların ve düşüncelerinde saf ve katıksız olması gerekmez mi?

Çıkara ve menfaate odaklanmış günlük hayatın içerisinde,

Her yaşanan günün, alnında bir çizgi ile belirginleştiği insanoğlu,

Bir gün gelip, tükenecek hücre taşlarının üzerine,

Bir taş daha koyamayacak hale geldiğinde,

Gözleri kapanıp, her şeyin bir masal gibi kaldığı anda.

Hayatın filmi de son bulacak.

Hayattan her bir kesit, Olmuyor yaşamda her şey eşit,

Aldığın peşin, verdiğin veresiye, dönmüyor tükenmeye yakın ömür,

Sobada yaktığımız odun gibi yaşam, yandığında ısıtıyor insanı,

Ya kalmadığında yakacak odun, ne olur sonun.

Yorgun bakışlarla, uzun yolları aşıp,

Memleketim Şebinkarahisar’a ulaşacağım.

Kim bilir,   Bir daha ki gelişimde belki de hiçbir daha göremeyeceğim,

Ve bir gün, bir daha göremeyeceğim aklımın ucuna bile gelmeyecek,

insanları da göreceğim.

Arada bir telefonla arayıp hal hatır sorandan,

Telefon parası çok yazıyor diye aramaktan kaçandan,

Aradığım için rahatsIz dahi olabileceği aklımı?n ucuna bile gelmeyecek olan,

insanlardan tutunda,

Ecdadın yattığı, kaybolmuş mezar taşlarını dahi bulamayacağım,

Sadece sorduğumda parmakla gösterilecek tahmini yerlerine kadar..

 

Tamzara’da, aklım başımda, pınar başında.

Bekler beni Süleyman Giresun yolunda.

Sütlüceyi geçince, yağmur inceden inceye yağınca,

Islanmakta varsa, toprak kokusunda.

Islanalım gitsin..

Kozluca yolundan, Meykel’e yol uzayınca..

Tarla başını tutmuştur bizim İsmail emice,

şaşırırmı bilmem görünce.

Sürprizde bu kadar   olur mu ?

iki dal odun parçası, toplaya, toplaya, sırtında çoğaltması,

Sonra köye doğru, ağır, ağır..yol alması.

 

Öregel derlerdi oldu köyün adı Diler,

Hayata geri dönseydi şimdi eskiler,

Neler söylemezlerdi neler?

Eskiler, eskiler olmasaydı olur muydu şimdilerde yeniler

Kalmamış eski sohbetler, kapalı kutulara bakar insanlar,

Tarlalardan öte geçmez olmuş şakıyan kuşlar.

Büyümüş de küçülmüş çocuklar,

Çocuklar sıcacıklar, ışık saçacaklar..tarlalarda koşacaklar..

 

Eskilerden miras kalmış, kimine suratlar,

Değişmiş biraz simalar..

Çocuklar, çocuklar, kimi delikanlılar, kimi genç kızlar..

Kimileri dedelerine benzer, kimileri ninelerine..

Hatırlamak zor geldi

Ses tonundan bir benzerlik oldu..Hatırladı bir de sordu..

Yorgun yürek buruk, buruk oldu..Hatırladı bu kimin torunuydu?

 
Merhaba memleketim Şebinkarahisar..

 

Dönüşümde yazılacak sözler, şimdiden beni bekler..

Yazılanda, çizilende anlatır çok şeyler..

Döner bu dünya döner..Sağ olan ömürde neler görür..

 

Güven Gürbüz

Çarşamba, 24 Şubat 2010 21:09

Bir cevap yazın