MEVLADAN ÇARE KULUNA GÖRE.

MEVLADAN ÇARE KULUNA GÖRE.

Hayatımız boyunca karşılaştığımız bir çok çaresizliklerde mevlaya sığınır, çare sende ey mevla deriz. Mevla ne eylerse güzel eyler de deriz. Mevla kuluna vesilelerle verirken çareleri, çare olanda kendini kaf dağında görmemeli. Kendinin de bir vesile olduğunu bilmeli. Belki vesile olmakla kendinin de başka vesilelere kavuşacağını düşünmeli.

Düşüncenin beli ince olur erik dalı gibi fazla asılınca kırılır. Çare olayım derken çaresizliğe de davetiye çıkarabilir bazen. En iyisi mi iyi düşünmek için zamanın, konuşmak içinde mekanın öneminin çok büyük olduğunu bilmeli. Sesli düşüneyim derken bazen dalda ki meyvede düşebilir kafamıza, havada uçan kuşta yapacağını yapabilir. Düşüncenin önemi çareyi bulmakla başlasa da, düşünceyi yoğuracak olgun beyin, içine katılacak dolgun unun, sevgi pınarından suyun, kalp ateşinden odunun, merhametten sacın, dostların nefesinden yelin. Önüne çıkacak keteyi de şekillendirsek gerek. Bizler gerekleri bilsekte, yürekleri pek hesaba katmayız çoğu zaman. Oysaki çare düşünmekle bulunurken, yürekten gelen sese de kulak vermek gerek. Üçüncü göz dedikleri de bu olsa gerek.

Hayat yolculuğunda çoğu zaman, bulamayız alet edavattan. Hepsi ortaya çıkar sonradan. Hesaba katıldığında zarar ziyan, nerden baksan kabahat yolculuğun aksamasından. Bu günden yarınlara senet veremeyiz hayattan. Çıkacağımız bile şüpheliyken yarınlara. Düşünerek atmak varken adımları, düşünmeden atlarız derenin sularına. Ya yağarsa yağmur, akarsa sel. Alimallah halin yaman. En çok sevdiklerimiz pempe gül dağıtanlarımız. En iyilerimiz çok güzel başını sallayıp evet diyenlerimiz. En merhametlimiz karşılıksız verenimiz. En beğendiğimiz hesap kitap nedir diyenimiz. Sana da mı güvenmeyeceğiz deyip al yanaktan öpenlerimiz. Filim bazen istediğimiz gibi bitmez sinema sahnesinde. Senaryoyu yazanlar, hangi dala konanlar bilemeyiz. En iyisi ince düşüncelimiz. Bir bilene sormamız. ne kadarda bilirsen bil, yine bir bileni bul. Akıl akıldan üstün olsa da, akılsızın söylediğide doğru çıkar tesadüfen. Tesadüflere de açık olmak gerek. Bazen tesadüfler yerin dibine de gömer. Yanlış yapanın yanlışı bağdattan döner derseler de kanmamakta lazım, gelirken yolundan da sapar.

Düşünmek ve düşündürmek. Düşünerek çare olmak. Çareyi önce kendimizde aramak. Kendi yaramıza da merhem olmayı bilmek.
Kendi söküğünü tikemeyen terzi çok olsada, elbisenin kumaşı kalitelisiyse düşünmeye doğru karar vermeye itecektir. Ne de olsa karşılığında güzellikler doğacak.

Umudumuz güzellikten yana. Her ne tarafından bakarsak bakalım, güzel gördükçe güzelleştiğini fark edeceğiz. Güzel olmayan yönlerini de iyi düşünerek, iyi hale getireceğiz er veya geç.

Hoca Nasrettin de nur içinde yatsın yattığı yerde. Rahmetle anarken fıkraları ile de yazılarımızı süslemeyi ihmal etmemeliyiz. Ne de olsa her fıkrası, içi dolu fıstık helvası misali. Tadına doyulmuyor, düşünmeden edilmiyor..


