SEN BENİM MEMLEKETİMSİN

Sırtımıza sardılar bir çoğumuzun şu koskoca dünyanın gam yükünü.

Sardılar da neler oldu?  Bir gözümüze yaş, bir gözümüze taş düştü.

Biri ağladı kadir bilmezler için, bir göz hiç görmedi..

Görmeyen gözün önünde cirit atan mala, mülke tapanlar,

Karlı dağı aştı da zirvelere çıktılar..


Ağlayan göz kurudu, kuruduğunda da göz yerinde kalmadı..

” Az yaşa, gardaş çok yaşa, bu dünya boşa..”

Diye türkü tutturmuş bizim şimdinin büyüğü, mazinin küçüğü Mustafa..

A benim kadir bilmezim, a benim vurdum duymazım.

Bitsin de şu namazım, sana da geçecek dedi nazım..

Bir türlü geçmedi nazlar, susmadı çaldı sazlar.

Kimini oynattı, kimini ağlattı, hayat su gibi aktı..


Gelin bacı pınar başında genç yaşta şehit düşen yiğidine ağıt yaktı..

Vatan uğruna nice kanlar aktı.

Devran döndü oğul, çağ değişti.

İnsanoğlu az ile yetinmedi, çokluğu paylaşmasını bilmedi.

Bilmedi de, para, pul uğruna bak. Vatan topraklarını sattı..

Oysaki bu vatanı kanla, canla, düşman işgalinden kurtaran,

Atalarımızda vardı. Onların adları bile hiç söylenmedi..

Top, tüfek yerine, para pul  ile alıp adına zafer dendi..


Bizler çabaladık, yazılar yazdık, türküler söyledik.

Tuğlalardan tek, tek, memlekete yapılar çattık.,

Yükseltip, tepesine çatılar diktik, bacaları tüttürdük,

Nedense hep sesimiz kısıktı bir türlü çıkaramadık.

Hep sustular, hep susturdular, hep..hep…hep…

Bizler suskunluğumuzun içinde köşelerimize sıkışmışken,

Geniş yolların adını otoban yaptılar,

Son model araçlarla dağ, bayır aştılar,

Ne fakir bildiler, ne yoksulu gördüler.

Vergi deyip adına cebimizden tırtıkladılar.


En çok konuşan, en çok zıplayan,

En çok atan, tutan, ağa oldu, paşa,oldu, Şan şöhrete kondu.

Ne memleket dedi, bir ağaç dikti.

Ne çöle dönen, yok olan ata yadigarı topraklarını çeşmelerle donalttı.

Yaban ellerde, para, pul, şan şöhret uğruna elin oğluna yamanıp,

Kendi değirmeninde adı memleket sever oldu..


Birlik ve bütünlük dedik adına,

Kimi döndü sağına, kimi döndü soluna..

Ortada kalan düştü çukura..


Ey bilgiye hasret fukara, seninde sonların yazılır taşlara..

Öğrenmek istemedi zor geldi. Sırtında heybesi böğrünü deldi.

O’ da geldi, o da geçti,. Okumanın değerini bilemedi..

Çocukları oldu boy boy.. Dizildi tarla başına..

Çocuk yaşta düştüler hepside ekmek peşine..

Evlendi dediler, bitmeden daha bir yıl.

Geçim sıkıntısından boşandılar dediler..

Düşmanları güldüler, dostları ise hiç görmediler..

Akrabalar ise çoktaaaan mazi olmuş,

Adlarını dahi bilmez olmuşlar birbirlerinin..

Sorunca bir hemşehrisi söylemiş.. “Senin emenin çocukları ya…”


Zeytin gözlüm şarkısını dinledim bu gün hastane dönüşü.

“Bu sevmenin kabahati kimdedir…” Diyordu…

Bu sevmenin kabahati karagözlüm memleketim bendedir..

Sevmeyenleri de sevdiğim için,

Görmeyenleri de gördüğüm için.

Çok okuyup yorulup uykusuz gecelerde,

Kafamda sana dizeler dizdiğim için..

sen benim memleketimsin.


Ne kadar sevsem, bazende kızsam, ne kadar söylesem de..,

Ben içimdekileri sana istediğim gibi, yazamam..

Yazmanın zamanını yakalamak,

Yakaladığında satırlara dökmek,

Benim özlemim, bu özlemimle seni sevdiğim için,

Kimilerine göre; Sen benim kabahatimsin..


Güven Gürbüz

03 Aralık 2006

www.sebinmedya.com

Genel Yayın Yönetmeni

Bir cevap yazın