DEĞİŞİMİ YAKALAMAK
İnsanoğlunu ayakta tutan; Psikolojik alanı ruh dünyasını, hormonlarının işlevliği bedensel alanı, düşünce dünyasındaki yolculuğu ise zihinsel alanı etkileyedursun. Varlığının gayesinde yatan hayata tutunma hedefi, zamana ve mekana göre farklılığa yol açsada, hepsi bir biriyle entegre döngü içerisinde evrimleşerek değişimi yakalayacak. Değişimi yakaladığındaki sonucu ise olumlu veya olumsuz topluma da aksedecek. Toplumsal kurallar ve uygulamalar yol haritasını şekillendirmede etken olsada, içinde bulunduğu toplumdaki farklılıklarda göz ardı edilmeyecek. Gelişim bireylerin olgunluğu ile toplumu da şekillendirecek. Hep o’özlem duyduğumuz mazimizde kalan sevgisel bağların muayyenliği ise sadece kimbilir anı olarak sadece hafızalarda yaşatılacak.
Bizler sadece sevdiklerimizle bir arada olmayı yeğlesekte, sevmediklerimizle de bir arada yaşamayı öğrenmek, sevmesekte saygı duymak durumundayız. Saygı ile açılan kapıdan giren, diğer kapıdan da sevgiyle çıkar. Kazanan yine sevgi olacaktır. Bizlere atalarımızdan miras kalan en büyük değerdir. Yaşatmasını bilmek kadar yaşamasını da sağlamalıyız. Her davranışımız bizim şeffaf duvarımız. İçinde sevgiyi barındıran kolaylıkla aşar. Saygıda kusur etmeyen kapısını kendisi açar. Toplumsal yaşamın vageçilmezi hoşgörü ve anlayışta kapıda sırasının gelmesini bekler. Saygının önünü açmadığı hiç bir yol hoşgörü ve anlayışa ulaşamaz. Toplumsal kurallar her ne kadarda emirsel boyuta soksada, zihinde biten her olay insanda şekillenir. Eğitim ve öğretiminde mutlak unsur oluşu bundandır. Ağaç yaş iken eğilir sözü ise çocuklarımıza küçük yaşlarda sevgiyi ve saygıyı aşılamanın önemini izah eder.
Söylediğimiz her söz yolunu söyleyiş şeklimize göre algılansada, adına uslub dediğimiz tarz da arada bir parmağını kaldırıp söz almak ister. Son sözü değil aslında ilk sözü iyi usluba vermek gerekir çoğu zaman. Çünkü anahtar esas onun elindedir. Yüzümüzdeki mimikler, suratımızdaki gülümsemeler, dilimizdeki tatlı sözcükler, hepsi anahtarlığın içinde dizilidirler. Açacağımız kapı onların selametindedir. İyi sözler kapıyı açarken, ya kötü sözler; İnatçılık ve aksilikle yola gelmeyen, köprü üstünde karşılaşan keçiler misalidirler. Onlar aslında köprüden geçmek isteyenlere de engel teşkil ettiklerini dahi idrak edemeyeceklerdir. Oysaki iyi bir uslubla şekillenmiş saygı en büyük davetiyeyi sunar. Onu vermek kadar almakta önemlidir.
Nasrettin Hoca’nın da yol kenarından seslendiğini duyar gibiyim.
Yine ne anlatmış bizlere, kulak verelim hele…
‘Daha Ne Kadar Gitmemi İstiyor?
‘Bir gece vakit ilerleyince Hoca ile hanımı odalarına çekilirler. Biraz sonra hanım seslenip; “Hoca Efendi, biraz öteye gidiver.” deyince Hoca da cübbesini sırtına aldığı gibi sokağa çıkar.
Epeyce yürüdükten sonra sabaha karşı bir tanıdığı ile karşılaşır.“Hocam, hayırdır, sabahın köründe nereye böyle?” deyince Hoca;“Vallahi komşu ben de bilmiyorum. Yalnız senden bir ricam var, bizim eve git ve hanıma bir sor, bakalım daha ne kadar gitmemi istiyor.” der.’
Her kafadan bir ses beynimizde yaratır bir kafes. Bazende tek bir ses çağrıştırır olur derinden bir nefes. Öylesine üfler ki bilinmez nerede durması gerek. Söylemeye ne hacet, bilinir ki mana hecede, gecede değil. Bunun olmasına gerek yok bir bilmece. Aklına gelmeli düşününce. Sormalı kendine aklı selimce. Çözmesini bilmeli bir biri, diğerine dolaşınca. Her ipin ucu bir yerde uzunca, ben buradayım deyince tutmalı narince, çözülür her bilmece. Akıl ve şuur bir arada büyür. Büyür de bir bakmışsın sormadan da küçülür. Büyüdüğünde sorun olmasada, küçüldüğünde durup düşünmek gerekir. Hayatımızın acı gerçekleri derinden etkilese de bizleri, öğütlenir hep insanoğluna yenik düşmemeleri.
Hayatın her karesinde, sevgide, saygıda hep bir üstünde yer alan, hoşgörülü, samimi, içten gönülden, tüm sevecen hemşehrilerime,
Sevgilerimle, Saygılarımla…
Güven Gürbüz / 13 Ekim 2022
Şebinkarahisar / Ankara