” Taşları Bağlamışlar, Köpekleri İnsanın Üzerine Salıyorlar”

Hoca soğuk bir kış günü, eşeğine binerek başka bir köye doğru yola çıkar.

Hoca, köye doğru yaklaştığında köpekler havlayarak üzerine doğru gelince o da savunmaya geçer ve yerde bulduğu taşlara sarılır, fakat taşlardan hiçbirisini yerinden kaldıramaz. Çünkü bütün taşlar buz tutmuştur.

Hoca bir dener, iki dener, fakat kurtuluşun olmadığını anlayınca elini açar ve;

“Allah’ım, burası nasıl bir memleket, şaşırdım. Görmüyor musun, taşlarını bağlamışlar köpeklerini insanın üzerine salıyorlar.” der.

Yar dedik yaren olduk, hep bir sofrada güldük eğlendik. Soframız kelam ile dostlar selam ile yürüsün. Ne kul vefasız, ne dost hayırsız olsun. Memleket için yazdıkça yüzümüz hep güleç olsun.

Sevgi dolu güleç insanlarımıza selam olsun.

Güven Gürbüz

19 Temmuz 2022

Şebinkarahisar / Ankara

EKSİKLİKTEN ZİYADE, FIRSATTAN İSTİFADE.

EKSİKLİKTEN ZİYADE, FIRSATTAN İSTİFADE.

Hayatımızın her aşamasında rastladığımız bir çok kavramlar amacının dışında bir çok alanlarda, işine gelenin, işine geldiği gibi şekillendirildiği gözlerden kaçmıyor.

Öğretiler, öğretici ve eğitimler eğiticiler, tarafından uygulaması yapılacak uygulamaların yönetici ve idareciler tarafından kurum veya kuruluşlarda iyi analiz edilerek idrak gücünü artırıcı önlemlerin alınması gerekir. Bazı zihniyetler bu yönüyle toplum içerisinde yanlış yönlendirmelere de yol açacak sapmaları barizleştirebilirler. Yaşamın her kategorisinde algılar ve davranışlar bu yönüyle ileride doğabilecek bir çok ciddi sıkıntıları da yeni nesillere doğru aşılamaya devam edebilir. Öğrenim hayatı boyunca öğreticilerin vasıflı, eğitimcilerinde eğitimli olmaları şarttır. Bir çok yönüyle toplumda karşı karşıya kaldığımız olumsuz tutum ve davranışların kaynağının da neden kaynaklı olduğunu iyi analiz etmek ve sebep sonuç, ilişkilendirici yönüyle aksiyon planlamalarına yönelmek gerekecektir.

Gönüllülük kavramı ile başlayıp maddi çıkarcılığa doğru yönelme, hayır, yardımlaşma, dayanışma gibi insani kavramlarla başlayıp, sonrasında makam, mevki menfaatçiliği, çıkar sağlama, sağlatma yollarına sapma, diyalog kavramı ile başlayıp, birde bakmışsınız belli bir gruba, belirli bir zümreye, kuruluşa vs angaje etmeye amacına ötelenmeye, baş olma, başı çekme gibi kavramlarla başlayıp, edinimleri ele geçirme, söz sahibi, yetkili olma, ile oluşan, o makamın ve mevkinin sağladığı her türlü imkan ve olanakları, şahsi insiyatifleri doğrultusunda, lehine, çevresine, kitlesine vs. çekme, sürdürme, sağlama, süreceliğine, idamesine vs sabitlemeye doğru kaymalar. vs.vs.vs.vs…

Örneklemelerinin çoğaltılmasının mümkün olduğu bir çok hal ve durumlar, yayıldığı alanlarda;

Ahlaki, edebi, umuma uygun, toplumsal düzene yatgın, uyumlu, adil ve düzenleyici vs olmayan uygulamalara yönlenmek, yönlendirilmek, hiyerarjik düzende olmaması gereken uygulamalar olduğu eğitim amaçlı seminerler, çalışmalar vs ile benimsetilmeli, kavratılmalı, teşvik, ödüllendirici, öncü, örnek, takip, tetkik, uygulatıcı, denetimcilik alanlarında aksiyonlar alarak hedeflere uzun olmayan sürelerde ulaşılması sağlanmalıdır.

Toplumsal düzenin temel taşları, ahlaki zeminde, edebi kurallar çerçevesinde, nezaket kurallarında, adil, hak, hukuk, adalet kavramları ile bir bütün olarak, yönetenler ve yöneticiler nezdinde başta olmak üzere yerli yerinde hazır, nazır, dayalı, döşeli, tatbikinde uyulan, uygun, uygulanabilir olması sağlanmalıdır.

Geleceğe uzanan yollar geleceğe insanları taşırken, yolculuğun selameti de yolların kaderi ile bağdaşacaktır. Bizler bu yolları tüketip sona vardığımızda geriden gelenlerinde sağlam adımlarla rahat ve güvenli yol almaları ancak ve ancak şimdiden atılacak adımlarla, emniyetli ve sağlam olacaktır. Çağdaşlık ve medeniyet kavramı toplumların gelişiminde ve düşünce dünyasında önemli bir değere sahiptir. Geçmişten günümüze bir çok medeniyetleri irdelediğimizde toplumları ayakta tutan en büyük gücün manevi duyguların katkısı ve maddi güç ile entegre gelişime katkı sağladığıdır. İnançlarımızla bir bütün olarak hedef ve planlarımız geleceğe sağlam adımlarla koşabilmek, bu günlerden yarınlara çizilen yol haritalarının doğru ve güvenilir olması ile ilintilidir.

Toplumumuzda geçmişten günümüze anlatılan bir çok fıkra, hikaye ve masallarda bu konuların işlendiğini görmekteyiz. Gelişen çağa ve değişen teknolojik eğitim ve öğretimlere göre ayak uydurmak, asosyal oluşumlara zemin hazırlamak yerine, sosyalleşme konusunun, toplumsal uyuşma, iletişim süreçleri ile öğretilerde yer ve zaman sağlayıcı, uygulayıcı ve uygulatıcı olmak gerekliliği hasıl olduğu bilinmelidir.

Gülmenin bir çok konunun bellekte yer etmesinde dürtü olduğunu da unutmamak gerek. Yıllara damga vurmuş fıkraları ile her zaman olduğu gibi Hoca Nasrettin’e de bir kulak verelim.

” Üzerine Bir Altın Daha Vermen Gerekir “

“Günün birinde Hoca’nın yanına heyecanlı bir adam gelir ve elindeki altını uzatarak;

“Hocam, bu altını bozabilir misin?” der.

Hoca altını eline şöyle bir alır, altını üstünü inceler gibi yapar ve; “Bu altın eksik olduğu için bozamam.” der.

Bu defa adam;“Tamam eksik bozuver, benim acilen paraya ihtiyacım var.” deyince Hoca;“Yavrum altının o kadar eksik ki üzerine bir altın daha vermen gerekir.” deyiverir.

Sevgili okuyucularımız kulak ardı ettiğimiz bir çok önemli kavramlar, oluşumlar, zamanla değişime, değiştirilmeye, amacının dışına taşmaya, taşırılmaya devam ettiğinin farkına varmanın altını çizmek gerektiğini düşünerek yazdığım bu haftaki yazıma nokta koyuyorum.

Sevgi, saygı ve hürmetle dolu tüm dost ve sevecen insanlarımıza şükranlarımla,

Dostlukla kalın.

Güven Gürbüz

09 Temmuz 2022

Şebinkarahisar / Ankara

 

 

 

ÜMİTLER YAŞATIRLAR.

ÜMİTLER YAŞATIRLAR.

Ümitlerin varlığı, gönüllerin hükümranlığı, eritir demirden duvarları.

Ümitlerin en güzeli sevgiden alır temeli. Sağlamsa temeli fetheder gönülleri.

Yıllara meydan okuyan yaşam, koparırken yavaş, yavaş bizlerden bir şeyleri.

Tutunduğumuz dallara nisbet en güzel ümitleri, yine filizlendiren sevgi tohumları.

Saçıldığı yerde yeşerip, yine bizi bulacağını biliriz.

Ümitlerin içerisinde büyüttüğümüz filizlerin, çiçek açtığını görmek.

Ömrümüzün baharında esen yellleri, bir kez daha bitmeyen hayalleri, canlandırır.

Yaşama tutunur, tutundukça dalların, aslında ümitlerin yetiştirdiği fidanlar olduğunu geçte olsa anlarız.

Fidanlar boy attığında, asırlık ağaçların arasında yerini aldığında.

Belkide bizler o zamanlarda aralarında olamadığımızda.

Kimbilir ne şimşekler çakacakta, aydınlanan ışığında nice ümitlere daha kucak açacak.

Memleketim diye şiir yazan şairin duygularını irdelediğimizde;

İçerisinde yaşattığı anları, zamanları, kavramları.

Ümitle bezediği, hayalle süslediği, gönlünü mest ettiği, ferahlığında kendini serinlettiği.

Hazlarını en derinden hissettiğinide anlamak gerek.

Anlamak yine boşlukta kendini rüzgara kaptırmış bir yaprak kümesi içerisinde.

Yavaş, yavaş, süzülerek, konacak bir yer bakmak gibi.

Anlamak, içinde sakladığı hisleri duyguları bir arının peteğine bal olarak akıttığı gibi akıtmak.

Anlamak içinde beslediği kavuşma, ulaşma, buluşma, görme, hissetme ile başlayıp,

Aşma, koşma, azmetme, çaba, gayret ile ümitlerinin gerçekliğine inanıp kanat çırparak uçan kuşlar misali.

Ümitlerin içerisinde hayaller, hayallerin içerisinde gerçekler.

Hepside birer birer yaşamın içerisindeki bizler.

Yaşamanın gayesi hayata tutunmakla başlarken,

Memleket sevgisi, tutkusu, bitmeyen özlemler.

Hepside birer birer bizler için varlar.

Amaç; aramaya gerek kalmadan, seni bulan, ecdadından kalan, en güzel duygulardan oluşan.

İlmek ilmek örülmüş iğne oyasının içerisindeki renk cümbüşü gibi karşımızda dururlar.

Onlar; dikilecek bir eşarpın kenar süsü, onlar vitrinleri süsleyen, onlar hayallerin içerisinden.

Ümitlerin gölgesinden, anahtar deliğinden süzülen ışığın bir yerlere düşmesi kadar ince.

Sabah güneşinin yavaş yavaş ısıtması kadar sımsıcak.

Boş dedikleri bir çok olgunun bir gün gelip hoş olabileceğini de ümit etmek.

Onunla yaşayıp onunla hayaller kurmak.

Kavuştuğunda mutluluklardan mutluluk tatmak, hoş olsa gerek.

Hoca Nasrettin’den de kesitlerle sayfamıza renk vermesek olmaz elbette.

Ya Tutarsa?

Hoca, günün birinde kepçeyi, tencereyi alıp Akşehir Gölü’nün kıyısına gider; başlar elindeki kepçeyle bir şeyler yapmaya.

Bu durumu görenler merakla izlemeye başlar. İçlerinden biri dayanamayıp sorar:

“Hocam, ne yapıyorsun?”

“Görmüyor musunuz? Göle yoğurt mayalıyorum.”

“İlahi Hocam, hiç göl maya tutar mı?”

“Arkadaşlar, dostlar, ben de biliyorum tutmayacağını; ancak, ya tutarsa!” deyiverir.

Üç gün önce yazdığım bir yazımın, bu gün yanlışlıkla sildiğimi farkettiğimde üzülmüştüm.

Ancak ümit seslenirken içimden, yeni bir sayfa daha açabilirsin dediğinde bu yazıyıda vücuda getirdi.

Kalemin dokunduğu her yerde en güzel ümitler, yeşererek kendilerini gösterirler.

Ümitlerimiz hep var olsun

Sağlıcakla kalın.

Güven Gürbüz

02 Temmuz 2022

Şebinkarahisar / Ankara